Türkiye’den 15 bin kilometre uzağa göç! '2 senede 200 bin dolar ciro yaptık'
Türkiye'den 15 bin kilometre uzakta yeni bir yaşama adım attılar. Her ikisi de mühendis olan İrem-Emir Donikoğlu, hiç kimseyi tanımadıkları bir ülkede, her şeye sıfırdan başladı. Önce garsonluk yaptılar, sonra kendi işlerini kurdular. "Keşke şu an Türkiye’ye ışınlanabilsek dediğimiz çok an var" diyen çiftle, göç kararlarını ve yaşadıklarını konuştuk.
Gonca Kocabaş / Milliyet.com.tr - Yıldız Teknik Üniversitesi'nden mezun olan çiftten İrem Cingöz Donikoğlu (31) Endüstri Mühendisi, Emir Alp Donikoğlu (33) ise Metalurji ve Malzeme Mühendisi. Bir ders çıkışı aceleyle gittikleri kampüs yemekhanesinde başlayan hikâyelerinin buraya ulaşacağını onlar bile tahmin etmiyordu. İkisinin de tutkusu olan seyahat etmek ve keşfetmek ilişkilerinin merkezi oldu. Yaptıkları kısa süreli yurt dışı seyahatleri, farklı kültürleri tanımaktan aldıkları keyif ve konfor alanlarından çıkma isteği hayallerinin rotasını yurt dışına çevirdi. Ancak 2 öğrenci olarak bu hayali gerçekleştirebilecek ne maddi birikimleri ne de yurt dışında iş bulabilecek tecrübeleri vardı. Nereden başlayacaklarını bile bilmiyorlardı.
'TÜM SEVDİKLERİMİZDEN 15 BİN KİLOMETRE UZAKTAYDIK'
İkisi de bir an önce deneyim kazanmak ve birikim yapmak için bir yandan okurken bir yandan da kendi alanlarında çalışmaya başladı. Çok yoğun bir tempoda hem üniversiteyi hem iş hayatını yürütmeye çalışıyor, kazançlarına hiç dokunmadan biriktiriyorlardı. Mezun olduktan sonra Emir kaynak mühendisi olarak işi gereği farklı şehirlerde çalışıyordu, İrem ise İstanbul’da global bir şirkette fiyatlandırma uzmanı rolündeydi. Birbirlerinden uzakta, çok uzun saatler çalışıyorlardı ve çok mutsuzdular. Toplamda 2 yıl civarında bu kurumsal rollerde çalıştıktan sonra, hedefledikleri birikimi yapmanın yıllar alacağını fark ettiler. Ve bu yaşlar geri gelmez diyerek Avustralya’nın yeni mezun mühendisler için olan 1,5 yıllık çalışma vizesine başvurdular. "Vize sonucunu beklemek, sanki nefesimizi tutup yaşamın bize bir işaret vermesini beklemek gibiydi" diyen çift, "Tanıdığımız başka hiç kimse olmadan dünyanın diğer ucuna, ailemiz ve arkadaşlarımızdan 15 bin kilometre uzağa taşınmanın gerçekte ne kadar bilinmez, yalnız ve korkutucu olduğunu vizelerimiz onaylandığında idrak ettik" bilgisini paylaştı.
Avustralya’da her şeye sıfırdan başladılar. 2018 yılında Melbourne’da şehir merkezinde paylaşımlı bir evde oda tuttular. Emir bir kafede çalışmaya başladı, İrem’in ilk işi de eczanedeydi. Türkiye’de yönetici pozisyonunda çalışıp onlarca kişilik ekip yönetirken, kendilerini Avustralya’da kafede servis yaparken, raflara ürün dizerken buldular. İlginç olansa mühendis rollerine göre daha az çalışarak daha iyi kazanıyorlardı. Önceki pozisyonlarına kıyasla çok daha az sorumlulukları vardı ve mental olarak yorulmuyorlardı. Bu işlerde 6 ay çalışıp bir araba aldıktan sonra seyahat etmek için işlerinden ayrıldılar.
PARKLARDA YEMEK YAPTILAR, SAHİLDE DUŞ ALDILAR
Aracın içini temel ihtiyaçlarına göre organize edip yazın ilk günü yola çıktılar. Tuvalet, duş hatta sabit bir mutfak bile olmayan bu küçük düzenekle 4 ay boyunca Adelaide’den Bundaberg’e kadar 5 bin kilometre seyahat ettiler. "Parklarda yemek yapmak, sahilde duş almak, kafelerde telefonumuzu şarj etmek günlük hayatımızın bir parçası oldu" diyen aile, "Konforsuz olması umurumuzda bile değildi çünkü özgürlüğü hissetmiştik artık. Hayatımızın dönüm noktası oldu. Bu seyahatin sonunda bir gün karavana yerleşmeye ve önce Avustralya’nın tamamını, daha sonra da dünyayı gezmeye karar verdik. Yolda olmak, her gün yeni şeyler keşfetmek bize o kadar iyi geldi ki daha mutlu daha genç daha enerjik insanlar olduk. Ancak hayalimizdeki bu hayatı yaşamak için çözmemiz gereken göçmenlik, bütçe, kariyer değişikliği gibi kritik konular vardı. Bu noktada seyahate bir ara verip konuları çözmek üzere Brisbane’a yerleştik" şeklinde konuştu.
Brisbane’da 7 ay yaşadıktan sonra kendilerini evde gibi hissettikleri Melbourne’a geri döndüler. Çift, "Oturum izni için bize en avantajlı olacak stratejiyi kurgulamakla meşgulken, bu sırada tüm dünyayı durduran pandemiyle baş başa kaldık. Göçmenlik yolundaki tüm planlarımız alt üst oldu. Avustralya sınırlarını kapatıp, göçmen alımını durdurdu. Türkiye’den uzakta, koca bir belirsizliğin ortasında sıkışıp kaldık. Ani bir kararla kapanmalardan hemen önce 2020'de Avustralya’nın başkenti olan Canberra’ya taşındık" ifadelerine yer verdi.
'2 SENE İÇİNDE 200 BİN DOLAR CİRO YAPTIK'
"Canberra'da pandemi sürecinde bir otelde resepsiyonist olarak çalışırken, bir yandan da evimizin salonunda kendi işimizi başlattık" diyen Donikoğlu çifti, “Hediye kutusunun içine yerleştirilmiş rengarenk, leziz donutlardan oluşan çikolata ve şekerlerle dolu kocaman bir buket düşünün. Canberralılar bizim hediye kutularımızı çok sevdi. Çok kısa bir süre içinde evlerden, ofislerden hatta bakanlıklardan, Meclis'ten bile siparişler almaya başladık. Bir işletmenin muhasebeden tedarikçiye, pazarlamadan web sitesine kadar her bir kalemiyle 2 kişi baş ediyor, aynı zamanda da donut buketleri üretip teslimat yapıyorduk” diyerek şöyle devam etti:
"Bugüne kadar çalıştığımız tüm işlerden daha yoğundu, günde 12 saat çalışmak normale dönüşmüştü. Hiç unutmuyorum, Sevgililer Günü'nden önce 36 saat uyumadan çalışmıştık. İşleri büyüttük ve kafelerle de çalışmaya başladık. Artık teslimat sırasında karşılaştığımız insanlar, 'Ben bu markayı tanıyorum, sizi takip ediyorum' diyordu, postlarımıza aile ve arkadaşlarını etiketleyip 'Doğum günüme donut buket istiyorum' yazıyorlardı. 2 sene içinde yıllık 200 bin dolar ciroya ulaştık. Bu noktada kendi işimizin sahibi olmanın hazzını tatmış, seyahati yaşam tarzı yapmak isteyen bir çift olarak artık gelecekte ne yapacağımız ikimiz için de çok netti. Pandemi bitti, biz kalıcı oturum için davet aldık ve uğruna çok çalıştığımız hayallerimizin gerçek olmasına artık hiçbir engel kalmamıştı. Sıfırdan kurup, geliştirip, büyüttüğümüz işimizle karavan hayalimizi gerçekleştirmek için vedalaşma zamanı gelmişti. Donut Bouquet Canberra’yı Avustralyalı bir hanımefendiye devrettik."
'BURADA BİREYSELLİK DAHA ÖN PLANDA'
Avustralya ve Türkiye’nin her anlamda birbirinden çok farklı olduğunu dile getiren çift, “Mevsimlerden zamana, günlük hayattan trafiğe kadar pek çok şey alışık olduğumuzun tam tersiydi. Burada yazken Türkiye’de kış yaşanıyor. Aramızda 8 saat zaman farkı var. Trafik ise bizim alıştığımızın aksine sağdan akıyor. İlk başlarda bu farklılıklar hem ilginç hem de biraz kafa karıştırıcıydı. Avustralya’daki hayat temposu Türkiye’ye göre çok daha erken başlıyor ve erken bitiyor. Kafeler sabah 05.00-06.00 gibi açılıp öğleden sonra 2 gibi kapanıyor. Bu bizi oldukça şaşırttı çünkü Türkiye’de gece yarısı bile kahve bulmak mümkün. Büyük şehirlerin dışında, akşam 18.00'den sonra açık market bulmak bile zor olabiliyor” deyip eklediler:
"Toplumsal alışkanlıklar da çok farklıydı. Türkiye’de misafir ağırlama bir ritüel gibidir; ikramlar, ısrarlar ve samimi sohbetler vazgeçilmezdir. Ancak Avustralya’da bireysellik daha ön planda. Örneğin, seyahat sırasında tanıştığımız Avustralyalı orta yaşlı bir çift bizi evlerine davet etti. İkram olarak dondurma isteyip istemediğimizi sordular. Biz de Türk alışkanlığıyla 'Zahmet olmasın, teşekkürler' dedik. Kendilerine birer dondurma alıp yanımızda yemeleri o an bize çok garip geldi. Alışma sürecimiz zaman aldı ama farklılıklara açık olmak ve yeni bir kültürü tanımak bu yolculuğun en değerli kısmı oldu. Şimdi bu farklılıklar, Avustralya’daki yaşam tarzının bir parçası gibi geliyor."
'TÜRKLERLE İLGİLİ EN ÇOK BİLİNEN ŞEY TÜRK YEMEKLERİ'
"Özel günler bizim için her zaman en zorlayıcı dönemler oluyor" diyen çift, “Arkadaşlarımızın düğünleri, anneler günü, doğum günleri gibi etkinliklere sadece FaceTime üzerinden katılabiliyoruz. Sevdiklerimizin bir arada olduğu, kahkahaların yükseldiği o anlarda biz dünyanın diğer ucunda, sadece ikimiz olduğumuzda, 'Keşke şu saniye Türkiye’ye ışınlanabilsek' dediğimiz çok oldu. Bu tür anlar, gurbetin en yalnız hissettirdiği zamanlar. Ailemizle aynı sofrada oturmayı, onların yanında olmayı ve o sıcaklığı birebir hissetmeyi çok özlüyoruz. Bu özlem, hayatımızın en büyük eksikliği olarak hep bizimle kalıyor” ifadelerine yer verdi.
Avustralya’da Türklerle ilgili en çok bilinen ve sevilen şeyin Türk yemekleri olduğuna dikkat çeken İrem-Emir çifti, “Türk mutfağı burada oldukça popüler. Avustralya’da kültürümüzü ve mutfağımızı başarıyla temsil eden birçok Türk aile işletmesi var. Bunun yanı sıra her yıl Avustralya’dan bir çok insan Anzak Günü'nde Gelibolu’ya gidiyor ve orada Anzak şehitlerini anma töreni düzenliyorlar. Ayrıca Türkiye, Avustralyalılar arasında oldukça popüler bir turizm destinasyonu. Kapadokya ve Pamukkale, konuştuğumuz hemen hemen herkesin en çok merak ettiği yerler arasında. Avustralyalılarla Türkiye hakkında konuşurken ülkemizin doğal güzelliklerini ve zengin tarihini anlatmak bize büyük bir gurur veriyor” bilgisini paylaştı.
'HİKÂYEMİZ ÇOK DİKKATLERİNİ ÇEKİYOR'
Şimdilerde tam zamanlı karavanda yaşayan çift, koltuklardan tuvalete, yataktan masaya kadar karavanın her bir köşesini fonksiyonelliği önceliklendirerek kendileri tasarladı."Karavan yaşamı, yeni insanlarla tanışmayı kolaylaştırırken eski sosyal bağları sürdürmek için daha fazla çaba göstermeyi gerektiriyor" şeklinde konuşan çift, “Avustralya’ya geldiğimizden beri çok taşındığımız için birçok farklı şehirde arkadaşlarımız var. Yeni insanlarla tanışmaya, kendimize yeni sosyal çevreler kurmaya çok alışkınız. Avustralyalılar çok konuşkan ve samimi insanlar. Karavan ve bizim hikayemiz çok dikkatlerini çekiyor. Ancak karavan yaşamıyla birlikte farklı şehirlerdeki arkadaşlarımızdan uzak kaldık. Tatillerde buluşmaya, sık sık birlikte plan yapmaya çalışıyoruz. Gurbet hayatında yakın arkadaşlarınız, uzaktaki aileniz gibi oluyor. Yaklaşık 20 bin kilometrelik Avustralya turumuzu bitirdikten sonra karavanla Avrupa, Amerika ve Güney Amerika turu yapmayı planlıyoruz. Yakın gelecekte yerleşik hayat da planlamıyoruz” bilgisini paylaştı.
TÜRKİYE ÖZLEMİNE ÇITIR BAKLAVA VE İNCE BELLİ BARDAKTA ÇAY
Türkiye'yi özledikleri anlarda, özlemlerini nasıl giderdiklerini sorduğumuz çift, “Eğer Sidney yakınlarındaysak Türk mahallesine gidiyoruz. Adım attığımızda sıcak bir 'hoş geldin'le karşılandığımız Türk marketi, gevrek simit, leziz bir kebap, çıtır çıtır baklava ve ince belli bardakta çay bizi bir günlüğüne Türkiye’ye götürüyor. Avustralya’daki Türk topluluk çok cana yakın ve yardımsever. Yıllar içinde tanıştığımız tüm Türkler bize kendi çocukları, yeğenleri gibi sıcak davrandı. Topluluğumuza minnettarız” şeklinde cevap verdi.
Donikoğlu ailesi, "Avustralya'ya gelmeyi düşünen gençlere en büyük tavsiyemiz, cesur olun ve hayallerinize doğru ilk adımı atın. Konfor alanınızdan çıkmaktan korkmayın, risk alın. Fikirlerinizi, alışkanlıklarınızı ve bakış açınızı şekillendiren yepyeni insanlarla, kültürlerle ve hikayelerle tanışacaksınız. Gezginlerin klasik mottosu: Yol açık, yola çık" ifadelerine yer verdi.
'YÜZLERCE DOLAR HARCAMADAN ÖZEL TURA ÇIKTIK'
Seyahatleri sırasında unutamadıkları bir anılarını da paylaşan çift, “2019’da kısıtlı bir bütçeyle seyahat ederken, bir gün plajda Avustralyalı Mike ile tanıştık. O kadar şanslıydık ki Mike dalış eğitmeniydi. Dünyanın en büyük resifi olan Büyük Set Resifi (Great Barrier Reef) Avustralya’da bulunuyor. Fakat o dönem için oraya tekne ya da helikopter ile gitmek bizim bütçemizin çok çok üzerinde turlarla mümkündü” diyerek sözlerini şöyle noktaladı:
“Bizim için uzak bir hayaldi. Konu konuyu açtı ve bunu Mike ile paylaştık. Bize 'Oraya kadar gitmenize gerek yok, şu an resifin tam hizasındayız ve rengârenk mercanlar, çeşit çeşit balıkların olduğu, kimsenin bilmediği bir yer biliyorum. Sizi götürebilirim' dedi. Mutluluktan havalara uçtuk ve yola koyulduk. Mike tüm ekipmanları bize sağladı. Resmen dalış eğitmeniyle özel tura çıktık, hem de yüzlerce dolar harcamadan! Suya girdiğimizde büyülendik, karnımdaki kelebekleri hâlâ o anki gibi hissediyorum. Yollar sürprizlerle dolu. Bütçemizin yetmediği dalış turu, karşımıza çıkan bir dalış eğitmeni sayesinde hayatımızın en özel deneyimine dönüştü."