ArkeolojiM.Ö 6800’den M.Ö. 4300’e… Doğu Ege’de ilklerin adası

M.Ö 6800’den M.Ö. 4300’e… Doğu Ege’de ilklerin adası

18.10.2024 - 03:16 | Son Güncellenme:

Gökçeada Uğurlu-Zeytinlik yerleşmesi, Doğu Ege adaları arasında besin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalı yerleşik topluluklara ait kanıtlar sunan en erken yerleşmedir.

M.Ö 6800’den M.Ö. 4300’e… Doğu Ege’de ilklerin adası

Erkan Gürçal / Prof. Dr. Burçin Erdoğu- Uğurlu-Zeytinlik yerleşmesinin bulunduğu Gökçeada, Ege Denizi’nin kuzeydoğusundaki adalardan birisidir. Gökçeada’nın anakaradan ayrılarak ada halini almaya başlaması günümüzden yaklaşık 14 bin yıl önce gerçekleşmiş olmalıdır.  Su seviyesindeki yükselişin daha yavaş seyrettiği M.Ö. 7000-6500 civarında günümüzdekinden 20 metre daha düşük bir seviyede olduğu düşünülmektedir. Dolayısıyla Neolitik Dönem’in başlarına denk gelen bu zaman aralığında ada, daha geniş bir yüzölçümüne sahipti;  yerleşme de denize günümüzde olduğundan daha uzaktı.

Haberin Devamı

Ada üzerinde dağılım gösteren dere ve vadiler, insanın buradaki varlığı için önemli bir unsur olan su kaynaklarını barındırmaktadır. Vadi oluşumlarının birçoğu, denize ulaştıkları kesimlerde alüvyonlu ovalar oluştururlar. Uğurlu-Zeytinlik yerleşmesinin bulunduğu alan da tarımsal üretim açısından verimli olan bu alüvyon ovalardan birisi üzerinde yer almaktadır.

Ege Adaları çoğu kez Güneydoğu Avrupa’nın Neolitikleşme süreci için önemli bir köprü olarak görülmüştür. Uğurlu-Zeytinlik yerleşmesi de özellikle Doğu Ege Adaları arasında tarım ve hayvancılığın en erken kanıtlarını sunan önemli bir yerleşim yeridir. Yerleşme, ilk olarak 1999 yılında Dr. Savaş Harmankaya tarafından gerçekleştirilen yüzey araştırması sırasında tespit edilmiştir. Yerleşmedeki ilk sistematik kazılarsa 2009 yılında Prof. Dr. Burçin Erdoğu başkanlığında başlatılmıştır ve halen devam etmektedir. Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda elde edilen radyo karbon verilerine göre yerleşim, yaklaşık M.Ö. 6800 ile yaklaşık M.Ö. 4300’lü yıllara tarihlendirilmiştir.

Haberin Devamı

M.Ö 6800’den M.Ö. 4300’e… Doğu Ege’de ilklerin adası

İlk yerleşik sakinler: M.Ö. 6800-6600/6500

Neolitik Çağ, değişen koşullara bağlı olarak insan ve doğa arasındaki ilişkinin yeniden şekillendiği bir tarihsel aşamayı temsil eder. İnsanın doğada hazır bulduğu bitkileri toplayarak veya hayvanları avlayarak ve göçebe olarak sürdürdüğü yaşam biçiminin yerini, kendi ürettiği veya yetiştirdiği bitki ve hayvanlara dayalı bir ekonomik pratiğe bıraktığı, bunun sonucu olarak da kalıcı yerleşmelerde yaşamaya başladığı bir yaşam biçimi almıştır. Bu yaşam biçimine dair en erken kanıtlara Yakın Doğu’da ulaşılmıştır ve M.Ö 10. binyılın ortalarına kadar uzanır. Bu sürecin Güneybatı Anadolu'da 9. binyıl ortalarında, Batı Anadolu’da ise M.Ö. 8. binyılın sonları veya 7. binyılın başlarına doğru ortaya çıktığı anlaşılır. Ege’de Uğurlu dışında tek Neolitik yerleşim yeri, M.Ö. 7. binyılın başlarına kadar uzanan Girit Adası’ndaki Knossos’dur.

Uğurlu’da yerleşmenin doğu tarafı boyunca uzanan derenin yakınında küçük bir alana yerleşmiş olan ilk sakinler için çanak çömlek kullanımı henüz söz konusu değildi. Yuvarlak/oval planlı, sazdan yapılmış veya dal örgü tekniğiyle inşa edilen küçük boyutlu basit kulübelerde yaşıyor olmalıydılar. Şimdiye kadar yapılan incelemelerden elde edilen veriler,  ilk yerleşimin birkaç haneli küçük bir köy yerleşmesi olabileceğini ortaya koymuştur. Bu özelliği itibari ile de yarı yerleşik yaşam tarzını benimseyen bir topluluk tarafından iskân edilmiş olabileceği düşünülür. Yaklaşık M.Ö. 6600/6500'lerde toplumun çanak çömlek üretimine başladığı anlaşılmaktadır.

Haberin Devamı

Besin ekonomisine bakıldığında, iki sıralı arpa, einkorn buğdayı ve emmer buğdayı gibi tahılların yanı sıra mercimeğin de tarıma alındığı görülür. Ayrıca buğdaygiller başta olmak üzere hardalgiller ve baklagiller gibi yabani bitkilerden de yararlanmış oldukları anlaşılır. Zooarkeolojik çalışmalar koyun, keçi, domuz ve sığır gibi hayvanların evcilleştirilmiş olduğunu ortaya koymuşken, yaban domuzu, geyik, tilki vb. av hayvanlarından da faydalanmış olduklarını gösterir.

Haberin Devamı

Neolitik yaşam biçimlerinin olgunlaşması: M.Ö. 6500-5900

Arkeolojik literatürde Erken Neolitik olarak adlandırılan bu aşama, tarıma ve hayvancılığa dayalı yerleşik yaşam biçimlerinin gelişkin hale geldiği, çanak çömlek üretiminin yaygınlaşarak günlük kullanıma alındığı bir süreci tarifler.

Uğurlu’da bu dönemde de yaşam doğu taraftaki derenin yakınında devam etmiş. Binalar önceki yerleşim kalıntılarının üzerine inşa edilmiştir. Bu dönemin önemli özelliği, ortaya çıkan anıtsal mimaridir. Yerleşmede yaklaşık yedi metre uzunluğunda, 1.2 metre yüksekliğinde bir bölümü korunarak günümüze ulaşan taştan inşa edilmiş anıtsal bir duvar ortaya çıkarılmıştır. Duvarın açığa çıkarılan orta kesimlerinde sonradan kapatıldığı anlaşılan bir giriş bulunurken, girişin doğu tarafına yaklaşık bir metre yüksekliğinde bir dikili taş yerleştirilmiştir. Taşın üst kısmında ise Güneydoğu Anadolu’daki örneklere benzer şekilde bir taş olduğu anlaşılmıştır.

Bu dönemde önceki dönemin sazdan yapılmış, yuvarlak planlı basit kulübelerin yerini, taş temeller üzerine kerpiç duvarlar inşa edilerek oluşturulan mimari yapılar almıştır. Özellikle de yaklaşık bir metre genişliğinde duvarlara sahip tek odalı bir bina, oldukça dikkat çekicidir.  Mimariden yola çıkılarak, bu dönemde Uğurlu sakinlerinin, olasılıkla çekirdek aile düzeyinde ve tek odalı bağımsız konutlarda yaşayan hane yapılanmasına sahip oldukları söylenebilir.

Haberin Devamı

Bu dönemin önemli bulgulardan birisi de topluluğun metalurjik bilgi düzeyidir. M.Ö. 6100 yıllarına tarihlendirilen bir binanın tabanında bulunmuş malahit obje, sadece Batı Anadolu’nun değil Güneydoğu Avrupa’nın da en erken metal buluntuları arasında yer alır.

Uğurlu sakinleri yontma taş alet yapımı için, Melos (Yunanistan adası)  Göllüdağ ve Nenezi (Niğde) gibi uzak yerlerden getirilen hammaddeleri kullansa da ağırlıklı olarak adada bulunan hammadde kaynaklarından yararlanmışlar. Besin ekonomisinde einkorn buğdayı, altı sıralı arpa ve bezelye gibi bitkilere ait kalıntılar saptanmıştır. Evcil hayvanlar arasında ise koyun ve keçi baskındır. Ayrıca kızıl geyik, tavşan ve tilki gibi av hayvanlarından da yararlanıldığı anlaşılır.

Nüfus artışı ve sosyal dönüşüm: M.Ö. 5900-5500

Geç Neolitik Çağ olarak tabir edilen bu dönemde yerleşmenin oldukça geniş bir alana yayıldığı tespit edilmiştir. Yaklaşık 6 hektar büyüklüğünde bir alanın iskân edilmiş olabileceği tahmin edilmektedir. Yerleşim düzenlemesi ve topluluğun sosyo-mekânsal organizasyonu hakkında çıkarımda bulunmak zor olsa da ekonomi, mimari ve sembolik davranışlar konusunda önemli bulgulara ulaşılmıştır.

Mimari olarak hem oval hem de dikdörtgen planlı yapılara rastlanılmıştır. Çoğunluğu tek odalı olan binalar taş temel üzerine kerpiçle inşa edilmişlerdir.

Yontma taş aletler arasında Balkanlar’dan ithal edilen parçalar olsa da büyük oranda yerel çakmaktaşı kaynaklarından elde edilmiştir. Obsidiyen aletlerde ise çoğunluğu Melos Adası olmak üzere Göllü Dağ ve Nenezi kaynaklarından yararlanılmıştır. Ayrıca adada kaynakları olmayan deniz aşırı ilişkiler yoluyla getirilmiş mermer buluntulara da rastlanmıştır. Bız, mablak ve spatula gibi kemik aletler oldukça yaygındır. Farklı hammaddelerden yapılmış cilalı taş balta ve keskiler de yine yaygın buluntular arasındadır.

Beslenme ekonomisinde bir önceki döneme oranla keçilerde artış görülürken, koyun ve sığırlarda azalma söz konusudur.

M.Ö 6800’den M.Ö. 4300’e… Doğu Ege’de ilklerin adası

Yerleşmede anıtsal bir duvar ortaya çıkarılmıştır. Sonradan kapatıldığı anlaşılan bir girişin doğu
tarafına yaklaşık bir metre yüksekliğinde bir dikili taş yerleştirilmiştir.

Genişleyen haneler: M.Ö. 5500-4900

M.Ö. 6. binyılın ortalarından başlayarak 5. binyılın başlarına kadar uzanan zaman dilimi, hem Ege hem de Anadolu ve Avrupa’nın pek çok bölgesi için sosyal ve kültürel değişim/dönüşüm süreci olarak kabul edilir. MÖ 6. binyılın ilk çeyreğinde Batı Anadolu’daki yerleşim yerlerinin pek çoğu terk edilmiştir. Uğurlu dışında Neolitik’ten Kalkolitiğe uzanan tek yerleşme İzmir Ulucak Höyük’tür. Ancak burası da 6. binyılın ikinci yarısında terk edilmiştir.

Uğurlu’da M.Ö. 5500’lerden itibaren belirgin bir değişim izlenmektedir. Bu değişimi hem sosyal organizasyonda hem de maddi kültür unsurlarında gözlemlemek mümkündür. Özellikle de M.Ö. 5300’lerden itibaren, Neolitik geleneklerden büyük oranda uzaklaşılmış ve sosyal yapıda belirgin bir değişim gerçekleşmiş olmalıdır. Bu dönemde artan nüfusla birlikte topluluğun sosyal ilişkilerinde veya sosyal organizasyon yapısında kademeli bir değişim oluştuğunu iddia etmek mümkündür. 

Bu döneme ilişkin kanıtlar, yerleşmenin batı tarafta bir kamusal alan ve orta kesimlerden itibaren doğu taraftaki dere boyunca uzanan konutlar olmak üzere işlevsel olarak iki ayrılmış olabileceğini göstermektedir. Batıdaki binanın hem çevresinde hem de içerisinde ele geçmiş olan buluntular, topluluğun sembolik uygulamalara aracılık etmiş olabileceğini düşündürür. Dikdörtgen planlı, tek odalı ve önünde avlusu olan binanın zemini kireç ve kil kullanılarak sıvanmıştır. Ayrıca yer yer izlenen kırmızı renkli aşı boyası izleri, zeminin boyanmış olabileceğini de akla getirmektedir. Binanın giriş açıklığında bulunan oldukça büyük bir boğa boynuzu da mekânın sembolik anlamını artıran bir detaydır.

Binanın avlusunda kille sıvanmış çok sayıda çukur bulunmuştur. Yaklaşık 1 m çapında ve farklı derinlik seviyelerindeki çukurların çeşitli materyaller ve farklı büyüklükte taşlarla doldurularak kapatılmış oldukları saptanmıştır. Bunlar arasında, özel binanın avlu girişinde rastlanılan yaklaşık iki metre derinliğindeki bir çukur, içerisinde farklı cinsiyet ve yaşlarda 11 bireye ait gömü buluntusuyla oldukça dikkat çekicidir. Yapılan incelemeler bireylerin aynı anda veya birbirine yakın zamanlarda gömülmüş olduklarını göstermiştir. Bu uygulamanın yerleşime özgü bir defin ritüelinin parçası mı yoksa bir tören sırasında kurban edilmiş kişilere mi ait olduğu henüz anlaşılamamıştır. Özel bina ve çukurlar birlikte ele alındığında, Uğurlu’nun Erken Kalkolitik sakinleri için özel günlerde veya seremonilerde kullanılmış olabilecek ve sembolik anlam içeren bir kamusal alan olabileceği akla gelmektedir.

Şimdiye kadar ulaşılan bulgular, Uğurlu Erken Kalkolitik Çağ sakinlerinin birbiriyle fiziksel olarak ilişkili, ancak farklı mahremiyet alanlarına sahip konutlarda yaşamış olduklarını göstermektedir. Olasılıkla ortak bir bilinç ve çeşitli faaliyetlerin yürütülmesi bağlamında örgütlenmiş bir hane organizasyonundan ve ekonomik olarak eşitlikçi bir topluluktan bahsetmek mümkündür. Ancak bazı binaların terk edilmesi sırasında uygulanmış olabilecek farklı pratiklere işaret eden bulgular, sembolik olarak öne çıkan bazı konut veya hanelerin olabileceğini düşündürür.

Uğurlu-Zeytinlik yerleşmesi M.Ö. 6800 yıllarından başlayarak yaklaşık M.Ö. 4000 yıllarına kadar hemen hemen kesintisiz bir iskan görmüştür. Halen devam eden kazı çalışmaları hem Ege hem de Anadolu Arkeolojisi için önemli veri sunmaktadır.

Küçülen Yerleşim ve Batı Anadolu ile kültürel temas: M.Ö. 4900-4300

Batı Anadolu kronolojisinde Orta Kalkolitik Çağ’a atfedilen bu süreçte hem Ege hem de Batı Anadolu’da önemli gelişmeler yaşanmıştır. Uğurlu-Zeytinlik kazılarından sağlanan bulgular, yerleşmenin M.Ö 5. binyılın başlarından itibaren büyük oranda terk edilmiş olabileceğine işaret etmektedir. Yaklaşık M.Ö. 4500/4300 yıllarına tarihlenen mimari örnekler, yerleşim üzerinde seyrek bir şekilde dağılım gösteren binaların varlığını göstermiştir. Yerleşimin yalnızca bazı kesimlerinde izlenen binaların tamamı tek odalıdır. İnşa malzemesi olarak taş kullanımı devam ederken, binalara avlular eklenmiştir

Konutların içinden ele geçen buluntular üretim, depolama ve besin hazırlama gibi faaliyetlerin her hanede bağımsız olarak gerçekleştirildiği ve haneler arasında üretim ve tüketim faaliyetlerinde belirgin bir farkın olmadığını göstermektedir.

Dönemin çanak çömleği parlatılmış siyah, gri, kırmızı ve devetüyü rengindedir.  Burma, sepet ve lades biçimli kulplar da ilk kez bu dönemde ortaya çıkar ve Batı Anadolu Orta Kalkolitik dönemiyle bağlantılıdır. İnsan yüzü betimli bir kap parçası benzersizdir.

Figürinlerde geniş kalçalar, kısaltılmış kollar, hafifçe daralan silindirik boyunlar gibi özellikler görülür. Kuzey Ege'deki yerleşmelerde bulunmuş örneklerle benzerlikler görülürken, idol tarzı figürinler ilk kez ortaya çıkar. Boncuk, pendant ve bilezik gibi kişisel süs objeleri ağırlıklı olarak deniz kabuklularından yapılmıştır. Besin ekonomisinde yumuşakça türleri gibi denizel canlıların yanı sıra evcil hayvan kemiklerine ve tarımsal üretime ilişkin kanıtlara da ulaşılmıştır. 

Yazarlar