Bugünlerde çok önemsediğimiz bağışıklık sistemimizde fark edemediğimiz bir sorun olabilir mi? Bir hastalık varsa ve geç fark edersek? Pandemi döneminde fobi haline gelen bağışıklık sisteminin alarm verdiğini nasıl anlarız? İşte sizlere birkaç ipucu.
Halsizlik yorgunluk: Otururken ya da yeni uyandığımızda bile halsizlik yorgunluk hissedebiliriz. Üstelik aşırı aktif bir bağışıklık sistemi de iltihap hücrelerini toplayarak, bu etkiyi yaratabilir.
Sık enfeksiyon geçirme: Tekrarlayan ve zor geçirilen §enfeksiyonlar...
Yara iyileşmesinde gecikme: Ciltteki sıyrık, kesik ve yanıklar kolay iyileşmezler. Sağlıklı bir bağışıklık sistemi, bir yarayı hızlıca onaracak etkiyi gösterir. Geciken yara iyileşmesi, iyi işlemeyen bir bağışıklık sisteminin habercisi olabilir.
Kuru göz: Bağışıklık sisteminde bir sorunun habercisi olabilir. Sorun sadece gözlerin kuru, kırmızı olması ya da kaşınması değil; bu durum tedavi edilmezse bulanık görme ve kornea hasarı oluşturabilir.
Mide ve bağırsak problemleri: Çölyak, crohn veya ülseratif kolit bağışıklık sisteminin hastalıklarıdır ve bu hastalıklar ishal, karın ağrısı, şişkinlik gibi belirtiler verebilirler.
Soğuk el-ayak sendromu: El ve ayaklar soğukta kan akışının zayıflaması nedeniyle beyaza veya maviye döner, cilt soğur.
Eklem ağrısı: Aniden ağrılı, şişmiş sert eklemler romatoid artrit gibi bir hastalığın belirtisi olabilir. İltihap hücreleri eklemlerde birikir, ağrı ve deformasyona sebep olur.
Saç dökülmesi: Saç köklerine bağışıklık sistemi saldırıp, saçın belli bir alanda ya da tamamen dökülmesine sebep olabilir.
Güneş hassasiyeti: Özellikle de lupus gibi bir bağışıklık sistemi hastalığı varsa, cildiniz güneş ışığına karşı çok hassaslaşıp yanıklar bile oluşturabilir.
Egzema: Derinin kaşıntılı döküntüsüne egzema diyoruz, bu da bağışıklık sisteminin aşırı aktif olduğunu gösterebilir. Sedef hastalığı, psöriazis de bağışıklık sisteminin gereğinden fazla tepki gösterdiği hastalıklardır. Bu rahatsızlıklarda bağışıklık sistemi vücudumuzun kendi hücrelerine saldırır.
Denge en önemli unsur
Pandemi döneminde bağışıklık sisteminin fazla tepki vermesinin de iyi bir şey olmadığını gördük. Bu durum dengenin önemini yeniden hatırlatıyor; ne bağışıklık sistemini güçlendirmek için uğraşalım ne de zayıflatmak için onu ihmal edelim. Denge her zaman her yerde olduğu gibi en önemli unsur!
Dengeli bir bağışıklık sistemi için yapılacaklar çok basit; yeterli ve çeşitlilikle beslenme, uyku, sigara ve alkoldan kaçınma, egzersiz. Ama biz bunları yapmayıp, vitamin takviyelerine saldırmayı tercih ediyoruz.
Öncelikle şunu belirtelim. Vitamin takviyesi kullanmadan önce tahliller ile neyin eksik olduğunun belirlenmesi, yaşam şeklinizin, varsa şikayetlerinizin ve ailesel de olsa eğilimli olduğunuz hastalıkların belirlenmesi gerekiyor. Körü körüne size vitamin takviyesi verilmesi, amacın tam aksine bağışıklık sisteminin aşırı aktivasyonu, kanser oluşumu, kanama eğiliminin artması, gastrointestinal sistem bozuklukları yaratabilir. Tüm bunlardan sonra eksikliklerin belirlenip, mümkünse damardan tedavilerle belli aralıklarla verilecek takviye en ideal yöntem.
Diğer türlü en masum, en az yan etki, karaciğer ve böbreklerinizin aşırı yıpranması olur.
Ağızdan alınan vitaminlerde bir başka önemli sorun, vitaminin biyolojik faydasının ne olduğu... Birçok sağlıklı kişi, D ve B12 vitamin takviyesi alıyor. Kan testleri, değerlerinin arttığını gösteriyor. Ancak bu durum, vitaminlerin ne kadarının hücrelere geçtiği ile ilgili bir veri sunmuyor. Bazı hastalıkları olan kişilerde bu vitaminlerin daha kolay özümsenebilen formlarını da seçmek gerekebilir. Ancak bunların hepsinin, doktor muayenesi ve kararı ile uygulanması gerekiyor. Genetik geçişli bazı hastalıklar da bağışıklık sistemi hastalığı yaratabilir. Özellikle akraba evliliklerinin çok görüldüğü toplumlarda bu açıdan dikkatli olunmalı.
Gelin ne dengemizi bile isteye bozalım, ne de panikle takviyelerden medet umalım! Sağlıklı yaşamayı ve onun gereklerini alışkanlık haline getirelim.
Sağlıklı, bilgili ve maskeli kalın...