22.01.2024 - 01:00 | Son Güncellenme:
Filiz Salıcı | cafemfiliz@gmail.com - Nâzım’ın dizelerinde, Şeyh Bedrettin Destanı’nda tanımıştık, kıyısında çıplak ayaklı bir kadının ağladığı İznik Gölü’nü; çocuk yaştaydık, sonra büyüdük. Zihnimizde ve gönlümüzdeki bu tanışmadan yıllar sonra toprağına ayak bastık İznik’in. 1993 yılı, bir kasım gününde İznik, Çamoluk köyü, Harmancık mevkiinde dâhil olduk hikâyeye. Hani ’93 Harbi diye bildiğimiz 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı vardı ya, Kafkaslardan, Balkanlardan, uzun ve mihnetli göç yollarından binlerce insan Anadolu’ya akmıştı; hani yakılan türkülere, ağıtlara, nine-dede hikâyelerinin girişine yerleşen o iç yarası 93 Harbi... İşte ta o yıllarda Kafkasya’dan göçen kimi kavimler, çokçası Gürcüler, İznik’te yurtlandırılırlar. Ne ki, dağ insanları göl iklimine ve sıtmaya yabancıdır. Kırılmaya başlayınca, doğaları yükseklere çıkmayı emreder, öyle de yaparlar. İznik’in dağ eteklerinde yaylalarında, asırlık meşe ormanlarının olduğu yerlere yerleşirler. Baltayla, keserle ama illâki imeceyle meşeleri keser, yontar, ağaç çivilerle üst üste bağlarlar. Kurulur evler, hayatlar yaşanır içlerinde, 100 yıl böyle geçer. Sonra düzen değişir, o eski ata yadigârı ağaç evler yerini modern zamanların beton evlerine bırakır. Sökülen meşeler fırınlara, hamamlara satılır ve yakılır. Anılar da izler de yanar kül olur... Günlerden bir gün Elmalı köyünde 120 yaşında yaşlı ve yorgun bir ev satışa çıkarılır. Kırgındır. Bir İstanbullu talip olur. Boğaz çocuğu, Beylerbeyli Zeki Salıcı evi, ev de onu görür. Bakışırlar. Aşk düşer gözlerden gönüllerine... Birer birer sökülür güngörmüş meşeler. Sıraları balta ucuyla çentik atıp işaretlenir, kamyonlara yüklenir. Ta karşı tepelere, kamyon lâstiğinin iziyle tanışmamış patikalardan Çamoluk’taki yeni topraklarına taşınır. Yalnızlık çekmesinler diye aynı dili konuşan Gürcü yapı ustaları bulunur civardan, Hasan Usta, İsmail Usta... Ağaçlar yeniden ayağa kaldırılır. Mevsimler geçti, Salıcı Evi, “evimiz” altı senede bitti. Yüz yıllık ağaçlarla yeni bir ev kuruldu. Ne zorlukla, ama ne sevgiyle. Tanığı olmadığımız hayatların hatıraları artık bize emanetti, uzak yıllar ötesinden gelen nefesleri nefeslerimize karıştı. Hayalin sahibi Zeki Salıcı idi, yılmadı, vazgeçmedi. “Su çıkmaz” raporlarına karşın -Zeki jeologdu- o havalide su buldu. Dost, arkadaş annelerinin sandıkları açıldı, nakışlar, danteller yerlerini buldu. Böyle bir güzellik paylaşmadan yaşanmazdı, en iyi bildiğimiz de buydu. Evin hikâyesi, el değmemiş doğa, yurttaşlarımız ve dünyanın dört yanından gelenlerle paylaşıldı. Leyleklerin göçünü, tilkilerin, sansarların yuvalarını, kartalların hakikaten yüksekten uçtuğunu, adam boyu karda mahsur kalmayı, kuş sesleriyle uyanıp ayın önünden akıp giden bulutlara bakarak uyumayı, güneşin her batışta karşı tepeleri başka renge boyadığını, tabiata hürmeti, ona ait olmayı ve daha pek çok şeyi öğrenerek, dostlarla paylaşarak yıllarca yaşadık, müteşekkirim. O günlere ve Zeki Salıcı’ya hasretle…