23.10.2023 - 03:25 | Son Güncellenme:
Dr. Umut M. Doğan
Dr. Umut M. Doğan | arkmud@gmail.com- “Makedonyalılara göre Frigyalılar Avrupa’da oturdukları zaman Bryg adını taşıyorlardı ve onların komşularıydılar. Asya’ya geçtikten sonra yurtları ile birlikte adları da değişmiştir.”
M.Ö. 5. yüzyılda bu sözleri kaleme alan Herodotos’un tarihin bilinen en büyük tarihçisi olduğuna inanan bazı bilim insanları, ısrarla Balkanlar’dan Anadolu’ya uzanan bir göç yolunun izlerini aramaya koyuldu. Çünkü biliyorlardı ki Herodotos salt bir tarih yazarı olmanın ötesinde o coğrafyaları gezip gömüş, insanlarıyla sohbet etmiş biriydi. Hakikaten de birbirinden binlerce kilometre uzaktaki iki farklı coğrafyada kullanılan Frig (Hellence yazımı: Phryg) adıyla Bryg adı dilbilimsel açıdan birbirine çok benziyordu. Konuya bu açıdan yaklaşan kimi araştırmacılar Brygler’in (Brigler/ Bruglar) adını, Makedon dilinde “dağ/ tepe” anlamına gelen “breg” kelimesinden aldığına ve bu nedenle halkın yerel dilde “Makedonya’nın Dağlıları” olarak tanımlandığına dikkat çeker. Bu tanımlamayı yapan dilbilimcileri haklı kılan bir başka bilgi yine Herodotos’tan gelir: Tarihçi, Gordias oğlu Midas’ın Makedonya’da yer alan bahçeleri olduğundan bahsederken bu bahçenin hemen ardında yükselen Bermion dağını anar. Bilinir ki Gordias, Anadolu’daki Frig uygarlığının efsanevi kurucusu; Midas ise Friglerin tarihe geçen ilk kralıdır. Frig siyasal coğrafyasından çok uzaklarda Midas adına kurulan bu bahçe, Friglerin ata yurdunu sahiplendiklerinin bir simgesi midir bilinmez ama bilinen gerçek şudur ki bu halkın göçtüğü yer, Makedonya’nın doğusunda Trak etno-kültürünün hâkim olduğu dağlık coğrafyadır.
Göç güzergâhı
Friglerin göç güzergâhı nerelerden geçiyordu? Bu sorunun ardına düşenler için ilk ışığı Herodotos’un çağdaşı Lydialı Ksanthos yakar. Strabon’un onun adına konuştuğu metninde Frigyalıların Avrupa’dan ve Pontos’un (Karadeniz) sol kıyısından geldiklerini ve Skamandros’un (Sakarya Nehri) onları Berekyntes ve Askania’dan getirdiği anlatılır. Bu anlatımın sözünü ettiği son iki yer isimlerinin lokalizasyonu bilim camiasında halen tartışıladursun bir grup araştırmacı bu metni okuyunca, Doğu Makedonya dağlarından yola çıkan Friglerin dalgalar halinde ve uzun yıllar süren bir göç hareketiyle Trakya üzerinden Anadolu’ya geçtiğini anlamıştır. Göçün Anadolu içlerine ulaşan hattını ise tarihin birçok evresinde doğal bir kervan yolu olarak kullanılan Sakarya Vadisi oluşturuyordu. Bugünkü İznik civarında olduğu düşünülen Berekyntes ve Askania’yı aşan Frigler nihayet Orta Anadolu Platosu’nda yolculuklarını tamamladı. Lydialı Ksanthos tüm bu tarihsel öyküyü Troya Savaşı’nın hemen sonrasında başlayan bir zaman dizini içine yerleştirir. Oysa Homeros’un İlyada Destanı’nda Frigler, savaşta Troyalıların en yakın müttefiklerinden biri olarak anlatılır. Destanda Troas Bölgesi ile Skamandros Nehri civarında tasvir edilen Frigler, Homeros’un bu anlatımlarına bakılırsa savaştan önce Anadolu’nun kuzeybatısına gelmiş olmalıydı. Troya Savaşı’nın tarihsel gerçekliğine inananlar arasında bu savaş için en yaygın şekilde kabul edilen tarih M.Ö. 12. yüzyıldır. Bu tarih, Balkanlar ve hatta tüm Doğu Akdeniz kültür tarihi açısından tam bir fenomendir. “12. yüzyıl fenomeni”... Sebepleri tartışmalı birçok kültürel yıkımın gerçekleştiği, uzak coğrafyalar arası büyük göç hareketlerinin yaşandığı, yıkılan uygarlıkların yerine yepyeni kodlara sahip uygarlık filizlerinin tohumlarının atıldığı dönemdir bu yüzyıl. Öte taraftan bu yüzyıl bölgede Tunç Çağı’nın sonunu, Demir Çağı’nın ise başlangıcını temsil eder. Balkanlar’a kurulan kale yerleşimleri, metal savaş aletleriyle donatılmış yığma mezarlar, elle şekillendirilmiş kaba çanak çömlekler ile tanımlanan düşük düzeyli kültürler M.Ö. 12. yüzyıldaki kaotik ortamını çok açık bir şekilde anlatır. Güneydoğu Avrupa’nın bu Erken Demir Çağı kültür simgeleri arasında yer alan el yapımı, kaba biçimli ve perdahlı seramiklerin aynı dönemde Balkan coğrafyasıyla sınırlı kalmayıp Ege’de, Akdeniz’de ve hatta Levant Bölgesi’nde bile ortaya çıkması yaşanan deniz aşırı göçlerin ipuçlarıdır.
Seramiklerin yayılımı
Erken Demir Çağı Balkan seramiğinin Anadolu’daki yayılımı, Frig göçlerinin bilinen en belirgin izleri olmalıydı. Geçen yüzyıl araştırmaları bu izlere Marmara Denizi’nin ortasındaki Avşa Adası’nda, Troya’da, Manyas Gölü yakınlarındaki Daskyleion çevresinde ve Frigya’nın başkenti Gordion’da rastladı. Bu buluntu hattı araştırmacıların önüne harika bir göç koridoru koyuyordu: Doğu Trakya’dan Marmara Denizi’ni aşarak Troas Bölgesi’ne ulaşan, oradan da batıdaki Manyas Ovası üzerinden Sakarya Nehri’nin oluşturduğu vadi boyunca Orta Anadolu’ya inen bir yol... Ama son yıllarda arkeologlar, elde edilen yeni bilgilerle göç yolları hakkında yepyeni cümleler kurmaya başladı. Troya’nın hemen karşı kıyısında, Çanakkale Boğazı’nın batı yakasında yer alan Eceabat’taki Maydos Kilisetepe Höyüğü’nün IV. tabakası M.Ö. 12. yüzyıla denk geliyordu. Bu tabakadan elde edilen bulgular tam anlamıyla dönemin Trakya kültür kodlarıyla uyumluydu. Bu veriler, Gelibolu Yarımadası’nın tam da beklendiği gibi Trakya’dan Anadolu’ya sıçrayan kültür göçlerinde önemli bir güzergâh olduğu gerçeğini koydu bilimin önüne. İstanbul Boğazı’nın hemen batı yakasında yer alan birçok farklı noktada tespit edilen Erken Demir Çağı verileri ise Friglerin olası göç yollarında bir diğer hattın da Marmara Denizi’nin kuzey kanadı olduğunu anlatıyordu. Boğazın doğusunda bu zincirin halkalarını oluşturacak benzer bulgulara henüz rastlanılmamış olmasına rağmen bilim dünyası İstanbul boğaz hattını aşan göç yolu önerisini artık neredeyse şüpheye yer bırakmayacak ölçüde kabul etmektedir.
Mezarlardaki benzerlik
Bu göç hareketi, aynı coğrafi hat üzerinde yıllarca aktif olacak bir kültür koridoru yarattı. El yapımı, perdahlı kaba seramiklerin dağılımıyla izlenen bu ilk göçleri zaman içinde çok daha görkemli anıtların temsil ettiği başka göçler izledi. Trakya’da Tunç Çağlarının erken evrelerine inen yığma tepe mezar geleneği M.Ö. 8. yüzyıldan itibaren tümülüs mezarlar olarak Frigya Bölgesi’ne taşındı. Frigya kültürü uzmanı G. Kenneth Sams, Gordion’daki tümülüs odalarının taş örtü ile kaplanmasının kökeninde Erken Demir Çağı Trakya toplumlarının taş tepe gömüleri olduğuna işaret ederek aslında söz konusu bu kültür koridoruna vurgu yapar. M.Ö. 8. yüzyılda Frigya’da yaygın bir şekilde karşımıza çıkan ana kaya mezarlar, kutsal nişler, altarlar gibi kült amaçlı birçok kaya anıtının tipolojik özellikleri açısından Trakya’daki örneklere yakınlık göstermesi birçok bilim insanı için yine bu kültür koridorunun nişanesi olarak kabul edilir. Balkan coğrafyasından Anadolu’ya uzanan tüm bu göç hikâyeleriyle beraber Frigya uygarlığının Anadolu’da yeşeren yüksek kültürü bir bütün olarak incelendiğinde iki çarpıcı sosyal antropolojik gerçek serilir tarih araştırmacılarının önüne: Bunlardan birincisi göçebe toplumların uygarlıkların kurulmasındaki azımsanamayacak gücü; diğeri ise Frig uygarlığının yeşerdiği topraklardan aldığı kadim geleneğin gücü...