19.09.2022 - 00:05 | Son Güncellenme:
Sevim Tunçdemir | sevimtuncdemir01@gmail.com / Nevşehir Müze Müdürü- Orta Anadolu’da Aksaray, Kırşehir, Nevşehir, Kayseri, Niğde ve kısmen Yozgat illerini içine alan bölge “Kapadokya” olarak bilinir. Kapadokya; coğrafyayı eşsiz kılan, yazı-kışı-baharı ayrı bezeyen peribacaları ve birbirinden değerli kültür varlıkları ile her yıl yüz binlerce ziyaretçiyi kendine çeken bir cazibe merkezidir. Kapadokya’nın sembolü peribacaları, doğanın iki zıt gücünün binlerce yıl içinde birbiri ardına jeolojik yapıyı şekillendirilmesiyle oluşmuş; doğanın yarattığı olağanüstü oluşumları aratmayan kilise ve yer altı şehirleri ise doğanın mücadelesine eş bir çabayla insanoğlu tarafından yapılmıştır.
Etimolojik tartışmalar
Bölgeyi tanımlayan Kapadokya adının kaynağı tartışmalıdır. Birçok yerde M.Ö. 1. binyılın ortalarından itibaren bölgeye gelen Perslerin, bu coğrafyayı kaliteli atların yetiştirildiği yer anlamına gelen Katpatuka/Kapadokya (Güzel Atlar Ülkesi) olarak adlandırdıkları paylaşılmaktadır. Oysa Katpatuka teriminin eski İran dillerinde “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına gelmediği, ayrıca bölgenin katır ve koyunlarının da atları kadar ünlü olduğu anlaşılmıştır. İşin aslı, bölgenin ismine ilk kez Perslere ait bir dikili taşta rastlanmış olmasıdır. M.Ö. 522-486 yılları arasında hüküm süren Pers Kralı I. Darius Dönemi’nde dikilmiş bir sütun üzerindeki yazıtta “Katpatuka” adı geçer. Bazı Antik Dönem yazarlarına göre Kapadokya sözcüğü, Kızılırmak’ın bir kolu olan Kapadoks’tan (Cappadox/Delice Çayı) türetilmiştir. Kimileri de bu ismin Asur Kralı Ninias’ın oğlu Kapadoks’tan geldiğini ileri sürer. Prof. Dr. Bilge Umar ise Kapadokya kelimesinin Anadolu kökenli olduğunu, Katpat’ın Hititlerin ana tanrıçası Hepat/Khepat’ın adından geldiğini iddia etmiş; kelimenin sonuna, halk ve ulusu belirten bir ek olan ukh’un eklenmesiyle oluşan “Khepat-ukh” adının, “Khepat Halkı” ya da “Khepat Halkının Yurdu” anlamına geldiğini savunmuştur. Umar’a göre bu ad, Medler ve Persler tarafından Katpatuka olarak kullanılmıştır. Anlamı her ne olursa olsun Kapadokya adı, kendisi gibi özgün olan bölgeye çok yakışıyor.
Bölgenin tarihi
Niğde’ye bağlı Kömürcü köyü yakınlarındaki Kaletepe’de yapılan kazılarda bu bölgede 1.000.000-160.000 yılları arasında yaşayan insanlara ait kalıntılar ortaya çıkarılmıştır. Aksaray’ın Gülağaç ilçesine bağlı Kızılkaya köyünde bulunan Aşıklı Höyük, M.Ö. 8200-7500 arasına tarihlenmektedir. Gülağaç’ın Çatalsu köyü yakınında yer alan Güvercinkayası üzerindeki yerleşme ise M.Ö. 5200 tarihinde kurulmuştur. Kaletepe, Türkiye’de insana ait en eski izleri, Aşıklı Höyük ilk yerleşime ait buluntuları, Güvercinkayası da en erken kentleşme verilerini yansıtan ender arkeolojik alanlardır. Dolayısıyla bölge Paleolitik Dönem’de keşfedilmiş, Neolitik Dönem’de yerleşime açılmış, Kalkolitik Dönem’de kentleşmeye yönelmiş; sonrasında da Hitit, Frig, Asur, Pers, Yunan, Roma, Selçuk ve Osmanlı uygarlıkları birbirini izlemiştir.
Nevşehir Müzesi
Nevşehir ve çevresi dünyanın en büyük açık hava müzelerinden biridir. Kent merkezinde ilk müze Damat İbrahim Paşa Külliyesi’ne ait sıbyan mektebi ve aşevinin düzenlenerek müze haline getirilmesiyle oluşturulmuş, 1967 yılında ziyarete açılmıştır. 20 yıl bu külliyede hizmet veren müze, 1987 yılında Nevşehir Kültür Merkezi içinde yer alan yeni binasına taşınmıştır. Bölgedeki bütün uygarlıklara ait eserlerin yanı sıra Göreme Açık Hava Müzesi, Paşabağları ve Zelve Ören Yeri, Çavuşin Kilisesi, Açıksaray Harabeleri, Aziz Jean Harabeleri, Özkonak Yer Altı Şehri, Kaymaklı Yer Altı Şehri, Derinkuyu Yer Altı Şehri, Mazı Yer Altı Şehri, Tatlarin Kilisesi ve Yer Altı Şehri gibi önemli turistik alanlar da Nevşehir Müzesi’ne bağlıdır.
Tılsımlı nesneler
Sizlere, barındırdığı zenginlikten tadımlık olarak müzemizin ünik eseri sayılan bir amuleti tanıtmak istiyorum. Amulet (Latince amuletum), taşıyanı tehlikeli dış etkilerden ve çeşitli zararlardan koruyacağına, büyülü veya dinsel gücü bulunduğuna inanılan, doğal ya da yapma nesne anlamına gelir. İnsanlar çok eski çağlardan günümüze değin, beklenmedik durumlarda başlarına gelen olumlu, olumsuz olaylar için bir neden aramış, uğur veya uğursuzluk saydıkları, anlamlandıramadıkları bu durumlara karşı doğaüstü güçlerin yanı sıra çeşitli objelerden medet ummuşlar. Bu inançla hayvan figürinlerini, bazı bitkilerin tohum, kök ya da dallarını, bazı hayvanların diş, boynuz, pençe, deri ya da kemiklerini, salyangoz, kaplumbağa gibi hayvanların kabuklarını, çeşitli taşlardan yapılmış boncukları üzerlerinde taşımışlar. Ev, mabet, bağ, bahçe, tarla ve ağılların girişlerine evcil veya yabani hayvanların kafataslarını asmışlar. Kimisi günümüze dek uzanan amulet/nazar kültürünü oluşturmuşlar. En tanınmış amulet, “gözün keskin ışıkları”na karşı koymak için mavi renkte yapılmış göz şeklindeki göz/nazar boncuğudur. Göz şeklindeki amuletlerin kökeni Antik Mısır’a kadar ulaşır. Eski Mısır inanışına göre Udjah adı verilen kutsal göz, ölümden sonra yaşamın tanrısı Osiris ile eşi İsis’in oğulları, Nil Vadisi’nin koruyucu tanrısı, şahin başlı Horus’un gözüdür. Mısırlıların, kötülüklerden koruduğuna inandıkları için her yere çizdikleri Horus’un gözü, Mısır’dan çıkıp başka kültürleri de etkilemiştir. Bir simge olarak tüm dünyada olduğu gibi Anadolu’da da göz amuleti olarak hâlâ varlığını sürdürmektedir
Tavşan motifi
Müzemizin nadide eseri olan amulet, Nevşehir’in Acıgöl ilçesi Kurugöl beldesinde cami avlusunun düzeltilmesi esnasında ortaya çıkarılan pişmiş toprak ve yöre taşından yapılmış lahitlerin içinde bulunmuştur. Farklı büyüklükte, 11 adet stilize tavşandan oluşan amulet, açık mavi renkli fayanstan yapılmıştır. Hepsinde ip deliği bulunan tavşanların, boyna asılarak kullanıldığı düşünülüyor. Müzemizde bulunan tavşan amuletinin benzerlerine Alacahöyük (Çorum), Alişar (Yozgat), Ahlatlıbel (Ankara) ve Kültepe’de (Kayseri) rastlanmıştır. Tavşan ve tavşan motifi, hem Anadolu hem de Orta Asya kültüründe köklü bir yere sahip. Altayların saygın bulduğu tavşan, Göktürklerde bolluğun simgesi olmuş; İslamiyet’ten sonra Türk inanışlarında bolluk, kurnazlık ve iyi şansın sembolü haline gelmiştir. Günümüzde Anadolu’da hâlâ bunun izlerine rastlanmakta, bolluk bereket getirmesi ve evleri nazardan koruması için tavşan ayağı veya başı asılmaktadır. Müzemizde bulunan tavşan amuletinin, müzemize ve ziyaretçilere bolluk, bereket ve uğur getirmesini; kötülüklerden, kazalardan, belalardan korumasını diliyor, ziyaretinizi bekliyoruz.