21.02.2022 - 09:15 | Son Güncellenme:
Gökhan Karakaş | gokhan.karakas@milliyet.com.tr
“Medeniyetlerin beşiği” olarak bilinen Fırat ve Dicle nehirlerinin arasındaki Mezopotamya uygarlıklarını günümüz diliyle tanıtılmasını sağlayan Muazzez İlmiye Çığ, 1914 yılında Bursa’da başlayıp genç Türkiye Cumhuriyeti’nin idealist kadın öğretmenlerinden biri olarak Eskişehir’de devam eden, oradan Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ne ve Mezopotamya uygarlıklarına uzanan 108 yıllık hayatını Milliyet Arkeoloji’ye anlattı. Bugün de tarih ve arkeolojiye olan ilgisi süren, bu alanlardaki bilgilerini yenileyen, öğrenmeye açık olduğunu söyleyen Çığ, Göbeklitepe kazılarının kendisini şaşırttığını belirtiyor. Çığ, “Kızım Esin sevdiğim tüm haberleri bana getirir, okurum. 12 bin yıl önceye dayanan muazzam Göbeklitepe’nin arkasından neler çıkacak merakla bekliyorum. Toplum olarak Göbeklitepe’yi çok iyi anlamalı ve sahip çıkmalıyız” diyor. Çığ, zihninin berraklığının kaynağının ise “üretmenin kendisine verdiği manevi mutluluk” olduğunu söylüyor. 20 Haziran 1914’te Kırım göçmeni bir ailenin kızı olarak Bursa’da dünyaya geldi Muazzez İlmiye Çığ. Osmanlı’nın zor günleriydi. Beş yaşına geldiğinde yaşadığı İzmir, Yunanlar tarafından işgal edildi. İşgalin ardından Muazzez İlmiye Çığ’ın ailesi Orta Anadolu’ya, Çorum’a göç etti. Bu zor yıllarda eğitimini sürdüren Çığ, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim ordusunun neferlerinden biri oldu, Eskişehir’de öğretmenliğe başladı. Cumhuriyet’in her alanda yetişmiş insana ihtiyacı vardı. Bu açığın kapatılması için Atatürk’ün isteğiyle açılan Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin Hititoloji bölümüne geçti Çığ. Sümeroloji’yi tanıştığı ilk günden itibaren çok sevdiğini ve 30 yıl boyunca bu bilim dalına hizmet ettiğini belirtiyor.
74 bin tablet
Öğretmenliğinin dördüncü yılında, 1936’da Ankara Üniversitesi’nden bir bölüm seçebileceklerinin söylendiğini, bunun üzerine bir arkadaşıyla Eskişehir’den Ankara’ya geldiklerini belirten Çığ, o günleri şöyle anlatıyor: “Fransızca okumak istiyordum ama dolu olduğunu öğrendim. Hiçbir fikrim olmayan Hititoloji bölümüne kaydımı yaptırdım. Alman hocaların anlattığı dersleri çok sevdim. Özellikle Almanya’daki Nazi baskısından kaçarak gelen Prof. Dr. Hans Gustav Güterbock beni çok etkiledi. Sümerce ve Akadca dersler de gördük. 1940 yılında mezun olmama rağmen Prof. Dr. Hans Gustav Güterbock hep yanımdaydı. Pek çok konferansa beraber gittik. Ben, İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki İstanbul Eski Şark Eserleri Müzesi’nde Belgeler Arşivi Uzmanı olarak göreve başladım. 31 yıl içinde sadece Sümerce değil, Akadca ve Hititçe yazılmış olan 74 bin tabletin düzenlenmesini, çevrilmesini ve kayıt altına alınmasını sağladık. Müzede görevdeyken sekiz kitap yazarak Mezopotamya medeniyetlerinin bilim dünyasında daha fazla yer edinmesini amaçladık. Batı dünyası tarihin başlangıcını Yunan medeniyetiyle bağdaştırmak ister ama tarih Mezopotamya’da başlar.”
“Uygarlıkları anlattım”
1972 yılında emekli olduktan sonra deneyimlerini yazmaya karar verdiğini belirten Muazzez İlmiye Çığ, Atatürk’ün kurduğu devlet bankalarına Sümerbank ve Etibank isimlerini vermesinin tesadüf olmadığını vurguluyor: “Büyük Atatürk, tarihin Mezopotamya’da başladığını, Anadolu’nun kadim kültürünün Mezopotamya ile ilgili olduğunu çok iyi biliyordu. Kurduğu bankalara verdiği isimlerle Sümerlerin ve Hititlerin (Etiler) Türk toplumu tarafından sürekli hatırlanmasını istiyordu. Çünkü Atatürk bir gün Mezopotamya medeniyetlerinin Türk tarihiyle kesişeceğini biliyordu. ‘Bu kavimler Türklerle buluşacak’ diyordu. Ben de deneyimlerimi Atatürk’ün dediği gibi topluma anlatmaya karar verdim. 23 kitap yazarak bu uygarlıkları topluma anlatmaya çabaladım.”
Gelişmeleri takip ediyor
Türkiye’deki tüm gelişmeleri takip ettiğini ama en çok tarih ve arkeoloji alanındaki konuları izlediğini belirten Çığ, Göbeklitepe kazılarının dünyayı daha uzun süre şaşırtacağını söylüyor: “Kızım Esin sevdiğim tüm haberleri bana getirir, okurum. Göbeklitepe, konar göçer yaşamdan yerleşik yaşama geçişin zamanını çok geriye taşıdı. 12 bin yıl önceye dayanan muazzam Göbeklitepe’nin arkasından neler çıkacak merakla bekliyorum. Bana kalırsa Göbeklitepe, tarihin başlangıcını Anadolu’ya taşıyacak. O dönemde insanlar nerede yaşıyordu, nasıl yaşıyordu, bunlar dünyayı şaşırtacak ve Anadolu’nun dünya kültürü açısından önemini artıracak. Toplum olarak Göbeklitepe’yi çok iyi anlamalı ve sahip çıkmalıyız.” Göbeklitepe kadar Anadolu’dan çıkan başka bir değer olan Piri Reis’in de kendisini çok şaşırttığını belirtiyor Çığ. Topkapı Sarayı’nda dönemin Milli Müzeler Genel Müdürü Halil Eldem tarafından şans eseri bulunan, Osmanlı denizcisi Piri Reis’in 1513 yılında yaptığı haritanın Atlas Okyanusu, Güney Amerika’nın doğusu ile Afrika’nın batısını kapsayan bölümünün günümüze kadar gelmesinin büyük şans olduğunu söyleyen Çığ, “Dünyadaki büyük değişiklikleri araştıran ABD’li Prof. Dr. Charles Hapgood’un NASA desteği ve 24 asistanıyla yazdığı ‘Eski Deniz Krallarının Haritaları’ adlı kitapta bile sırları anlatılır. Antarktika’yı nasıl çizdiği, kıtalardaki yaşamı yorumlaması hep merak edilir. Uzaylıların yaptığını bile düşündüren bu haritanın ve Piri Reis’in günümüzde daha iyi anlaşılması gerekli. Göbeklitepe ve Piri Reis Anadolu’nun kadim kültürünün ve bilgi birikiminin örneğidir” diyor. 108 yaşında olmasına rağmen halen okuyan ve kızı Esin Çığ aracılığıyla dünyadaki tüm gelişmeleri takip eden Çığ, zihninin berraklığının kaynağının “üretmenin kendisine verdiği manevi mutluluk” olduğunu söylüyor. “Hiçbir yemeği ayırt etmem. Diyet yapmam. Hayata olumlu bakarım. Bilgi edinmeye, öğrenmeye açığım. Göbeklitepe’de neler olacak çok merak ediyorum. Anadolu’yu ve eski medeniyetleri okumaya devam edeceğim” diyerek bir hayat dersi daha veriyor.
Gençlere öğüdü
Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin idealist bir öğretmeniyken arkeoloji biliminin gizemine kapıldığını belirten Çığ, “Avrupa’nın 400 yılda yaptığı Rönesans’ı Mustafa Kemal Atatürk 20 yılda yaptı. Bu açıdan Anadolu aydınlanmanın da beşiğidir. Gençlerin Türk kültürü ve Türk dilinden uzaklaşmaması en büyük dileğim. Gençlere en büyük tavsiyem çok çalışsınlar ama kendilerine de vakit ayırsınlar. Başarıya giden yol kendinle barışık olmak ve çok çalışmaktan geçer. Okumayı, çalışmayı ve hayata umutla bakan gençleri çok seviyorum. Nutuk okumaktan bıkmasınlar. Araştırmak zihni zinde tutar” diyor. Çığ, sözlerini şöyle sonlandırıyor: “Dinlerin ve medeniyetlerin çıkış yeri Sümerlerdir. Sümerlerle sadece tarih başlamaz, edebiyat ve bilim de başlar. Gılgamış Destanı şiir şeklindedir, ben Gılgamış’ı hikâye olarak yazdım. Bugün insanoğlu tanrıça İnanna gibi yaşam sürüyor. Aşk, güzellik, seks, savaş, adalet ve siyasi güç tanrıçası İnanna gibi seviniyor, üzülüyoruz. Aydınlık karanlığı yeniyor. Kış yaz oluyor. İnsanoğlu olarak umudumuzu koruyoruz ve İnanna gibi yaşıyoruz.”