20.04.2025 - 00:01 | Son Güncellenme:
İremnur Kurban
İremnur Kurban- İznik, Hristiyanlık tarihinde günümüzde hala uygulanagelen önemli kararların alındığı iki büyük konsile ev sahipliği yapmıştır. İznik’te yapılan ikinci, Hristiyanlık tarihine göre VII ve son konsilin Koimesis Tes Theotokos veya Ayasofya Kilisesi›nde yapıldığı varsayılıyor. Koimesis Tes Theotokos Kilisesi’nde günümüze birkaç duvar parçası ulaşabilmiş; Ayasofya’nın ise yaşadığı tahribat ve yapılan onarımlar ile eski halinden eser kalmamıştır. II. İznik Konsili’nin Ayasofya’da gerçekleşmiş olmasına daha olumlu bakıldığı için bu kültürel mirasa daha yakından bakalım.
“Kutsal Bilgelik” ya da “İlahi Bilgelik” anlamlarına gelen Ayasofya, Hristiyanlık inancında önemli bir yere sahiptir. Kitabesi günümüze ulaşmayan yapının 4.-8. yüzyıllar arasında yapıldığı düşünülüyor. Kaynaklarda geçen önerilere baktığımızda yapının inşa evreleri üç dönem içerisinde değerlendiriliyor. 1. Evre: 5- 6. yüzyıl, 2. Evre: 1065 depremi sonrası değişiklikleri, 3. Evre: 1331 sonrası Osmanlı Dönemi...
Kilisenin mimarisi
İznik Ayasofya Kilisesi 37x19,80 m. boyutlarında, iki sütun dizisinin ayırdığı üç koridorlu (nefli), doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen formda (bazilika) plana sahip. Orta koridor (nef) daha yüksek, iki yanında bulunan koridorlar ise daha alçaktır. Ayasofya Kilisesi büyük ihtimal daha önce burada bulunan bir Roma yapısının üzerine inşa edilmiştir. Yapı üst örtüsü hariç günümüze kadar korunmuştur.
Kilisenin batısında günümüze güney duvarı ulaşan bir giriş holü (narteks) bulunuyor. Bu duvarın minare inşa edilirken ortadan kaldırıldığı düşünülüyor. Giriş holünün ilk dönem durumu tam olarak bilinmese de, batı cephesinde üç, yan cephelerde birer kapı olduğu; girişin ve koridorların iki katlı olduğu üzerinde duruluyor. Bu giriş alanından orta ve yan koridorlara birer kapıyla geçiliyor. Üçlü koridordan oluşan yapının merkez ibadet alanı (naos) ilk evrelerinde birbirinden sütunlarla ayrılmıştır. Daha sonra sütunlar yerine iki ana taşıyıcı ayak (duvar payesi) arasında bir büyük taşıyıcı ayak ve aralarında da iki sütunla oluşturulmuş üçlü kemer dizisi yapılmıştır. Günümüzde sıva tabakasının altında bu üçlü kemer dizisinin izleri görülüyor.
16.yüzyılda Mimar Sinan onarım sırasında bu kemer dizisini kaldırmış, bunun yerine geniş açıklıklı büyük kemerler yapılmıştır. İlk dönemde kilisenin tören alanı ya da camilerde mihrabın karşılığı olarak belirtebileceğimiz alan (apsis) içerden yuvarlak, dışardan ise üç köşeliydi. Onarımdan sonra ise yedi köşeli olarak düzenlenmiştir ve bütün yüzeylerinde birer pencere yer alır.
Kilise tören alanı altı basamaklı tuğladan yarım daire bir oturma sırasına (synthanon) sahip olup kuzey ve güneyinde küçük dikdörtgen nişleri vardır. Güney nişinin içinde kilise eşyalarının konulduğu odanın (diakonikon) kuzey duvarının bir kısmını kesmesine rağmen büyük bölümü görülen yuvarlak kemerli bir başka niş mevcuttur.
Deprem ve Osmanlı Dönemi
1065 depremi sonrasında yapıya çeşitli onarım ve eklemeler yapılmıştır. 1331’de İznik’in Osmanlı egemenliğine geçmesiyle birlikte yapı camiye çevrilmiştir. Türk döneminde yapıya eklenen mihrapla birlikte mihrabın eklendiği duvarda değişiklikler yapılmıştır ve her iki yanına pencereler açılmıştır. Giriş holü (narteks) tek meyilli çatıyla örtülerek son cemaat yerine dönüştürülmüştür. Kuzey yan koridorun kuzey duvarının alt sıralarında kesme taş örgülerinin içine 2,35 m. yüksekliğinde bir mezar nişi (arkosolium) açılmıştır. Burada gömülü kişiye ait bir yazıt veya tasvir bulunmamaktadır. Bu kişinin kentin ileri gelenlerinden olduğu düşünülmektedir. Yine 1065 depreminden sonra neflerin doğu uçlarına kilisenin değerli eşyalarının konulduğu (pastophorion) mekânları eklenmiştir. Güneydeki yan oda (diakonikon) hücresinin içine bir lahit konulmuştur.
Yapının iç kısmında, kilise eşyalarının konulduğu yan odalarında ve kuzey yan koridorda yer alan mezar nişinde (arkosolium) duvar resmi (fresk) bulunmuyor. Yan odada bulunan duvar resimleri genellikle pencere kemerlerinin içlerinde, kemer aralarıyla pandantiflerde ve duvarlarda görülüyor. Tören hazırlığının yapıldığı bölümde (prothesis) bulunan duvar resimleri daha zor seçilirken yan odalardakiler daha belirgin. Güney yan odada (diakonikon) güney duvarında bir melek figürü yer alıyor.
Diğer figürlerin de peygamberler, havariler, azizler ve şehitler olduğu düşünülüyor. Güney yan odanın batı duvarında Konstantinus ve Helena’nın tasvirleri olduğunu söyleniyor. Kuzey yan koridorda bulunan mezar nişi (arkasolium) kemeri aynasındaki duvar resminde ise bir Deisis sahnesi görülüyor. Kompozisyonda ortada İsa, solda Meryem Ana, sağda vaftizci Yahya bulunuyor. Kemerdeki figürler ise seçilemiyor.
Ayasofya Kilisesi, İznik’in Orhan Gazi tarafından ele geçirilmesinin ardından 1331 yılında camiye dönüştürülmüştür. 200 yıl kadar terk edilip harap olan yapı, 1935 yılından itibaren müze olarak hizmet vermiş; 2007 tarihinde restorasyon çalışması başlatılan yapı, 2011 tarihinde -bir kısmı olmak üzere- cami olarak hizmet vermeye başlamıştır.
İlk ve son konsillerin kenti
Hristiyanlıkta kiliseye bağlı bütün piskoposların katılımıyla düzenlenen, önemli dinî konuların tartışılıp karara bağlandığı genel ya da evrensel kabul edilen toplantılar ekümenik konsil olarak tanımlanıyor. Tarihsel süreç içerisinde Ortodoks ve Katolik mezheplerinin katıldığı ve onayladığı toplamda yedi ekümenik konsil toplantısı gerçekleşmiştir. Bunlardan ilki ve sonuncusu İznik’te yapılmıştır. Her iki konsilde de Hristiyanlıkla ilgili önemli kararlar alındığı için ikisi de konsiller tarihinde önemli yer tutuyor.
I.Konstantin 325 yılında, o zamanki adıyla Nicaea’da, Hristiyanlığın sorunlarının görüşülmesi ve dini barışın sağlanması amacıyla, 20 Mayıs-25 Ağustos tarihleri arasında 318’i piskopos seviyesinde, 2 binden fazla din adamının katıldığı I. Konsil’i toplamıştır.
Arius’un fikirleri
I.İznik Konsili’nin toplanmasının başlıca nedeni, İskenderiye›nin Baucalis bölgesinde rahip olan Arius’un ileri sürdüğü, Tanrı’nın doğası, İsa’nın konumu ve teslis inancına muhalefeti içeren fikirleri ve bu fikirler yüzünden Hristiyan dünyasında yaşanan ayrışma olmuştur. Arius’un fikirleri Hristiyan öğretisi ve doktrinin, dahası İsa’nın tanrılığının reddi anlamına gelir. “Tanrı babadır, oğul ve kutsal ruh ise tanrı değil, onun yaratıklarıdır” iddiasında bulunan Arius’un inancı (Arianizm) sapkınlık ilan edilmiş, kitapları yakılmış, kendisi ve onu destekleyenler sürgün edilmiştir.
Konsilde Hristiyanlık tarihinin “İznik inanç esasları” olarak bilinen ilk ekümenik amentüsü kabul edilmiştir.
Paskalya ihtilafı
İznik Konsili’nin toplanmasındaki ikinci neden, Paskalya Bayramı’nın kutlanmasında ortak bir tarihte uzlaşı sağlamaktır. İznik Konsili’ne kadar Paskalya Bayramı’nı farklı Hristiyan cemaatler farklı tarihlerde kutlamışlar ve aralarında ihtilaf çıkmıştır. Konsilde Yahudilerle birlikte 14 Nisan’da kutlanan Paskalya Bayramı’nın tarihi, bahar ekinoksunu takip eden ilk dolunaydan sonraki ilk pazar günü olarak tespit edilmiştir.
İznik Konsili’nde ayrıca Hristiyanlıkla ilgili organizasyon, din adamları hiyerarşisi, ruhban sınıfı atama standartları, tekrar dine dönmek için gereken şartlar, yeniden vaftiz ve görev verilme şartları, ibadet kuralları gibi önemli konular tartışılmış ve kararlar alınmıştır.
VII. Konsil
Hristiyanlığı resmî din olarak kabul edilmesi ile çeşitli bölgelere kiliseler inşa edilmeye başlanmış ve yaşamış oldukları yer altı şehirlerinde bulunan mezar odalarından alışkanlık olarak kalan resim yapma geleneği zaman içinde değişiklik göstererek kiliselerde de devam etmiştir.
O dönemlerde Hristiyanlar arasında okuma yazma oranının düşük olması nedeniyle İncil’de yaşanmış bazı olayların veya önemli şahsiyetlerin halka anlatılmasının gerekliliği ön plana çıkmış, dinî olayların ve şahsiyetlerin resimlerinin yapılması kaçınılmaz bir ihtiyaç haline gelmiştir.
İkonaların yapımı 3. yüzyılda başlamış, 4. yüzyıldan sonra dinî hayattaki fonksiyonlarını artırarak, ibadetlerin vazgeçilmez kutsal aracı haline gelmiştir. Öyle ki bu süreçte ikonaların, tapınak ve kentleri saldırıdan kurtardıkları veya korudukları inancı çerçevesinde dinî anlam yanında büyüsel vasıflar da eklenmiştir. Halk kutsal saydığı kişilerden değil, onların resim ve heykellerinden medet ummaya başlamıştır. İstanbul’un kuşatma altına alınması sürecinde Hz. Meryem’e ait “Yol Gösterici/Theotokos Hodegetria” adlı bir ikonanın, kuşatmayı püskürtmek amacıyla surların etrafında dolaştırılması durumu en güzel açıklayan örnektir.
İkona karşıtlığı
Bir süre sonra bu tür uygulamalara inananlar (ikonodul/ikonofil/ikonaseverler/ikona taraftarları) ile böyle bir anlayışı kabul etmeyen ve bunu putperestlik olarak değerlendiren (ikonoklast/ikonomach/ikona düşmanları/ikonaları tahrip edenler) ortaya çıkmaya başlamıştır. Bizans tarihindeki en önemli ve en ilginç çatışma örneklerinden birini oluşturan İkonoklastlar ile İkonodüller arasındaki çatışmalar zaman içerisinde şiddetlenmeye başlamıştır. 692’de Bizans İmparatoru II. Justinianus, İsa’nın tasvirinin yapılmaması veya ibadet edilmemesi ve kiliselerde de yer almaması kararını almıştır. Ancak asıl ikonoklast anlayışın hâkim olması III. Leo/Leon ile ortaya çıkmıştır. “Karanlık çağ” olarak da adlandırılan bir dönemde İmparator olan III. Leon, Araplara karşı savaşlarda üstünlük sağlayarak kendi önemini ve imparatorluğun saygınlığını arttırmış; bu ivmeyle çeşitli reform hareketlerini başlatmıştır. Bunlardan biri de dini özüne döndürme amacına yönelik “reform” girişimi olarak da değerlendirilen “ikonoklazm” hareketidir. Bizans tarihinde 726 ile 787 yılları arasında yaşanan dinî resimlerin, kutsal imge veya anıtların dinî veya politik sebeplerle tahrip edilmesi olarak tanımlanan ikonoklazm (ikona kırıcılık) hareketi, Hristiyan kaynaklarında “Birinci İkonakırıcılar Dönemi” olarak tanımlanmıştır.
Yaklaşık 60 yıl süren bu dönem 787 yılında sona ermiştir. İmparatorluğun başına 780›de 9 yaşında bir çocuk olan VI. Konstantinos getirilmiş, İmparatorluğun idaresi taht naibi olarak seçilen annesi İrini tarafından yürütülmeye başlanmıştır. Bir “putsever (ikonodul)” olan İrini, ikona karşıtı tavrı kaldırmak için Konstantinopolis’te Havariler Kilisesi’nde, Patrik Tarasios’un başkanlığında yaklaşık 350 piskopos ve çok sayıda keşişin katıldığı bir konsil düzenlemiştir. Ancak bu konsil, ikonoklast askerler tarafından dağıtılmıştır. İkonoklazma karşı kesin savaş açan İrini, konsili başkent dışında toplamaya karar vermiştir.
24 Eylül 787 yılında Nicea’da (İznik) Patrik tarafından toplanan konsile, antik tarihçilere göre 330 ila 367 piskopos ve piskopos temsilcisi katılmıştır. Konsilin ilk yedi oturumunun İmparator ve İmparatoriçe olmaksızın Ayasofya ya da Koimesis Tes Theotokos Kilisesi’nde gerçekleştirildiği düşünülmektedir. Sekizinci ve son oturum başkent Konstantinopolis’teki imparatorluk sarayında, İmparatoriçe İrini başkanlığında toplanmıştır.
Konsil’de ikonalara saygı gösterilmesi onaylanmış ancak putlaştırılması yasaklanmıştır. İkonalara saygı göstermenin temelinde, “Tanrı Sözü” sayılan Hz. İsa’nın insan biçiminde vücut bulmuş olması yatmaktadır. Toplantıda ikonaların yeniden yapılması kararlaştırılmış, azizlerin ikonaları ve kutsal emanetlerin olmadığı hiçbir yere kilise inşa edilemeyeceği kararı verilmiş, buna benzer maddelerin bulunduğu 21 adet yasa kabul edilmiştir. 787 yılında toplanan yedinci ve son ekümenik konsil, aynı zamanda Ortodokslar ve Katolikler tarafından kabul edilen son konsildir.
İlk ve son ekümenik konsiller İznik’te yapıldığı için Hristiyan âleminde kent özel bir öneme sahiptir. Her yıl bir çeşit Hac ziyareti yapan yüzlerce turisti kendine çekmektedir. Dünya Kiliseler Konseyi, Hristiyanlık tarihinde ve günümüzdeki ekümenik yolculukta önemli bir an olan, 325 yılında İznik’te düzenlenen ilk Ekümenik Konsil’in 1700. yıl dönümünü anmak amacıyla 2025 yılında bir dizi etkinlik planlamaktadır. Etkinliklerin başarıyla gerçekleşmesi dileğimizdir.