Prof. Dr. Soner Şahin, “Bugüne kadar hiçbir zaman bilimsel araştırmalardan uzak kalmadım. Dünyayı değiştirecek olan bilim ve iyilik” dedi
Bu hafta, hastane yöneticiliği, dekan yardımcılığı, onlarca projenin koordinatörlüğü, beyin cerrahlığı ve bir sebeple kendisini tanıyan insanların, hastaların, hasta yakınlarının uzmanlığı ve başarısının peşine hemen eklediği ‘enerjisiyle’ bilinen bir isimle birlikteyiz; Sayın Soner Şahin... Şahin’le çalışmalarını ve doku mühendisliği konusunu konuştuk.
- Beyin cerrahı kimliğinizle başlarsak, beynimizin gizemi, sırları, işleyişi ve bunların ifşası açısından baktığımızda bu sis perdesi hangi nesilde ortadan kalkacak acaba? Bu gizemli klişelerin yok olacağı bir zaman dilimi var mı?
İhtisasa başladığım zamanla bugünü kıyasladığımda çok şeyin değiştiğini görüyorum. Hastaya özgü tedavinin konuşulduğu bir çağdayız ve bunu biz de beyin cerrahisinde görebiliyoruz. Robotik cerrahi, mikro cerrahi, navigasyon gibi aydınlanmalarla, aynı derece her tümörün aslında aynı olmadığını; immünopatolojik özelliklerine göre her tümörün faklı farklı özelliklerine göre tedavi edilmesi gerektiğini biliyoruz.
Sonraki 50 yıl içinde moleküler bilgilerimizi artırarak daha kusursuz tedaviler sunacağımızı düşünüyorum. İşimizin, kişiye özel tedaviler ve doku mühendisliği ile taçlanacağını umuyorum
-Bu kadar yöneticilik işleriniz arasında beyin cerrahisi ameliyatları sizin deşarj alanınız mı?
Öğrenciliğimden beri beyin cerrahı olmak istemiştim. Bu gizemli yapı neredeyse en önemli organımız diyebiliriz. Ona dokunabilmek çok büyük bir ayrıcalık. Hal böyleyken sürekli sahada bir hekim olmak da yönetici olarak benim en büyük şansım, tüm çalışanlarla ve hastalarla iletişime geçebiliyorum, sorunlarla sürekli iç içeyim. Odasında oturan bir yöneticiyseniz, çalışanların size getirdiği bilgiden besleniyorsunuz ama sahada olunca, her şeyi birebir yaşıyorsunuz ve daha hızlı aksiyon alabiliyorsunuz.
Bugüne kadar hiçbir zaman bilimsel araştırmalardan uzak kalmadım, asistanlığımdan bugüne mentorüm hocam Prof. Dr. Türker Kılıç ile bilim üretmeye devam ediyoruz. Gelecek nesillere bir şeyler bırakmak gerekiyor. Dünyayı değiştirecek olan da bilim ve iyilik. Zaten bizim tıp fakültemizin başında da ‘İyilerin bilim tıp okulu’ yazıyor. İyilikle birlikte bilim, insanlığın rotasını çevirme gücüne sahip.Covid-19 ile hepimiz büyük sıkıntılar yaşadık, mesleklerimizi yapamayacak duruma geldik. Hiç tanımadığımız, bilmediğimiz mikronluk bir virüs, hepimizi esir aldı. Mücadeleye de bilimle devam ettik. Yapay zekanın oyuna girmesi, acil servislerdeki antikor ve PCR testlerindeki yanlış negatif veya yanlış pozitifliklerle ve bizi zaman zaman zor durumda bırakmasıyla başladı. Hastanın bulguları var, ancak bu testleri doğru sonuç vermiyor. Süreçte gördük ki akciğer tomografisi ve onun doğru değerlendirilmesi çok önemli. Radyolojik olarak Covid-19 lehine çok spesifik bulgular vardı ve hastaların belirtisi olmasa bile tomografilerdeki bu görüntülerin doğru değerlendirilmesi önemliydi. Salgın başlangıcında elimizde bir buzlu cam manzarası vardı, vakalar arttıkça yapay zekanın en önemli tarafı ‘deep learning’ dediğimiz derinlemesine bilgi sahibi olma avantajını kazandık. Akciğerin hangi bölümünün ne kadar tutulduğu, bu tutulmaların, herhangi bir akciğer rahatsızlığı, geçirilmiş bir kanser ya da tüberküloz lekesi gibi olabilecek başka sebeplerinin süzüldüğü bir veri halinde elimize geçmesine yaradı. Hastalarımızın yoğun bakıma girme ya da sitokin fırtınası geçirme ihtimallerini önceden görmemize yaradı. Meme kanserinden patolojiye insan gözünden daha net ipuçları elde etmemize olanak sağladı.
‘Doku mühendisliği çığır açacak’
- Doku mühendisliği konusunda okurlarımıza neler söylersiniz?
Bahçeşehir Üniversitesi olarak doku mühendisliği ve rejeneratif tıpla ilgili hem master hem doktora programımızı başlattık ve ilk öğrencilerimizi aldık.
Doku mühendisliği basitçe hastaya göre tedavi geliştirme, hatta eksik giderme olarak özetlenebilir. Öğrenci ve meslektaşlarımız yakın bir gelecekte, damar, kalp, kemik ya da yapay kalp gibi organlar üretecekler. Bunların bağışıklık sistemini zorlamayan, genel insan bünyesiyle barışık hammaddelerden üretilmesi gerekecek. Üç boyutlu yazıcılarla veya biyoink denen biyolojik mürekkeple doku üretilecek bir çağı konuşuyoruz.
Doku mühendisliği kaybedilmiş organlarla ilgili yeni bir çığır açacak. Hatta aşılarla, ilaçlarla ilgili canlı deneklerin, insanlığın kullanımına son verebilecek; hayal edin, elinizde tüm araştırmalarınızı test edebileceğiniz yapay bir organ var. Ayrıca çeşitli beyin travmalarıyla oluşan çok sayıda sakat kalım vakası da doku mühendisliğiyle tarihe karışabilecek.
- Hocam sizce neden bilim üretemiyoruz? Bu konuda bütçeye odaklanan bir genel kanı varsa da ben katılmıyorum. Sizin düşünceleriniz nedir?
Konunun bütçeye odaklanmasını ben de yanlış buluyorum. Birlikte çalışma arzusu ve gayretinde olmamız lazım. Bugün yayınlarınızın sayısından daha önemlisi, kimler tarafından ne kadar atıf aldığı.
Kendi başınıza araştırma yapmanız bir şey ifade etmiyor. Yurt içinde ne kadar meslektaşınızla hatta yurt dışında ne kadar üniversiteyle iş birliği yaptığınız önemli. İş öğretim üyelerimize kalıyor. Bundan sonrasında, belki tıp fakültesi eğitiminin de değişen bunca teknoloji ve iş yapış biçimiyle ilgili gözden geçirilmesi lazım. Bahçeşehir Üniversitemizin bu sene beş ve altıncı sınıf, ayrıca geçtiğimiz senenin mezun öğrencilerinin, uluslararası atıflarla ilgili indeks ortalaması beş; bu bizim için muhteşem bir sonuç.
Özetle, hepimiz kendi üzerimize düşeni yapar, birlikte çalışır, öğrencilerimizin ufku konusunda hassas davranırsak, başarabileceğimizi düşünüyorum.
Hocam konuşacak ve bir söyleşiye sığmayacak çok şey var. Okuyucularımın YouTube üzerinden de bu röportaja ulaşarak pozitif enerjinizi daha iyi hissedeceğini düşünüyorum. Enerjinizin tüm çevrenize artarak yayılmasını diliyorum.