26.11.2024 - 02:30 | Son Güncellenme:
Prof. Dr. Sevil Gülçur
Prof. Dr. Sevil Gülçur / sgulcur@istanbul.edu.tr- Kapadokya’ya Katpatouka olarak adını verenler Perslerdir. Günümüzde Kapadokya denince Aksaray, Nevşehir, Niğde ve Kayseri il sınırları içinde kalan bölge kabul edilir. Bölgenin eşsiz yeryüzü şekilleri, Erciyes, Göllü Dağ, Hasan Dağı, Nenezi ve daha nicelerinin yoğun volkanik faaliyetleri sonucu oluşmuştur. Hammaddelerce zengin bölgenin volkanizmaya bağlı bir diğer özelliği, magma camı da denilen obsidyen yataklarıdır. Kolay yongalanıp şekillendirilebilen obsidyen, çakmak taşı gibi özellikle tarihöncesi topluluklarının yontmataş alet endüstrilerinin başlıca hammaddesidir. Büyük Göllü Dağ’ın güneye bakan eteklerinde saptanan Kömürcü Kaletepe obsidyen işliklerinde İstanbul Üniversitesi uzmanları tarafından yürütülen çalışmalar, bu konuda çok önemli belgeler sunmuştur. Bu çalışmalar, Afrika’dan yola çıkan konargöçer dik yürüyen insan/Homo Erectus gruplarının Paleolitik Dönem’de, günümüzden yaklaşık 800 bin ila 200 bin yıl öncesi tarihlerde bu bölgede art arda uzun süreler konakladığını, el baltalarını obsidyenden, diğer ağır işlerde kullandıkları aletleri ise diğer yerel kayaçlardan ürettiklerini göstermiştir. Komşu işliklerde ise Erken Neolitik’ten başlayarak Kalkolitik Çağ boyunca (M.Ö. 8500-4500) yerleşmelerde son şeklini alacak aletler için ön formlar üretildiği belgelenmiştir. Neolitik Dönem’in başlarında ok ucu yapılmak üzere burada üretilen ince uzun dilgiler değiş tokuş yöntemleri ve göçebeler eliyle Kıbrıs ve Kuzey Suriye’nin Neolitik yerleşmelerine kadar gönderilmiştir. Buna göre obsidyen, Anadolu’nun ilk ihraç malzemelerindendir.
İlk yerleşimciler
Aksaray yakınlarındaki İstanbul Üniversitesi uzmanlarınca 1989 yıllarından beri yürütülen Aşıklı Höyük, Musular ve Balıklı, Niğde ili sınırları içindeki Kayırlı Sırçalıtepe, Kapadokya’nın (Erken Neolitik Dönem) ilk yerleşikleri, ilk üretimcilerini barındırmıştır (M.Ö. 8500-7000). Dönem boyunca avcılık ve toplayıcılık devam etse de giderek başta buğday olmak üzere tahılların yanı sıra koyun, keçi ve sığır gibi yabanıl hayvanlar evcilleştirilerek geçim ekonomilerine dahil edilmiş, dönem sonlarına doğru tahılların depolandığı silolar ortaya çıkmıştır. Zamanla yerini taş mimariye terk eden kerpiç, Kapadokya’nın Erken Neolitik’teki yapı malzemesidir. Mimaride büyük atılımlar gerçekleşmiştir. Çadırlardan esinlenmiş yere gömük çukur barınaklar, giderek gruplar halinde sıkışık düzende, sokaklar ile birbirinden ayrılan, bir veya iki odalı damdan girişli, kerpiçten ufak konutlara evrimleşmiştir. Evlerin taban altlarında, cenin pozisyonunda, hoker olarak adlandırılan mezarlar dikkat çeker. Aşıklı Höyük’te bu mezarlardan birinde ele geçen kafatasının olasılıkla obsidyenden sivri bir alet yardımıyla delindiği izlenmiştir. Trepanasyon adı verilen bu uygulama sonrası oyuk etrafındaki kemiğin kendini yenilediği saptanmışsa da birey bir süre sonra ölmüştür. Dönemin gelişkin evrelerinde M.Ö. 7500 yıllarında, tabanları kat kat özenle kırmızı ya da sarı renkte boyanmış kamusal yapılar ortaya çıkmıştır. Isı teknolojisinden yararlanılarak kirecin yakılmasıyla elde edilen bu türden taban döşemelerine “terazzo” adı verilmektedir. Benzer taban sıvaları Musular ve Sırçalıtepe’de de izlenmiştir. En yoğun buluntu grupları obsidyenden yontma taş aletler, hayvan kemiklerinden bızlar, spatulalar vb., alt ve üst öğütme taşları, havanlar ve havan elleridir. Kişiye özel prestij nesneleri bağlamında doğal bakırdan malahitten, ısıtılıp çekiçleme yöntemiyle boncuklar, obsidyenden aynalar üretilmiştir. Özellikle bölgede bulunmayan malahit ve süs eşyalarında kullanılan deniz kabukları vb. uzun yol ticaretine işaret eder.
Kalkolitik Dönem
Niğde’ye bağlı Tepecik Çiftlik’te gerçekleştirilen araştırmalar, Neolitik Dönem’in başından Kalkolitik Dönem’in ilk yıllarına kadar ilerleyen bir zaman dizinini ortaya koymuştur (M.Ö. 7600-5800). Bor Ovası’na hâkim konumdaki bir kayalığın üzerinde yer alan, Ankara Üniversitesi uzmanları tarafından araştırılan Köşk Höyük de benzer şekilde yerleşim görmüştür (M.Ö. 6500-4500). Bu tarihlerde yerleşme boyutları biraz daha büyümüş, çok odalı, damdan girişler yerine sokağa açılan kapılı ve taş malzemeli sıkışık düzende yapılara geçilmiştir. Evlerde depolama alanları çoğalmış, kubbeli fırınlar ilâve edilmiş, duvar kenarlarına sekiler yerleşmiştir. Besin ekonomilerinde av ikinci plana gerilemiş, taban altı gömütler devam etmiştir. Özellikle Köşk Höyük’te iskeletlerin bazılarından alınan kafatasları, kil ve alçı sıvanarak yeniden şekillendirilmiştir. Bu uygulamalar, Yakın Doğu’nun ata kültleri ile bağlantılı olmalıdır. Bazı kemikler üzerinde de değişik işlemler yapıldığı, kemiklerin üzerinin boyandığı da saptanmıştır. Hem Tepecik Çiftlik’te hem de Köşk Höyük’te en dikkat çekenler, kil kapların üzerindeki kabartma bezeklerdir. Kısa etekli, beli kuşaklı, elinde bumerang ya da yay tutan, arkasında yardımcısı köpeği ile yabani eşek, geyi, ya da yaban domuzu avına çıkmış avcıların izlendiği sahneler görülmekte; elinde orağı ile buğday hasadı yapan çiftçi, süt sağan el, ağaca tırmanan kişi gibi günlük yaşamdan esinlenmiş, sahneler yer almaktadır. Neolitik Dönem’den itibaren bilinen, geometrik desenli, çeşitli malzemelerden yapılmış damga mühürlere bu evrelerde de rastlanılır. M.Ö. 6000-5500 yıllarına tarihlenen, bir yamaç yerleşmesi niteliğindeki Gelveri Yüksek Kilise’de (Aksaray), spiral bezekli çanak çömlek ve taş yapıların varlığını ortaya koyan sondaj çalışmaları yapılabilmiştir. Güvercinkayası (Aksaray) Büyükdeller (Aksaray) ve Bekçitepe (Niğde) yerleşmeleri ovalardan yüksek ve korunaklı alanlara yönelindiğini göstermiştir. M.Ö. 5200-M.Ö. 4400 yılları arasında yerleşim gören Güvercinkayası’nda tarla tarımı ve küçükbaş hayvancılığın iyice geliştiği, sürü çobanlığı, giderek gelişen bakır metalürjisine paralel olarak maden işçileri gibi yeni hizmet kolları filizlenmiş, karmaşık toplumlara geçişe işaret eden gelişmeler saptanmıştır. Standart donanımlı, tek odalı konutları bitişik düzendedir. Kapıları sokaklara açılan her hanenin bir fırını ve ocağı, ana odadan girilen bir kiler hücresi ve tahıl peteği vardır. Çanak çömlekleri arasında depo kaplarının çoğaldığı, doğalcı üslupla yapılmış köpek, yılan, geyik, kaplumbağa ve boğa başları gibi kabartma bezemenin yerini hayvan başlarını temsil eden kaş göz gibi stilize öğelere bıraktığı görülmüştür. Prestij objelerinde obsidyen kullanımı, özellikle de aynalar ve boncuklar yaygınlaşmıştır. Zengin bir sürtme taş, kemik ve boynuz alet endüstrisi izlenmiştir. Savunma gereksinimi giderek önem kazanmış, yerleşme iki kuleli bir sur ile aşağı ve yukarı olarak ikiye ayırılmış, ayrıca yerleşme dışına açılan tüm girişler ya bloke edilmiş, ya da bastiyon benzeri bir yapı ile berkitilmiştir. Dönemin sonuna doğru, bölgeye Doğu Anadolu-Kuzey Mezopotamya’dan bir topluluğun geldiği, Güvercinkayalılar ile bir süre birlikte yaşadıkları anlaşılmaktadır. Yeni sakinler, yerel halkı baskılayıp iç kalenin kalıntıları üzerine kerpiçten bir teras, aşağı yerleşmede ise gene kerpiçten, Güney Mezopotamya kökenli büyük bir yapı inşa etmişler. Seri üretim kaplarını, bölgeler arası ticarete işaret eden damga mühürlerini de beraberlerinde getiren yeni yerleşimcilerin, Güvercinkayası’nda ticaret yaptıkları, Güvercinkayası’nı bir koloni gibi kullandıkları düşünülmektedir. Yaygınlaşan arkeolojik kazılar, günümüz Kapadokyası’nın tarih öncesi kültürlerini aydınlatmaya devam edecektir