22.08.2022 - 00:05 | Son Güncellenme:
Mert İnan
Mert İnan x mert.inan@milliyet.com.tr- Antalya Müzesi, sırtını Toroslara dayayan bu kadim kentin tarihi ve kültürel mirasına ev sahipliği yapıyor. Müzede bulunan Paleolitik, Neolitik, Kalkolitik, Tunç, Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Dönemi eserleri, tam bir asırdır ziyaretçilerini tarihte uzun bir yolculuğa çıkarıyor. 100. yaşını kutlayan müzenin hikâyesi İtalyanların Antalya’yı işgal dönemine uzanıyor. 1919 yılında Antalya ve civarını işgal eden İtalyanlar eski eserleri toplamaya başladıklarında, idealist bir öğretmen olan Süleyman Fikri Bey (Süleyman Fikri Erten) bu durumu içine sindiremez ve derhal harekete geçer. O tarihlerde Antalya Lisesi’nde öğretmenlik yapan Süleyman Fikri Bey, Antalya Mutasarrıflığı’na başvurarak 15 Ekim 1919’da kendisini fahri âsâr-ı atîka memuru (fahri eski eser memuru) tayin ettirir. Süleyman Fikri Bey, öncelikle Antalya merkezinde bulunan eski eserleri, Tekeli Mehmet Paşa Camii karşısında bulunan metruk, küçük bir mescitte toplamaya başlar. Bu mescit, Antalya Müzesi’nin temelini oluşturacaktır. 1922 yılına gelindiğinde eserler, Panaya Kilisesi’ne (Alâaddin Camii) taşınır ve böylece gerçek anlamda ilk müze binası oluşturulur. Takvimler 1937 yılını gösterdiğinde müze, ikinci binası olan Yivli Minare Camii’ne taşınarak 1972 yılına kadar burada hizmet verir. Binlerce eserin yerleşimi, teşhir ve düzenlemeleri için yeni bir mekân ihtiyacı ortaya çıkınca 25 Kasım 1972’de bugünkü müze binası hizmete alınır. Kente gelen yerli ve yabancı turistler içinde nice kıymetli hazineyi barındıran bu müzeyi görmeden gidemez Antalya’dan... Müze, 1988 yılında Avrupa Konseyi Yılın Müzesi Özel Ödülü’nü almaya hak kazanırken, 2012, 2014 ve 2015 yıllarında ise mükemmellik sertifikasına lâyık görülür.
Müzenin bölümleri
Müze; sergi salonları, açık hava galerileri ve bahçelerden oluşan 30 bin metrekarelik bir alana yayılıyor. Giriş bölümünde sizi fosiller ve prehistorik yaşama ilişkin buluntular karşılıyor. Doğa Tarihi ve Prehistorya Salonu’nda çeşitli canlılara ait fosillerin yanı sıra Alt Paleolitik, Neolitik, Kalkolitik ve İlk Tunç Çağı dönemlerine ait Karain, Hacılar, Bademağacı, KarataşSemayük kazılarından elde edilen eserler bulunuyor. Seramik Salonu’nda ise Geometrik Dönem’den (M.Ö. 10. yüzyıl) Bizans Dönemi’ne (M.S. 13. yüzyıl) kadar seramiğin kronolojik gelişimi aktarılıyor. Bölge Kazıları Salonu’nda müzenin sorumluluk alanındaki 26 farklı kazıdan gelen yeni buluntular yer alıyor. Limyra, Perge, Arykanda, Patara antik kentleri ile Aziz Nikolaos Kilisesi’ne ait eserler ve Elmalı-Bayındır tümülüslerinden elde edilen M.Ö. 7. yüzyıla ait buluntular burada sergilenen eserler arasında...
Görkemli heykeller
Antalya Müzesi, dünya çapında bir heykel koleksiyonuna sahip. Müzedeki heykel sergisinin ana çekirdeğini ise Perge Antik Kenti’nde bulunan heykeller oluşturuyor. İmparatorlar Salonu’nda ünlü Roma imparatorlarının heykellerinin yanı sıra Dansöz Heykeli’ni de görebilirsiniz. Tanrılar Salonu’nda da yine Perge atölyelerinin özel üretimi olan Helenistik Dönem’e ait orijinal heykellerin M.S. 2. ve 3. yüzyıllarda yapılan kopyaları yer alıyor. Müzede ziyaretçileri en çok etkileyen mozaiklerden Pamfilya Seleukeiası’nın agorasında bulunmuş olan “Filozoflar Mozaiği”, Mozaik Salonu’nda bulunuyor. Mermer Portreler Salonu’nda M.S. 2. yüzyıla ait kadın ve erkek başları; Perge Tiyatrosu Salonu’nda ise Perge Tiyatrosu sahne binasının önünde ortaya çıkarılan eserler sergileniyor. Lahitler Salonu’nda çoğu Perge nekropolünden getirilmiş farklı tiplerdeki lahitleri görmek mümkün. Perge atölyelerinde, Prokennessos ve Dokimeion mermerlerinden, yerel olarak üretilmiş olan bu lahitler, M.S 2. ve 3. yüzyıllara tarihleniyor. İkinci bölümde Patara toprak altı oygu mezarlarına ait bir örnek de sergileniyor. Bu bölümde Patara ve Limyra’da bulunmuş lahit ve mezar anıtlarına ait parçalar ile çeşitli ören yerlerine ait steller ve yazıtlar da görülüyor. Sualtı Küçük Buluntu, İkona, Sikke Elmalı sikkesi 19 Salonu’nda da bölgesel şehir sikkeleri ile Arkaik Dönem’den Osmanlı’ya sikke sergilemesi, su altı eserleri, heykelcikler, takılar, 19. yüzyıla ait ikonalar ile Aziz Nikolaos’a ait birkaç kemik bulunuyor.
Mutlaka görülmeli
Uzun yıllar süren mücadelelerin sonucunda ait oldukları topraklara getirilen Elmalı Sikkeleri, Yorgun Herakles Heykeli, Herakles Lahdi gibi eserlerin yanı sıra Prehistorya Salonu’ndaki küp mezar, siyah beyaz mermerden yapılmış Dansöz Heykeli, Patara oygu mezarlarına ait örnek, müzede mutlaka görülmesi gereken eserlerden bazıları... Ayrıca Aspendos çinileri, Selçuklu Kuran-ı Kerim’i, eski hattatların elinden çıkmış hilye, naat, icâzet gibi yazı levhaları, bölgenin köylerinde dokunan Döşemealtı halılarından örnekler ile 15. yüzyıla ait bir Uşak halısı Etnografya bölümünün ilginç eserleri arasında yer alıyor.
Antalya Müzesi Müdürü Mustafa Demirel, müzeyi anlatırken sözlerine merhum Süleyman Fikri Erten’i anarak başlıyor: “Müzemiz 1922 yılında kuruldu. Merhum Süleyman Fikri Bey olmasa belki de müzemiz hayat bulamayacaktı. Kendisini minnet ve saygı ile anıyorum. Bir süre Kaleiçi’ndeki Alâaddin Camii’nde, 1937 yılından sonra Yivli Minare Külliyesi’nde faaliyet gösteren müzemiz, 1972 yılında bugünkü binasına taşındı. Kültürel mekânımız 13 adet sergi salonu ile bahçe sergilemesinden oluşuyor. Müze koleksiyonundaki arkeolojik eserlerin çoğu yerli, yabancı bilim adamlarının bölgede yaptıkları periyodik kazılardan elde edilirken, etnografik eserler ise müze uzmanlarınca bölgeden toplandı.” Demirel, müzenin 100. yılına ilişkin çalışmalarla ilgili şu bilgileri paylaştı: “Antalya Müzesi’nin 100. yıl kitabı basım çalışmalarını başlatmış durumdayız. Bu doğrultuda değerli birçok bilim insanınca çok sayıda makale iletildi. Yayın sürecinin tamamlanmasından sonra bu kıymetli anı kitabı okuyucusuyla buluşacak.” Darphane tarafından Antalya Müzesi 100. Yıl Anı Parası bastırıldığını kaydeden Demirel “PTT eliyle Antalya Müzesi 100. Yıl Anı Pulu basım çalışmaları da sürdürülüyor. Artık asırlık bir çınar olmanın verdiği mutlulukla Döşemealtı ilçesinde Antalya Müzesi çalışanları tarafından fidanlar dikilerek, 100. Yıl Hatıra Ormanı oluşturuldu. Ayrıca yaklaşık bir asır önce Antalya kentinin doğal, arkeolojik güzelliklerini içeren ve Müzemiz Kurucu Müdürü Merhum Süleyman Fikri Erten Bey tarafından çekilen siyah-beyaz fotoğraflardan oluşan bir sergiye de ev sahipliği yapıyoruz. Bu sergi halkımızın yoğun ilgisine mazhar oldu” dedi. Demirel, etkinliklerin yıl boyunca süreceğini belirterek “100. yıl konferansları, çocuk etkinlikleri, hatıra fotoğraf panosu, logosu, afiş ve billboard tanıtımları, çocuk ve yetişkinler için hediye kitleri, müze çalışanlarının isimlerinin olduğu hatıra afişi, müze binası ön cephesinin giydirilmesi veya süslenmesi ile 100. yıl konserleri, sergileri ve gösterileri gibi etkinlikler de düzenlenecek. Etkinliklerimiz yıl sonuna kadar devam edecek” diye konuştu. Tüm yılı kapsayan etkinliklerin ekim ayında düzenlenecek özel bir programla yoğunluk kazanacağını belirten Demirel şunları kaydetti: “100 Yılda 100 Eser Sergisi ve Kataloğu, Antalya Devlet Opera Balesi Müdürlüğü 100. Yıl Konseri (Carmina Burana), Antalya Müzesi Yeni Bina Batı Cephesi, Antalya Müzesi 100 Yaşında Mapping Gösterimi, Antalya İli Kazı ve Yüzey Araştırmaları Buluşması Etkinliği, Medya Ağırlaması, Turkish Museums ve Go Türkiye platformları için 100. yılımıza özel paylaşımlar ekim ayı içinde planlanan diğer etkinliklerimiz arasında.”
Çarpıcı bir örnek
M.S. 2. yüzyıla ait olduğu düşünülen Dansöz Heykeli, Perge ekolünün en çarpıcı örneklerinden biri. Heykelde vücut için beyaz; saç ve giysiler için ise siyah mermer kullanılmış. Heykelde giysinin kıvrımları ve uçlarının öne savrulması ile figürün dönme hareketi belirgin hale getirilmiş. Bu hareket nedeniyle heykel, “Dansöz Heykeli” olarak isimlendiriliyor.
Yorgun Herakles huzurla dinleniyor
Antalya Müzesi’nde sergilenen yaklaşık 2 bin yıllık Yorgun Herakles (Herkül) heykelinin ilginç bir öyküsü var. Mitolojik anlatıya göre kendisine verilen 12 zorlu görevli tamamladığı için yorgun düşen Herakles’i bu heykelde, tanrısal değil insani yönüyle asasına yaslanırken görürüz. 1980 yılında Perge’de heykelin belden aşağısı bulunur. Heykelin üst kısmı ise yurt dışına kaçırılmıştır. 1990 yılında gazeteci Özgen Acar, bir ABD gezisi sırasında Herakles heykelinin kayıp parçasını Metropolitan Müzesi’nde tespit eder. Türkiye’de arkeolojinin önemli isimlerinden Prof. Dr. Jale İnan da yayımladığı makaleler ve yaptığı deneylerle ABD’deki parçanın, Perge’de bulunan heykele ait olduğunu kanıtlar. Bunun için fotomontaj ve alçı kopya ile parçaları birleştirme işlemleri de gerçekleştirir. 2001 yılında hayatını kaybeden İnan, Herakles heykelinin parçalarının buluşmasını göremese de 2011 yılında kayıp parçanın Türkiye’ye getirilmesiyle heykel ait topraklarda tamamlanmış olur.