24.10.2022 - 01:00 | Son Güncellenme:
Nükhet Everi
Nükhet Everi | nukheteveri@yahoo.com- 518 heykel taslağı, mimari ögeler ve taş ocağıyla Eski Önasya’nın bilinen en eski ve en büyük heykel atölyesi ve taş ocağı olan Yesemek, dünya kültür tarihi açısından çok önemli. 2012 yılında UNESCO Dünya Geçici Miras Listesi’ne giren Yesemek, Gaziantep’in İslahiye ilçesine yaklaşık 20 km uzaklıkta bulunuyor. Hak ettiği ilgiyi yakın zamana kadar göremeyen Yesemek, aslında 19. yüzyılın sonunda biliniyor ve adı da yayınlarda geçiyordu. 1957–1961 yılları arasında Prof. Dr. U. Bahadır Alkım çok değerli çalışmalar yaptı Yesemek’te. Alkım çalışmalarında Hitit İmparatorluk Çağı’na ait çanak çömlekten, taş ocağının yukarısındaki duvar kalıntılarından bahseder ama bunlar yeterince araştırılamamış ve yayımlanamamıştır. 1989–1991 yılları arasında Gaziantep Müze Müdürlüğü sırasında İlhan Temizsoy’un kazı çalışmaları aynı zamanda biraz peyzaj düzenlemesi şeklindeydi. O zamanlardan günümüze genel kabul, Yesemek’in Hitit İmparatorluk Çağı sonrası, Demir Çağ Beylikler Dönemi’ne tarihlendiği idi ama bu tarihlendirmede ciddi sıkıntılar vardı. Yesemek her geçen gün yeni sorular çıkartıyordu. Bu heykel atölyesi hangi kent ya da kentler için üretim yapıyordu? Neden bu kadar çok heykel üretilmiş ve burada bırakılmıştı? Burayı nasıl bir siyasi otorite yönetiyordu? Neden terk edilmişti?
Sorular yanıt buluyor
Günümüzde Gaziantep Üniversitesi’nden Prof. Dr. Atilla Engin’in başkanlığında yürütülen çalışmalar yepyeni bilgileri açığa çıkartmaya ve sorulara tek tek cevap vermeye başladı. Yüzeyde görülen 518 heykel ve mimari ögenin yanı sıra toprağın altında da daha çok şey olmalı. Yesemek büyük bir tepe silsilesinin eteklerine kurulmuş. Burada bulunan ve Hitit İmparatorluk Dönemi’ne ait çanak çömlek parçaları sayesinde tarihlendirme yapılabilmiş, böylece Yesemek’in bilinenden çok daha eski bir geçmişi olduğu ortaya çıkmıştır. Değişik noktalarda yapılan çalışmalarda duvar izleri tespit edildi, kıymetli mimari ögeler de bulundu. Tüm bu buluntular Yesemek’i kesin bir şekilde Hitit İmparatorluk Çağı’na tarihlendiriyor. Bahadır Alkım’ın söylediği gibi Heykel Atölyesi’nin olduğu alanda Hitit İmparatorluk Dönemi seramiği bulundu ama Demir Çağı’na ait en küçük bir buluntu yoktu. Hitit İmparatorluk Çağı M.Ö. 14.–12. yüzyıllar arasındadır. Burada bulunan Luvi hiyeroglifli bir heykel parçasının yazı karakteri ile Luvi hiyeroglifli bir Hitit mühründen yola çıkarılırsa M.Ö. 13; çanak çömleğe bakarsak M.Ö. 14.–12. yüzyıllar arasına tarihleniyor Yesemek.
Yarım kalan kent
Bulunan mimari kalıntılar, İmparatorluğun başkenti Hattuşa’daki duvar karakterinde düzgün bir plan gösteriyor. Yesemek Heykel Atölyesi anlaşılan yukarıda planlanan bir kent için üretim yapmış ama her şey biraz yarım kalmış. Yaşam her yerde görülmüyor, örneğin seramik biraz az kalıyor. Sur duvarları 600 metre kadar gidip sanki yarım kalmış gibi devam etmiyor. Bu durum aslında buradaki heykellerin neden taşınmadığını, binalara ve kent kapılarına yerleştirilmediğini de açıklıyor. Burada çok büyük ve en az 200 hektarlık alana yayılması planlanmış bir kentten söz edilebilir. Hattuşa’nın 186 hektar olduğu düşünülürse, burada planlanan devasa kentin çok önemli bir amacı olmalıydı. Bilinen taş ocağı dışında iki taş ocağı daha tespit edildi doğuda. Bunları mimari taş için kullanmışlar. Bütün bu bulgulardan Heykel Atölyesi’nin kuruluş amacı anlaşılıyor. Yesemek’te görülen sfenksler, aslanlar, dağ tanrıları hepsi birer kült objesi. Hitit İmparatorluk Çağı’nın sonunda anıtsal tapınakların cephelerini kabartma heykellerle süslediklerini Alacahöyük, Ain Dara gibi yerlerden biliyoruz. Hititlerin çekirdek bölgesi Orta Anadolu’dur elbette ama hedef hep Güneydoğu Torosların güneyi olmuştur. Güçlü bir devlet olabilmek için bu bereketli coğrafyaya hükmetmek gerekliydi. Hititler zaman içinde bu bölgelere ve Kuzey Suriye ile Güneydoğu Anadolu’nun önemli bir kısmına hükmederek imparatorluk oldular. Yesemek de bu dönemi temsil eden bir kült merkezi, üretim merkezi ve bir kent projesi gibi görünüyor. Elbette günümüzde bölgede çalışan ekibin İslahiye Nurdağ havzasındaki çalışmaları sadece Yesemek’e odaklı değil, daha geniş bir perspektif ile bütün bölgeyi karış karış dolaşıyorlar. Arkeolojik merkezleri inceleyip belgeliyorlar, yüzey malzemelerini değerlendiriyorlar. Çünkü Gaziantep’in batısı Kuzey Levant Koridoru dediğimiz çok önemli bir bölge. Amanoslar, Cebel El-Akra, güneyde Anti Lübnan ve Lübnan Dağları arasındaki ovalar, düzlükler, kıyı ovaları binlerce yıl boyunca çok önemli kültür ve uygarlıklara ev sahipliği yapmışlar. Buranın en önemli özelliği de Afrika kıtasından Asya ve Avrupa’ya uzayan çok önemli bir geçit bölgesi olması. Bu bölge aynı zamanda Bereketli Hilal diye anılan bölgenin batı yarısıdır ve en bereketli kısmıdır. Bu nedenle de Hititler için bu bölgeye hükmetmek önemlidir. Hattuşa’dan büyük bir kent planlaması da bununla açıklanabilir. Bu da Hititlerin Doğu Akdeniz coğrafyasında siyasi güçlerini korumak için itibarlı bir imparatorluk projesine giriştiğine işaret etmektedir. Unutulmuş bir hazine gibi duran antik dünyanın bu ilk büyük heykel atölyesi, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmek için hazırlanırken, Yesemek ve çevresinde sürdürülen kazı ve araştırmalar tarihin Hitit Dönemi’ne ait karanlık sayfalarını aydınlatacak ve Yesemek ile ilgili yeni ve hikâyeler ortaya çıkaracaktır.
Tilmen ve Taşlıgeçit höyükleri
Bu çok bereketli ve saldırıya açık coğrafyada Yesemek’in yanı sıra pek çok höyük bulunur. Bildiğimiz kadarıyla bunlar şehir devletlerinin merkezleridir. Ticaret, tarım ve hayvancılıkla uğraşan, başında toprak ağası diyebileceğimiz zengin bir kralın bulunduğu, saray erkânı ve çalışanların olduğu bir yapıya sahiptirler. Örneğin Tilmen Höyük böyle bir şehir devletinin merkezi ama hangisi olduğu bilinmiyor. Burada Bahadır Alkım kazıları sırasında büyük anıtsal yapılar ortaya çıkartıldı. Bu eski kazılar devam etmedi. Kısmen Tahtaköprü Barajı suları altında kalan Taşlıgeçit Höyüğü de Yesemek gibi M.Ö 2. bin yılda bir yönetim merkezi. Yesemek’teki atölyeyi organize eden Hitit siyasi otoritesi muhtemelen Taşlıgeçit’ten o projeyi yönetiyordu.
Anadolu’nun ilk devleti
Hititler, Anadolu’da 1000 yıl kadar devlet formasyonuyla var olmuş ilk devlettir. Başkent Hattuşa halkın yaşadığı bir yer değil, idare ve kült merkeziydi. Hattuşa’nın yukarı şehir kısımları tapınak alanlarıydı. Hitit adı Hattilerden gelir. Hititler kendi ülkelerinden Hatti ülkesi, kendi vatandaşlarından da Hattili adamlar diye söz ederlerdi. Hattiler, Hititlerden önce Anadolu’da yaşayan Anadolu’nun yerel halkıdır. Hititler kendilerine Neşalı da diyordu. Neşa, Kayseri’deki Kültepe ya da Kaneş Höyük’tür. Burası Hititlerin Anadolu’ya geldiklerinde ilk yerleştikleri yer olmalı.
Gaziantep Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Sayın Prof. Dr. Atilla Engin’e bizlerle paylaştığı makaleleri ve engin bilgileri için çok teşekkür ederiz.
Sınırdaki antik kent
Hitit İmparatorluk Çağı’nda Suriye coğrafyasının kontrol edilmesinde ana yönetim merkezi olarak kullanılmış olan Karkamış bu bölgenin en önemli antik yerleşim yerlerinden biri. Türkiye–Suriye sınırında, sınırın belirlenmesinden sonra mayınlanan bölgede kalan Karkamış’ın önemli bölümü olan 55 hektarlık alan Türkiye’de; dış kente ait 35 hektarlık alan ise Suriye’de yer alır. 2011’de mayınların temizlenmesinin ardından Karkamış’ta 2012–2021 yılları arasında oldukça önemli bulgulara ulaşılan kazı çalışmaları yapılmıştır. Hitit İmparatorluk Dönemi’nde zorlu doğa şartları nedeniyle sık sık kapanan Torosları aşmanın zorluğu Halep’i yönetim merkezi olarak kullanmalarını gerektirmiştir. Demir Çağı’nda bir şehir devleti olan Karkamış, Asur kontrolüne geçmiştir. Karkamış’ın kazı ekibinin yapacağı yayınlar çok ilginç verilerle tarihi aydınlatacaktır.