24.10.2022 - 01:00 | Son Güncellenme:
Hakan Atis
Hakan Atis | info@hakanatis.com- Arkeolog Richard P. Pullan tarafından 1850’lerde deniz yoluyla İngiltere’ye götürülen Knidos Aslanı’nı British Museum’da gördüğüm an Datça’nın batısında bulunan antik kentin rüzgârını yüreğimde hissettim. Yabancılık çekmediğim topraklarda bulunduğum duygusuna kapıldım. Great Russell Street’te bulunan 100 bin metrekareye yakın büyüklüğe sahip görkemli yapıdan ayrılırken Anadolu’dan kaçırılan eserlerin yurdumuza iade edilmesine yönelik görüşüm daha da kuvvetlendi. Londra’da sergilenen Bodrum frizlerinden Troya’ya ait çömleklere, 1840 yılında Antalya’nın bereketli topraklarından sökülen Nereidler Anıtı’na uzanan nice eserin sessiz çığlığını hiç unutmadım. Bu nedenle Anadolu’dan kaçırılan ne varsa Türkiye’ye koşulsuz iade edilmesi gerektiğini düşünüyor ve savunuyorum. İlgili bakanlıklarımızın bu yolda verdiği mücadeleleri gazeteci olarak destekliyorum. Bodrumlu tarihçi Herodot ile coğrafya ve felsefenin simge isimlerinden Amasyalı Strabon’un uğrak yeri olan Knidos, son derece özel ve zengin bir tarihe sahip. Ege ile Akdeniz’in kucaklaştığı lacivert suların gözde kenti, ülkemizin adını dünya çapında duyurmasıyla da ünlü. Birçok kaynakta Datça’nın yaklaşık 2 km kuzeydoğusunda kurulduğu belirtiliyor. M.Ö 4. yüzyılda günümüzde kalıntıların bulunduğu bölgeye taşındığı vurgulanıyor. Orada düşünceleriniz binlerce yıl öncesine yolculuk ediyor. Karia’nın, İonya ve Lidya ile diplomatik, askeri ve ekonomik güç savaşlarını hayal ediyorsunuz. British Museum’da duran Knidos Aslanı’nı ve onun kaçırılış serüvenini düşünüyorsunuz.
Özel bir kent
20 bin kişilik antik tiyatronun basamaklarında oturup karşınızda duran maviliği seyrederken ister istemez hayatı sorguluyorsunuz. Dönemin ünlü doktorlarından Euryphon, ressam Polygnotos
ve İskenderiye Feneri’nin mimarı Sostratos’un önünüzden geçtiğini hayal ederek onlarla selamlaşıyorsunuz. İçinde bulunduğunuz düşler sahnesinde kişiye özel bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Ilıman iklimi nedeniyle yılın büyük bölümünde denizden ve karadan ziyaret edilebilen Knidos, Miletli şehir planlamacısı Hippodamos’un çizdiği birbirine paralel caddelerden ve onları diklemesine kesen sokaklardan oluşuyor. İki adet aslan ayağı üzerinde duran ve 55 yıl önce bulunan güneş saati ise zaman kavramının insan zihnindeki yansıması olarak yerini koruyor. Akropol surları, müzik dinlemek için inşa edilmiş odeon, Dor, Korinth ve Dionysos tapınakları başta olmak üzere unutulmaz bir görsel şölen sizleri bekliyor. Knidos, antik çağların edebiyat, sanat, siyaset ve mutfak kültürlerini temsil eden kentler arasında kendine özgü bir konuma sahip. Sözün özü değerli okurlar, kendinize ve iç sesinize kulak verin. Yolunuzu Datça’ya düşürün. Havalar bozmadan Can Baba’yı ziyaret edin. Yüreğinizden geçen tılsımlı sözcüklerle o dev adamın ruhuna yıldızlar yağdırın. Ardından Knidos’un kekik kokan havasını içinize çekin. İster karadan adımlayın, isterseniz denizden seyredin. Fark etmez! Benzeri zor bulunan bir güzelliğe tanık olacaksınız. Hele bir de vakit gün doğumu veya batımı ise... İşte o zaman değmeyin keyfinize
Mavi rota
Değerli denizci dostum Ali Boratav’ın “Mavi Yolculuk Rehberi” başlıklı eserini teknelerinizden eksik etmeyin. Knidos’a denizden gitmeyi planlayanlar “Gökova Güney Bölgesi: Güneybatı Kıyıları” başlıklı bölümde ayrıntılı bilgi ve haritalara ulaşabilir. Gökova’ya Knidos Tekir Burnu’ndan giriş yaparak Bodrum’a uzanan nefis bir yolculuk yapabilirsiniz. Dilerseniz kuzeyden güneye rota belirleyip Antalya’ya kadar uzanabilirsiniz. Yeter ki hava durumuna dikkat edin ve güvenlik kurallarını eksiksiz uygulayın. Pruvanız neta, rüzgâr kolayınıza olsun.
Manisa’nın Yunusemre ilçesindeki 2 bin 700 yıllık geçmişe sahip Aigai Antik Kenti’nde, 2005 yılında meclis binasında bulunan üç parça mermer birleştirilerek detaylı tercümesi yapıldı. Yazıtta, Aigai halkının Roma İmparatoru’na bir elçi göndererek, keçi derisinden alınan vergilerin her gelen toplayıcı tarafından farklı alınmasıyla ilgili şikâyetlerini bildirdiği, bu durumun çözüme kavuşturulmasını talep ettiği ortaya çıktı. Bu talebi dikkate alan Roma İmparatoru’nun da keçi derisinden alınan vergileri 1/6 oranında sabitlediği ve bu kurala uymayanların cezalandırılması için talimat verdiği anlaşıldı. Kazı Başkanı Doç. Dr. Yusuf Sezgin, Aigai’de ilk kazı çalışmalarının 2004 yılında başladığını belirterek “Kazı çalışmalarının başladığı meclis binasında ertesi yıl bir yazıta ait üç mermer parça ele geçti. Prof. Dr. Hasan Malay tarafından yazıt üzerinde kısmen çalışılmıştı ve tercümesi yapılmıştı. Fakat geçen yıl hocamızı kaybettik.
“Keçi kenti”ndeki yazıt da keçi vergisi hakkında
Son dönemde yazıt üzerinde detaylı araştırma yaparak, deşifresi yapıldı. Bu yazıt çok değerli, özellikle de mecliste bulunması zaten kıymetini ortaya koyuyor. Yazıt kentin ekonomisinin temelinin keçi ve keçi derisi üzerine oluştuğunu kesinleştiriyor” dedi.
Oran sabitleniyor
Sezgin yazıtla ilgili şu bilgileri verdi: “Fortunatus adındaki Aigaili bir elçi Roma’da imparatorun sarayına gönderiliyor. Burası çok önemli. Roma Dönemi’nde imparatora elçi göndermek çok kolay bir şey değil. Her istediğinizde imparatora elçi gönderemiyorsunuz. Fortunatus, imparatora Aigaililerin şikâyetini iletiyor. Romalılar Anadolu’nun farklı bölgelerine gelerek vergi topluyorlar. Aigai’de keçi derisinden alınan vergiler, her gelen vergi toplayıcı tarafından farklı toplanmış, bunun çözümlenmesi açısından imparatora gidiyor. İmparator da bundan sonra keçi derisinden alınan vergileri 6’da 1 oranında sabitliyor ve bu kurala uymayanların cezalandırılacağını belirtiyor.” “Aigai”nin kelime anlamının keçi olduğunu hatırlatan Sezgin, “Bulunduğu coğrafya da keçi yetiştiriciliğine uygun bir coğrafya. İlk defa elimizde bir yazıtla bunu söyleyebilecek bir duruma geldik. 1800 yıl önce yazılmış bir yazıt ve meclise konmuş. Kentin en önemli konularından biri olsa gerek. Yazıt sayesinde kentin keçi derisi ile olan ilişkisi, kentin ekonomisinin keçi derisi üzerinden yürütüldüğü teorilerimizi doğruladı. O açıdan bilim dünyasına yeni sunduğumuz önemli bir yazıt.”