ArkeolojiKeçilerin Kenti AİGAİ

Keçilerin Kenti AİGAİ

21.11.2022 - 01:14 | Son Güncellenme:

Çevresine göre çok verimsiz, kayalık bir tepede kurulmuş olan Aigai, ilk bakışta kent ekonomisi açısından yanlış bir yerde kurulmuş gibi görünür. Ancak bu görkemli kentin isminin “keçi” anlamına gelmesi boşuna değildir!

Keçilerin Kenti AİGAİ

Doç. Dr. Yusuf Sezgin Aigai Antik Kenti Kazı Heyeti Başkanı- Aigai; (“Aygay” şeklinde okunur) M.Ö. 8. yüzyıl sonlarında, antik ismi “Aspordenos” olan Yuntdağı’ndaki kayalık bir tepe üstünde kurulmuş bir antik kent. Günümüzde Manisa’nın Yunusemre ilçesi Yuntdağıköseler Mahallesi sınırları içinde yer alan Aigai, Antik Çağ’da ise Aiolis Bölgesi’nde sayılmakta. İzmir’den başlayarak Çanakkale’ye kadar uzanan Aiolis Bölgesi, adını M.Ö. 1100 civarında Yunanistan’dan gelerek buraya yerleşmiş ve Aigai’ı da kurmuş olan Aiol halkından alır. Aigai, her ne kadar deniz kıyısında olmasa da aslında Ege’ye çok da uzak değil. (Ege Denizi kıyısındaki Yenişakran’a 14 km mesafede.) Ancak Aiollerin hemen Ege kıyılarından yükselen Aspordenos’ta (Yuntdağı) yeni bir kent olarak Aigai’ı kurmaya kalkışmaları için neredeyse 400 yıl geçmesi gerekmiş. Elbette yeni yerleştikleri topraklarda düzen kurmak ve Aspordenos’a doğru etki alanlarını genişletmeye başlamak için biraz zamana ihtiyaç duymaları doğal. Aiollerin iç bölgelere attığı adım sonucunda, M.Ö. 8. yüzyıl sonlarında kurulan Aigai, kısa sürede büyük bir kent kimliği kazanmış. Yaklaşık 1000 yıl boyunca, önemli bir kent olarak yaşamış. Ömrünün bir kısmını bağımsız bir polis (Hellen kent devleti) olarak geçirmiş. Zaman zaman büyük krallık ve imparatorlukların topraklarına dâhil olmuş. M.S. 3. yüzyıl ortalarında ise Avrupalı savaşçı halklar (Gothlar, Heruliler), Ege Dünyası’nı yakıp yıkarken sıranın kendilerine geldiğini fark eden Aigailılar, kapılarını duvar örerek kapatmış ve kentten kaçmış. Takip eden 1000 yıl boyunca Aigai ancak küçük bir köy, kasaba olarak varlığını sürdürmüş. Toplam 2 bin yıl süren yerleşimin tamamen sonlandığı M.S. 13. yüzyılın ardından ise üstüne yeni bir yerleşim kurulmadığı için görkemli yapıları günümüze kadar çok iyi korunmuş durumda. İşte bu kalıntılar hem Antik Çağ mimarlığının, şehirciliğinin ve taş ustalığının en güzel örneklerinden bazılarını bize sunmakta hem de hevesle Aigai’ın hikâyesini anlatmaya çalışmakta.

Haberin Devamı

Keçilerin Kenti AİGAİ

Verimsiz ve kayalık arazi

Aigai kontrolünde olan Aspordenos (Yuntdağı), oldukça engebeli, kayalık bir coğrafya. Bu dağlık alan güneyde, kuzeyde ve doğuda sırasıyla verimli Gediz (Manisa), Bakırçay (Bergama) ve Akhisar ovalarıyla; batıda ise Ege kıyılarıyla sınırlanıyor. Çevresine göre çok verimsiz, kayalık bir dağda kurulmuş olan, üstelik “Antik Çağ’ın otoyolu” diyebileceğimiz denize de kıyısı bulunmayan Aigai; ilk bakışta yanlış bir yerde kurulmuş gibi görünüyor. Aigai’ın bir kent ekonomisini ayakta tutacak üretimi yapacağı büyük ovaları veya gemilere mal yükleyecek limanları yok. Buna rağmen Aigai’ın büyük ve gelişmiş bir kent olduğu da ilk bakışta anlaşılıyor. Böyle görkemli bir yerleşimin, bu kadar verimsiz bir arazide kurulabilmiş olmasının sebeplerini açıklamak arkeolojinin işi. Aigai’da ilk kez 19. yüzyıl sonunda gerçekleştirilmiş kısıtlı arkeolojik incelemelerin ardından, kentteki bilimsel çalışmalara 100 yıldan daha uzun bir ara verilmiş. 2004 yılında tekrar başlayan arkeolojik çalışmalar, gittikçe kapsamını artırarak sürüyor. Kentte yürüttüğümüz çalışmaların sonucunda Aigai’ın kuruluşunu ve ekonomik, sosyal, kentsel gelişimini genel hatlarıyla anlamamız mümkün oldu. Kentin nasıl ve neden böyle bir arazide kurulduğunu da açıklayabildik. Aigai derin akarsu vadileriyle çevrilmiş ve çevresine hâkim kayalık bir tepede kurulu. Bu konum şüphesiz korunaklı bir yerleşim için çok uygun. Ama bağımsız bir kentin nüfusunun korunma dışında da ihtiyaçları var. Bir kentin korunaklı araziye sahip olması, ancak koruyacağı bir zenginliği ve nüfusu varsa anlamlı. Aigai gibi bir kentin var olabilmesi için geniş çaplı ekonomik faaliyet(ler) yürütmesi gerekir. Ayrıca Aigai boyutunda bir yerleşimin ürünlerini yakın ve uzak pazarlara ulaştırması, ticaret yapması, dışardan ürün alması gerekli. Arkeolojik çalışmalar da Aigailıların ürünlerini dış pazarlara satıp kente ekonomik girdi sağladığını, hem Lydia’dan hem Ege kıyısından hem denizaşırı topraklardan çeşitli mallar aldıklarını gösteriyor. Aslında Aigai Ege kıyısını, Manisa’nın Gediz Ovası’nı ve Bergama’nın Bakırçay Ovası’nı birbirine bağlayan birden fazla yolun kesiştiği, ticarete nispeten uygun bir noktada. Peki, Aigailılar ne üretmiş? Aigailıların yakın çevredeki küçük ova(cık)larda buğday başta olmak üzere bazı temel ihtiyaçlarını yetiştirdiklerine şüphe yok. Ayrıca yamaçlardaki tarım teraslarına zeytin ve üzüm ektikleri; zeytinyağı ile şarap ürettikleri anlaşılıyor. Kentin çevresindeki çiftliklerde tespit edilen değirmen ve pres parçaları şahit. Aigai şarabının tedavi edici özellikte olduğu, tarihi kaynaklardan günümüze aktarılmış bir bilgi. Günümüzde Yuntdağı’nı saran menengiç, çam fıstığı ve meşe ağaçlarından da hem beslenme hem de diğer amaçlarla faydalanmış, belki arıcılık da yapmış olmalılar. Fakat kentin asıl gelir kapısı bu ürünler değil. Aigai’ı çevreleyen tepelerde ne yetiştirilebileceği sorusuna verilecek en olası cevap: Keçi. Kaldı ki Aigai’ın keçiyle olan ilişkisini anlamak için uzun uzadıya düşünmeye gerek yok. Aigai isminin kökeni, Antik Hellencede keçiye karşılık gelen kelime. Kentin bastığı sikkelerde kullandığı sembol de keçi. Hatta Aigai’ın kurucularının, civarda keçi çobanlığı yapan bir grup Aiol olduğunu hayal etmek mümkün.

Haberin Devamı

Keçilerin Kenti AİGAİ

Keçi her yerde!

Haberin Devamı

Arkeolojik kazılar, kentte keçi yetiştirildiği konusunda şüpheye yer bırakmıyor. İnsan kemikleri Aigailıların et ya da süt kaynaklı hayvansal proteine ulaşmakta zorlanmadıklarını ortaya koyuyor. Kentteki mutfak çöplüklerinde bulduğumuz hayvan kemikleri ise Aigai’da alışılmıştan çok keçi tüketildiğini gösteriyor. Keçi sadece bir yiyecek kaynağı değil. Kentliler devasa keçi sürülerinden elde ettikleri hammaddelerle dericilik, dokumacılık ve kemik alet üretimi yapmışlar. Kamu yapıları dışında kalan alanlarda yapılan kazılarda Aigailıların keçiyi hem yediğini hem de üretimde kullandığını gösteren çok sayıda bulguya ulaştık. Dokuma tezgâhı parçaları, boya maddeleri, yemek ve işlemek için ayrı parçalara ayrılmış kemikler, kemik alet parçaları, tabakhanede kullanılan dışkının ve dokumacıların kullandığı idrarın biriktirildiği alanlar bunlardan bazıları. Pergamon (Bergama) Krallığı’nın bilgiyi bir güç olarak elinde tutmak amacıyla büyük kütüphanesini kurduğu Hellenistik Çağ’da, kitapları yazmak için kullandığı parşömen büyük olasılıkla Aigai üretimi. Ayrıca Aigailıların çevredeki küçük yerleşimlerle keçi üretimi üzerine anlaşmalar yaptıkları, bununla kalmayarak Roma İmparatoru’na keçiden alınan verginin düzenlenmesi için elçi yolladıkları da yazıtlardan elde ettiğimiz bilgiler. Çobanların dağda kurdukları bir yerleşim olan Aigai’ın halkı anlaşıldığı üzere doğaya ve coğrafyaya uygun yaşamayı, ellerindeki kaynakları üretime yönlendirecek doğru toplumsal organizasyonu sağlamayı, kenti ayakta tutacak bilgece altyapıyı oluşturmayı ve komşularıyla iyi politik ilişkiler kurmayı başarmışlar. Bu sayede geniş topraklara sahip görkemli bir kentte uzun bir süre boyunca rahat ve uygar bir hayat yaşayabilmişler. Aigalılar da kendi zamanları bitince elbet sahneden çekilmişler. Ama görkemli kentleri Aigai, Yuntdağı’nda hala dimdik ayakta duruyor.