Arkeoloji“Ataç” oğlanlar “Anaç” kızlar

“Ataç” oğlanlar “Anaç” kızlar

24.04.2023 - 05:11 | Son Güncellenme:

Eski Türklerde çocuklar için aile eğitimi temeldi. Aileler taşıdıkları erdemlerin yanı sıra hayvan bakıcılığı, çadır işleri, silah üretimi, yemek gibi birçok bilgi ve beceriyi çocuklarına küçük yaşlarda kazandırırdı.

“Ataç” oğlanlar “Anaç” kızlar

Prof. Dr. İlhan Aksoy | ilhan.aksoy@omu.edu.tr/ Ondokuz Mayıs Üniversitesi- Aile, eski Türk cemiyetinde sosyal yapının çekirdeğini oluştururdu. Ailenin merkezinde de baba, oğul ve torunlar yer alırdı. Ancak daha güçlü olabilmeleri için aileler, dedenin idaresi altında toplanırlardı. Evlenip giden kızlar ile onların çocukları, aileden sayılmazdı. Ailenin yanında Türklerde akrabalık ilişkileri de ileri seviyedeydi. Eski Türkçe sözlüklere bakıldığında akrabalık ile ilgili yaklaşık yüze yakın terim bulunmaktadır. Bu da bize Türk toplumunun, bulunduğu coğrafyadaki komşu kavimlere nazaran sosyal ilişkilerinin gücünü gösterir. Türklerin, dünyanın dört bir yanına dayanmalarına rağmen varlıklarını korumaları da bu birliğe verilen önemden kaynaklanmaktadır. Toplumda törenin büyük bir önemi vardı, hatta bunun en iyi anlatan söz hiç şüphesiz “töre konuşunca han susar” deyimidir. Aile üyelerinin “Ben ölürsem çocuklarım ve eşim ne olur?” diye bir endişeleri yoktu. Çünkü kendinden sonra ailesine kimin bakacağı törece tayin edilmişti. Ailenin yoksulluk içinde ve sahipsiz bir şekilde yaşamasına töre müsaade etmezdi. Böylece aile kurumu korunuyor, toplumdaki aidiyet fikri de pekiştiriliyordu.

Haberin Devamı

Kang, ata, baba

Eski Türklerde babaya “kang” denirdi. Bu kelime yerini daha sonraları “ata”ya bırakmıştır. Bu dönemde çocuğun geleneksel usullerle yetiştirildiği bir sosyalizasyon süreci kendini gösterir. Oğlu yetiştirme babanın, kızı yetiştirme ise annenin göreviydi. Saygı sunuşu da buna paralel olarak anne ve babadan başlıyordu. Saygı sunuşuna başlanırken, önce “anam ve babam” denir, daha sonra ulu kişilere geçilirdi. Bu demek değildi ki Türklerde babaya saygı sonsuzdu. Biraz önce de bahsettiğimiz gibi töre bütün bu kavramların üstünde tutulan bir kıstastır. Zira Mete Han, töreye karşı geldiği için babasını öldürmüştür. Olayı kısaca özetlemek gerekirse; Asya Hun İmparatorluğu’nun kurucusu olan Teoman, oğlu Mete Han’ın yerine, Çinli eşi Yenşi’nin oğlunu veliaht tayin etti. Töreye göre Türk hatundan olan, has bir Türk’ün tahta geçmesi gerekiyordu. Mete Han’ın üvey annesi Çinliydi. Çinli kadından olan erkek çocuk tahta geçemezdi. Yaşanan birçok olaydan sonra güçlenen Mete Han, üvey annesini, kardeşlerini ve babasını öldürerek, M.Ö. 209 senesinde kağan oldu. Toplumda babaya ve oğula düşen ayrı ayrı vazifeler vardı, meselâ baba oğlunu evlendirmek zorundaydı. Eğer baba bunu yerine getirmez ise oğul babasından zorla masraflarını alabilirdi. Türklerde ailenin bölünmemesine büyük önem verilir, bu nedenle oğlan evlendikten sonra babasının izni olmadan evinden ayrılamazdı.

Haberin Devamı

Annenin yeri

Dünyanın diğer medeni toplumlarında olduğu gibi, Türk toplumunda da kadın, dilin ve kültürün aktarıcısı konumundadır; hatta “ana-dil” ifadesi de buradan kaynaklanmaktadır. Eski Türklerde anneye “ög” denirdi. Bu gün kullanılan “öksüz” kelimesi de buradan gelmektedir. Babadan sonra aileyi anne temsil ederdi. Bunun için annenin yeri diğer akrabalardan daha ileri olurdu. Babanın mirası anneye kalır ve çocukların da vasisi anne olurdu. Türk toplumunda ana adı, babadan daha önce zikredilerek “ana-baba” denilirdi. Türklerde normal ve ılımlı bir baba ailesi vardı. Dul kalmış bir kadın eğer çocukları küçükse çocuklarının vasisi olurdu. Büyük oğul varsa evin reisi o olurdu. Kadınlar çadırın çözülmesi, kurulması arabaya yüklenmesi, süt sağma, tereyağı ve peynir çıkarma, deri işçiliği; ayakkabı, keçe giyim, keçe imali vb. işlerle uğraşırlardı. Türk kadınlarının hür olduğu, Asya Hunlarından beri ata binip ok attığı, savaşlara katıldığı, top oyunu ve güreş gibi ağır sporlar yaptığı tespit edilmiştir. Namus ve iffetine düşkünlüğü yabancı kaynaklarda özellikle belirtilen Türk kadını, itibar sahibi olup savaşta düşman eline geçmesi büyük zillet sayılırdı.

Haberin Devamı

Oğullar ve kızlar

Türklerde çocuk sahibi olmak ve neslin devamını sağlamak her zaman önemli olmuştur. Eski Türklerde “oğul” evlat demekti, Anadolu’da oğula “oğuş” denirdi. Oğul babasına, kız anasına çekmeliydi. Bunun için soylu ve iyi oğlana “ataç”, iyi kıza da “anaç” denirdi. Eski Türk adetlerine göre “küçük oğlan”, babasının evinde oturan ve baba ocağını devam ettiren çocuktu. Bunun için de en küçük erkek çocuğa “Ot-Tegin”, yani “Ateş-Prensi”, baba ocağını devam ettiren çocuk denirdi. Töreye göre hükümdar olamazlardı fakat babalarının mal ve serveti miras olarak onlara düşerdi. Türklerde kız ile erkek çocuklar arasında aile içinde ayrılık gözetildiği görülmemektedir. Oğullar evlendikçe ayrı evlere taşınırlardı. Kız çocuğu evlendikten sonra koca evinin üyesi olur, baba evindeki hakkı yani miras payı da koca evine çeyiz olarak giderdi. Dede Korkut’un bir hikâyesine göre han, verdiği bir ziyafette, oğlu olan konukların ak otağda, kızı olanların kırmızı otağda, çocuğu olmayanların ise kara otağda ağırlanmasını buyurmuştur. Bu Türklerde çocuksuz ailelerin horlandığını göstermektedir.

Haberin Devamı

Ailede eğitim

Eski Türklerde eğitim kültüre dayalı şekilde gelişirdi. Okul ve benzeri kurumlar bulunmadığından aile eğitimi temeldi. Aileler taşıdıkları her erdemi, beceriyi çocuklarına kazandırma çabasındaydılar. Bireyler hayvan bakıcılığı, çadır işleri, göçmek, yerleşmek, silah-giysi-ev eşyası üretmek, yemek, içmek, yarış, spor, müzik, eğlence gibi bilgi ve becerileri küçük yaşlarda aile içinde kazanırlardı. Örneğin, Hun savaşçısı daha çocukluk çağında eğitimlere başlardı; henüz ayakta durabilen bir Hun çocuğunun yanında eyerli bir at bulunurdu. Kuşkusuz çocuklara sözlü olarak masal, efsane ve inançlara ait kültürün de aktarıldığı eklenmelidir. Geleneksel toplumlarda çocuk, okulda değil, mahallede akraba ve komşular arasında toplumsallaşır. Günümüzde bu geleneksel yapı kaybolmuştur. Pedagoglar, Türk aile sistemini geliştirmek ve yaygınlaştırmaktan çok, Batı standartlarına kavuşturmaya yönelik çalışmalara öncelik vermektedirler. Bu taklitçi yaklaşım toplumda özden kopmaya neden olmaktadır. Günümüzde Türklerin yedi kıtada var olduğunu söyleyebiliriz. Birey olarak da ayakta kalabilmesini güçlü aile yapısına borçludur. Bu dağınıklığa rağmen eğitim, kültür, tarih, ekonomi, sanat gibi alanlarda ortak paydada hareket etmelerinin temelinde bu aile yapısı gelmektedir. Dünyada güçlü devlet kurmanın yolu güçlü aile yapısından geçmektedir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de toplumun temel taşını Türk aile yapısı oluşturmaktadır. Orhun ve Yenisey yazıtlarında da belirtildiği gibi Türk halkları aynı medeniyetin mirasçılarıdır. Bu nedenle aile kurumu milletimizi ve devletimizi ayakta tutan en önemli dayanağımızdır.

Haberin Devamı

Ad koyma geleneği

Çocuğun doğumundan sonra en önemli hadise adının konması idi. Dede Korkut’un bir hikâyesinde, Dirse Han adında bir beyin oğlu, azgın bir boğa ile mücadele ederek boğayı yere serer. Dede Korkut, çocuğun babasına, “Bayındır Han’ın ak meydanında bu oğlan cenk etmiş, bir boğa öldürmüş. Adı Boğaç olsun, adını ben verdim yaşını Allah versin” diyerek adını koyar. Çocuğa hediyeler verilir. Görüldüğü gibi çocuğa bir başarı gösterdikten sonra, bir merasimle ad koyulur. Osmanlıların kuruluş dönemine kadar bu gelenek bozulmadan yaygın olarak devam etmiştir.