19.02.2024 - 04:02 | Son Güncellenme:
Aykut Ferah Milliyet Arkeoloji Proje Danışmanı Değerli Milliyet Arkeoloji Dergisi Okurları;
Bir sene önce, 6 Şubat 2023’te gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli depremlerin en büyük yıkıma sebep verdiği şehirlerden biri de medeniyetler şehri Hatay oldu. Hepimizi derinden etkileyen, telafisi imkânsız kayıpların yaşandığı deprem felaketinde şehir hem ruhen ve hem de fiziken büyük bir yıkım yaşadı. Bölgenin yaralarını sarılması, bireysel ve toplumsal aidiyetinin sağlanması, yaşamın yeniden inşa edilmesi ve en önemlisi yaşamı sürdürebilmek adına somut ve somut olmayan kültür varlıklarımızın yaşama yeniden katılması büyük önem taşıyor. ICOMOS Türkiye Milli Komitesi verilerine göre depremden etkilenen illerde dört Dünya Miras Alanı, 3 bin 715 sit alanı ve 7 bin 987 tescilli taşınmaz kültür varlığı bulunuyor. Bu resmi verilerin yanı sıra, tescilli olmadığı halde korunması gerekli kültür varlığı niteliği taşıyan çok sayıda yapı, arkeolojik, kırsal ve kentsel doku, kültürel peyzaj alanı ve somut olmayan kültürel miras öğesi de depremin yıkıcı etkisine maruz kalmış; kentsel, kırsal dokularda ve kültürel peyzaj bileşenlerinde önemli kayıplar meydana gelmiştir
Hatay’daki çalışmalar
Depremin yaşandığı illerde Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne bağlı Afet Kazı Başkanlığı kurulmuş, alanında uzman kişilerin yer aldığı ekipler tarafından, yıkılmış tescilli yapılarda kazı çalışmaları yürütülmeye başlanmış, restorasyon ve konstrüksiyon sürecinde kullanılacak mimari yapı unsurları daha sonra restorasyonlarda kullanılmak üzere ayrıştırılmaya başlanmıştır. Depremden sonraki süreçte Hatay’daki çalışmalarda 23 cami, sekiz mescit, üç kilise, üç hamam, üç kamu binası, beş türbe ve sekiz çeşme, 10 konut olmak üzere toplamda 63 tescilli taşınmaz üzerinde ön hazırlık, keşif ve enkazdan eser ayıklama çalışması gerçekleştirildi. 21 kitabe, 18 litürjik malzeme, 13 ikona, yedi bezemeli mimari parça, altı seramik, iki kandil, bir Osmanlı arması, bir metal haç, yedi el yazması mukaddes kitap, 185 dini kitap, iki kapı tokmağı ve birer adet ahşap kapı kanadı ile sikke olmak üzere toplamda 265 eser enkazdan çıkartılarak koruma altına alındı. Hatay’da zarar gören yapıların başında gelen Aziz Pavlus Ortodoks Kilisesi 1872 depreminde de yıkılmış ancak 1900 yılında onarılıp tekrar ibarete açılmıştı. Maalesef yaşadığımız büyük depremde aynı kaderi bir kez daha yaşadı ve ayakta kalamadı. Yazılı kaynaklara göre 1777 yılında inşa edilen ancak 1500’lü yıllara tarihlenen Mar Yuhanna Rum Ortodoks Kilisesi de depremde büyük hasar alan yapılardan. 638 yılında inşa edilen Anadolu’nun ilk camilerinden Habib-i Neccar Camii, kentin önemli simgelerinden olan ve 16. yüzyılda Memlükler tarafından inşa edilen Ulu Cami, tarihi Meclis Binası gibi yapılar da depreme ne yazık ki dayanamadı. Hatay’ın önemli simgelerinden, ticaretinin kalbi, kente giden her ziyaretçinin uğrak noktası Uzun Çarşı da depremin yıkıcı etkisine maruz kaldı.
Neler yapılmalı?
Hatay’da yeni yerleşmelerin kurulması sürecinde, tarihi kentlerimizin ve kırsal dokularımızın insansızlaştırılmadan ve müzeleştirilmeden, tarihin izlerinin yeni yapılaşma altında silinmesine izin verilmeden, sosyo-kültürel dokuyu yaşama yeniden bağlayabilmek için yerel yaşamın tüm canlılığıyla devam ettiği sağlıklı ve dirençli tarihi merkezler/yerleşimler planlanması elzemdir. Kültür ve Turizm Bakanlığı açıklamasına göre kentte tamamen yıkılan, ağır, orta ve az hasarlı 405 kültür varlığı ve 107 vakıf kültür varlığı mevcut. Fakat Antakya’da bin 500 yapının sit alanı içerisinde olduğu biliniyor. Sit bölgesinin tescilli yapılar, tescilli aday yapılar ve yeni yapılar olmak üzere üç sınıfa ayrılmaktadır ve bütüncül bir yaklaşımla bu yapıların dokusunun birlikte değerlendirilmesi ve korunması gerekiyor. Yapı ölçeğindeki kültür varlıklarının tekil restorasyonlarının yeterli olmayacağı çok açıktır. Antakya’nın güzelliği ve özelliği bin 500 yapının bir arada olması ve hala işlevini sürdürüyor olmasından kaynaklanıyor. Onarılan eski eserler, geçmişlerinden kopuk bir şekilde yeniden yapılmış, deprem anına sabitlenmiş, insandan ve dokudan arındırılmış müzekentlere yol açmamalı, aksine her anlamda yaşayan yerler olmalıdır. Bu aşamada Hatay’a sahip çıkmak, şehir ayağa kalkarken farkında olmak, projeler üretmek, destek vermek ve en önemlisi şehri yalnız bırakmamak hepimize düşen en önemli görevdir.