ArkeolojiTanrılıktan şeytanlığa…

Tanrılıktan şeytanlığa…

17.03.2025 - 02:55 | Son Güncellenme:

Yaklaşık 5000 yıl önce evcilleştirilen kediler, depolanan tarım ürünleri nedeniyle ortaya çıkan haşerelere karşı insanların en büyük destekçisi olmuş. Antik Mısır’da kutsal sayılan bu sevimli hayvanlar, Orta Çağ Avrupa’sında ise kötü zamanlar geçirdi…

Tanrılıktan şeytanlığa…

Nazan Canverdi- Tarihin rehberliğinde yüzyıllar ve uluslararasında dolaşırken, kedilerle kurulan arkadaşlıklar ve kedilere yönelik düşmanlıkların genellikle inançlara göre şekillendiğini görüyoruz. Kediler, Mısır’da tapılarak kutsal sayılmış; Hristiyanlıkta şeytan gözü ile bakılmış, aşağılanmış; günümüzde dostluk, arkadaşlık ve ilham kaynağı olarak görülmüştür.

Haberin Devamı

Kediler, anatomik olarak güçlü, esnek, çevik bedenleriyle, hızlı hareket eden keskin pençeleriyle, küçük avları öldürmeye uyarlanmış yapıya ve güçlü koku alma duyusuna sahip hayvanlardır. 70’ten fazla ırkı olduğu tahmin edilmekle birlikte çeşitli uluslararası organizasyonlar tarafından tanınan ırkların sayısı, tescil eden kurumun standartlarına göre farklılık gösterebiliyor.

Kediler tek başına avlanmalarına rağmen sosyal bir türdür. Doğada özgürce insanlardan uzakta barınarak hayatta kalabildikleri, avlanma yetenekleriyle beslenme ihtiyaçlarını karşıladıkları biliniyor. Köpekler sürüler halinde avlanırken kediler yalnız avlanmayı tercih ederler. Kedilerin bu bağımsızlıklarını ve yalnızlıklarını koruma özellikleri nedeniyle başlangıçta insanlarla olan ilişkileri pek kolay olmamıştır.

Haberin Devamı

Kedilerin evcilleştirilmesi

Köpekler kedilerden önce evcilleştirilmiştir. Köpekler avcılık toplayıcılık döneminde evcilleştirilirken, kedilerin evcilleştirilmesi hayli zaman almış. İnsanlarla ilk ilişkileri Neolitik Dönem’de yani tarımın başladığı dönemde gerçekleşmiş. Yiyecek bulabilmek için tarım bölgelerine yaklaşan ve barınmaya başlayan kedilerin, zamanla insanlara alıştığı düşünülüyor.

Evcil kedilerin ne zaman, hangi dönemde ortaya çıktığı kesin olarak bilinmemekle birlikte 5000 yıl kadar önce Mısırlılar tarafından evcilleştirildiği varsayılıyor. Yanı sıra M.Ö. 3500’lerde Çin’de yapılan kazılarda çıkarılan kedi fosillerinin incelenmesiyle Çin’de de evcilleştirildiğine dair bilgilere ulaşılmıştır. Bu bulgulara Çin, Orta Doğu ve Mısır gibi tarım bölgelerinde rastlanması o dönemlerde kedilerle insanlar arasındaki ilişkinin güçlendiğini gösteiyor.

‘Kazan-kazan’ ilişkisi

M.Ö. 3000 yıllarında kral firavun hükümdarlığında yönetilen Mısır halkı, Nil kıyısı boyunca uzanan vadiye yerleşmişler ve buradaki verimli topraklar üzerinde tarım faaliyetleri gerçekleştirmişlerdir. Elde edilen ürünlerin artmasıyla birlikte depolama ihtiyacı doğmuş,  ürünler tahıl ambarlarına depolanmaya başlamış. Depodaki ürünler zaman içinde haşerelerin istilası nedeniyle risk altına girmiş. Mısır halkı tarafından farklı çözüm yolları aranırken, depolara dadanan haşere ve kemirgenlerin vahşi kediler tarafından avlanarak uzaklaştırıldığı gözlenmiş. Kedilerin sadece haşereleri değil halkı tehdit eden zehirli yılanları da avladıkları görülmüş. Ayrıca böcek ve sürüngenlerin sadece tarım bölgeleri değil, evlerinde de tehlike yaratarak aile üyelerinin hayatlarını zorlaştırdığı görülünce kedilerle yakınlaşmaya, iç içe yaşanmaya başlanmış.

Haberin Devamı

Tanrılıktan şeytanlığa…

Birçok Mısırlı evcil kedilerini mumyalayarak gömer ve yas tutardı. (British Museum)

Tanrılarla özdeşleştirildi

Halka fayda sağlayan bu avcılar, dini anlamda da önemsenmiş ve yüceltilmiştir. O dönemin sanat yapıtlarına ve arkeolojik verilerine bakıldığında kedinin önemini anlamak mümkün. Mısırlılar da Yunanlar gibi doğayla bağlantılı çeşitli tanrı ve tanrıça inançlarını içeren bir din anlayışını benimsemişlerdi. Mısır mitolojisinde kediler tanrı ve tanrıçalarla özdeşleştirilmiş; kedi formundaki tanrıça Bastet ev hayatının, bereketin ve sırların bekçisi sayılmış, güneş tanrısı Ra’nın kızı olarak saygı gösterilmiş. Dahası kediler firavunla eş tutulmuş, canı kıymetli sayıldığından evde çıkan bir yangında bile ilk öncelik kedinin canının kurtarılmasına verilirmiştir. 

Haberin Devamı

Öyle ki; kedilerin öldürülmesi, kasıtlı olsun olmasın ölüm cezasıyla cezalandırılabilir hale gelmiş. Bu durumun tarih sahnesinde bir örneğine, Yunan Tarihçi Diodoros, M.Ö. 60 ve M.Ö. 56 yılları arasında 180. Olimpiyat için Mısır’a yaptığı bir gezi sırasında şahit olmuş. Diodoros’un anlatımına göre, bir Romalı bir kediyi kazara öldürmüş. Halk Romalının idamını istemiş. Firavunun bile Romalının linç edilmesine engel olamadığı olayın ardından bir de savaş başlamış. Başka bir tarihi olayda, M.Ö. 525 senesinde, Pers Hükümdarı Kambises, Mısırlıların kediye olan zaaflarını savaş stratejisi olarak kullanmış. Feluse şehrine yürüdüğünde ordunun önüne büyük bir kedi sürüsü koymuş, Mısırlılar kedilere zarar vermemek için şehri savaşmadan teslim etmişler.

Herhangi bir evde bir kedi öldüğünde hane halkı matem tutar, matemlerini göstermek için kaşlarını tıraş ederlerdi. Birçok Mısırlı evcil kedilerini mumyalayarak gömer ve yas tutardı. Arkeolojik çalışmalarda kedilere ait büyük mezarlıklar da keşfedilmiştir. Tüm bunlar Antik Mısır toplumunda kedilerin insandan daha değerli olduğu ve yarı tanrı-yarı canlı gözüyle bakılan, kutsanmış varlıklar sayıldıklarını ve toplum içindeki öneminin bir göstergesidir.

Haberin Devamı

Orta Çağ’ın ‘kara’ günleri

Orta Çağ Avrupa’sında Hristiyanlık inancını yaymaya çalışan misyonerlerin en büyük mücadelelerinden biri Avrupa halkının çok tanrılı inanç sistemlerine karşı olmuştur. Kilise babaları bu inançları şeytana tapınma olarak göstermiş, tanrılarını da Damon olarak göstermişler. Bu inançları çürütmek için fermanlar yayınlamışlar. Bu fermanlarda cadıların gece uçuşları, hayvana dönüştükleri, cadılık inancının batıl bir itikat olduğu, buna inanan kadınların şeytanın tuzağına düştüğü ve cezalandırılması gerektiği yazılmıştır. Bu yazılı derlemelerden bir örnekte, kedilerin şeytani bir varlık olarak nitelendirilmesi dikkati çeker. Yazmada bir şeytana tapınma ayini sırasında şeytanın, müritleri karşısına kara bir kedi olarak çıktığından söz edilmiştir. Cadıların kötülük yapmak adına kara kediye dönüştüğü iddiasına dayanılarak kara kedilerin topluca yakılarak can vermelerine neden olunmuş. Bu davranış, kedilerden çok cadılara verilen bir ceza olarak görülmüştür. Bu uygulama zamanla kedi popülasyonunda olağanüstü azalma, fare popülasyonunda da artış ile sonuçlanmış. Bunun doğal sonucu olarak ise 1348 yılında bir salgın baş göstermiştir. İnsanları ve diğer tüm memelileri etkileyen vebaya, “yersinia pestis” adında, bir bakteri neden olmaktadır. Bu bakteriyi taşıyan kemirgen pirelerinin ısırması ile bulaşan veba, tedavi edilmediği takdirde ölümcül bir hastalıktır.  Bu nedenle taşıyıcı farelerin sebep olduğu, fareden fareye ve fareden insanlara geçen bulaşıcı salgının en büyük yıkımı Avrupa’da yaşanmıştır. Veba salgınında tahminen 100 milyon insanın hayatını kaybettiği düşünülmektedir.

14.yüzyıl ortalarında Avrupa’da “Kara Ölüm” olarak adlandırılan veba, pek çok insan tarafından tanrının insanoğluna verdiği ceza olarak nitelendirilmiş. Salgın gerçekten tanrının insanoğluna verdiği ceza mıydı? Yoksa insanoğlunun öldürdüğü onca kediye ve bozduğu dengeye karşılık doğanın intikamı mıydı? Kim bilir?

Günümüzde kediler hem evlerde beslenmekte hem de doğada yalnız başına avlanmaya da devam etmektedir. Ancak kedi ve köpekler için doğal ortamın yetersizliği, insanlarla iç içe yaşama zorunluluğu nedeniyle bu iki canlının kendi yemeklerini bulmaları ve zorlu iklim şartlarına dayanmaları neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Dolayısıyla bu sevimli dostlarımızın korunması bireysel ve toplumsal bir sorumluluk olarak değerlendirilmelidir.