Misal bu ya! ‘Hababam Sınıfı’nda öğretmen olsaydım lakabım ‘Takviye Düşmanı’ olurdu. Bu konuda okurlarımın da yakından tanık olduğu tavizsiz tavrıma, bazen ben bile şaşırıyorum. Birçok takviye ilaç vb. maddeler için bırakın faydasını, tam tersi olumsuz etkilerini gösteren yayınlar beni hep mıknatıs gibi çekiyor. Özellikle bilimsel veri ve dayanak konusundaki titizliğim de durmadan bu karşı duruşu dile getirmeme neden oluyor. Lakin bu karşı duruş konusunda biraz durup dinlenmenin vakti geldi diye düşünüyorum. Çünkü konu hassas; genç kalmak ve güzellik. Yazılarımı okuyan tüm kadın okurlar için kendime “Hocam bir dur!” deyip, biraz daha araştırmak istedim.
İşte size sürpriz bir doktor tavsiyesi; kolajen. Üstelik takviyesinin de işe yarayacağını söylemek mümkün. Yapılan bilimsel çalışmalara baktığımızda, ağızdan alınan kolajen takviyeleri ile ilgili ümit verici sonuçlar çıkmaya başladı. Plasebo kontrollü, deri biyopsisi ile sonuçları araştırılan çalışmalarda, cilt elastikiyeti ve gerginliğinde, eklem ağrılarında iyileşmeler gözleniyor.
Kolajende, cilt, kemik, kıkırdak ve tendon gibi özellikle bağ dokularının yapısal proteini ve en az 16 çeşidi var. Dört ana tipi I, II, III ve IV biçiminde sayılarla isimlendiriliyor ve cilt, tırnak, eklem gibi her bir bölge için ayrı kolajen öneriliyor.
Bu dörtlüye ve vücudumuzdaki rollerine biraz daha yakından bakalım.
Tip I: Vücudunuzdaki kolajenin yüzde 90’ını oluşturur. Cilt, kemik, tendon, kıkırdak, bağ dokusu ve dişleri destekler. Cilde gerginlik ve elastikiyet verir.
Tip II: Eklem kıkırdaklarını oluşturan ana kolajendir. Yaşa bağlı dejenerasyonlar ve eklem ağrılarında önemlidir.
Tip III: Kasların yapısını destekleyerek güç verir, arterlerin yapısını destekleyerek damarlara elastikiyet kazandırır.
Tip IV: Cildin katmanlarında bulunur ve bir tür sıvı filtresi görevi yapar. Sindirim ve solunum organlarının yüzeylerini oluşturur.
Takviye kolajen
Bizler her zamanki gibi kolajeni de takviye olarak alalım; sağlığımızı desteklesin, yaşlanma veya egzersizden kaynaklanan fizyolojik ihtiyaçları karşılayalım diyoruz. Takviyeler, kolajenin sığır, balık veya tavuk gibi hayvanların bağ dokularından çıkarılmasıyla elde edilir. Toz veya kapsül şeklinde alınabileceği gibi, protein barlara da eklenebilir. Ancak doğal yollardan bunu karşılamanın daha iyi olacağını yine de hatırlatalım.
Vücutta tüm kolajenler prokolajen olarak başlar. Vücudumuz iki aminoasit (proteinin en küçük yapıtaşı) glisin ve prolini birbirine bağlayarak prokolajen üretir. Vücutta kolajen üretimi için olması gerekenler C vitamini, prolin, glisin aminoasiti ve bakırdır. Et suyu çorbası, koyu yapraklı sebzeler, sarımsak, beyaz çay, yaban mersini, fasulye, omega 3 yağ asitleri, avokado vücutta kolajen üretimini artıran doğal kaynaklardır. Kelle paça veya et suyu çorbasının zirve yaptığı noktalar burasıdır; kolajen üretimi... Yani işe yarasa bile takviyesini almadan önce iki kere düşünelim. Huylu huyundan vazgeçmiyor!
Kaybına sebep olan faktörler
Çok fazla şeker ve rafine besin tüketimi,
Sigara,
Aşırı alkol,
Kan şekerinin sürekli yüksek seyretmesi,
Uzun süre güneş ışığına maruz kalma. Buradan özellikle Akdeniz bölgesindeki okurlarımıza bir küçük dikkat çekelim.
Zararları
Şu an için ciddi yan etkisi raporu yok. Ama tüm takviyelerde olduğu gibi ne kadarının emildiği ve vücut tarafından nasıl kullanıldığı önemli bir konu. İçeriğine göre; deniz ürünü, sığır veya tavuğa alerjisi olanlar ile diyabet hastaları, gebeler ve emziren anneler için zararlı olabileceğini eklemekte fayda var.
Hangisi tercih edilmeli?
Kolajen peptitler, daha uzun protein zincirlerinin parçalanmış elementleridir ve bu formda daha fazla emilip, hücre içine geçebilirler. Ne kadar küçük olursa emilimleri o kadar artar. Düşük molekül ağırlığının yanı sıra, hidrolize, peptid kolajenler ve sıvı formda olanların biyo-yararlanımları daha yüksektir.
Yapılan çalışmalar. C vitamini içeren takviyelerin kolajenin emilimini artırdığını göstermiştir. Kolajen yapımını destekleyen çinko ve bakırın da takviye ürünün içinde olup olmadığına dikkat edilebilir. Ayrıca takviye kolajen içeriğinin en az 5 gr., tercihen 10 gr. olması önerilir.
Ne zaman takviyesini alalım?
30’lu yaşlarda vücutta kolajen sentezi azalmaya başlar. 30-40 yaşları arasında, yeteri kadar kolajen yapımını uyaran yiyeceklerden tüketmediğinizi düşündüğünüz ya da cildinizin, elastikiyetini, gerginliğini kaybettiğini gözlemlemeye başladığınızda takviye almayı düşünebilirsiniz. Aynı şekilde kolajen sentezi azaldığında eklem kıkırdağı zayıflar, kemik ve kaslar güç kaybeder, erime sürecine girer. Bu şikayetlerin varlığında da takviye almanız mümkün. Piyasadaki takviyeler bu sözünü ettiğim kolajenlerden birini veya birkaçını içerir. Bu sebeple neye ihtiyacımız varsa onu almaya, molekül ağırlığının küçük olmasına ve C vitamini içerip içermediğine dikkat edelim. Yukarıda saydığımız onlarca kaynak besini, disiplinli bir biçimde diyetimize eklersek çok daha fayda göreceğimizi unutmayalım.Bugünlerde dikkatli, özenli ve sağlıklı kalmaya her zamankinden daha çok dikkat edin.