Türk kızları da askere alınmış! Tek şartı vardı, 97 yaşındaki şahidi anlattı
Yaşayan şahidini bulmanın çok zor olduğu tarih sırları, kimi zaman akılları kurcalayabilir. Bundan tam 76 yıl önce çıkan kanun ve o kanunla askere alınan üniversite öğrencisi kızların hikâyesi de onlardan biri. Tank, top, tüfek, uçaksavar kullanmayı ve şoförlük yapmayı öğrenen kadın askerlerden 97 yaşındaki Sariha Samancıoğlu, nüfus kağıdına 'Askerlik yapmıştır' diye kayıt düşülen o günleri Milliyet.com.tr'ye anlattı.
Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – 1900’lerin ilk yarısı biterken, Türkiye’de toplamda 3 üniversite vardı. İstanbul Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi… Az üniversite demek, az öğrenci demekti. Daha da az olansa kız öğrencilerdi. O yıllarda Türkiye de I ve II. Dünya Savaşını yeni atlatmış, kapıdaki Kore Savaşı’yla yüzleşmek üzereydi. Üniversite öğrencisi olmayan erkekler uzun dönem, yani 2-3 yıl süren askerlik yapıyordu. Üniversite okumuş erkekler 6 ila 12 ay arası değişen sürelerle vatani görevlerini yerine getiriyordu. Buraya kadar her şey oldukça normal görünse de, 1940’ların sonunda üniversiteye başlamış birkaç kız öğrencinin anıları, şimdiye dek tarih kitaplarında bile yazılmamış bir gerçeği gün yüzüne çıkarıyordu. 1927 ila 1930 doğumlu birkaç kız üniversite öğrencisinin fotoğraf albümleri, askerlik fotoğraflarıyla doluydu. Üstelik ‘hüviyet cüzdanları’ yani kimliklerinde de, askerliğini yaptığına dair ifadeler mühürlü ve imzalı şekilde yer almıştı. Tank, uçaksavar gibi askeri araç ve silahları kullanmayı ve onlarla ilgili temel bilgileri öğrendikleri askerlik süreçleri vardı. Bugünlerde 97 yaşında olan ancak 1949’da henüz üniversiteye başlayan Sariha Samancıoğlu da askerlik yapmış kız öğrencilerden biriydi. Samancıoğlu, 31 gün süren askerlik vazifesini, Milliyet.com.tr’ye anlattı.
HİÇBİR TARİH KİTABI YAZMIYOR! İKİ SAVAŞ ARASI SÜRMÜŞ
1900’lerin ortasına kadar dünya tarihine 2 büyük savaş yazılmıştı. 60 milyondan fazla insan bu savaşlarla hayatını kaybetti. Dünyayı sarsan 2 büyük savaşının ardından her ülke farklı güvenlik politikaları uygulamış, anlaşmalar ve yasal düzenlemeler, o günden sonra yaşanacak her şey üzerinde etkili olmuştu. Türkiye’de de bazı düzenlemeler vardı. Özellikle askerlikle ilgili düzenlemeler, binlerce gencin hayatını etkileyecekti. Üstelik günümüzde sadece erkekler için zorunlu olan askerlik, o dönem üniversite öğrencisi olan kızlar için de zorunluydu. II. Dünya Savaşı’nın bitişine 1 yıldan biraz daha uzun zaman vardı. Kanunlarda değişiklikler yapılıyor ve tüm dünyanın askeri gücü kadar olan ‘yaşama mücadelesi’ Türkiye’de de izlerini hissettiriyordu. 7 Ağustos 1944 tarihli ve 4654 sayılı ‘Memleket İçi Düşmana Karşı Silahlı Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu’ TBMM tarafından onaylamış ve askerlik ve seferberlik işleri erkeklerin elinden çıkıp tüm halka yayılmıştı. Yani artık kadınlar için de askerlik söz konusuydu. Ancak zorunlu askerlikle ilgili bir detay daha vardı, Yalnızca üniversite öğrencisi kadınlarda!
8 Ağustos 1944 tarihli gazeteler aynı satırları yazıyordu. 4 yeni kanun kabul edilmiş ve Türkiye’de değişen dengeler ve yeni süreçle ilk kez bugün yüzleşilmişti. Türkiye’deki toplam 3 üniversitenin belirli bölümlerindeki kız öğrenciler, belirli askeri birliklerde 31 günlük bir kurs görecekti. Üstelik o zamanlar, günümüzün pasaportlarına benzeyen nüfus cüzdanlarında askerliğini yaptığına ilişkin bilgiler de işlenecekti. Tarih kitaplarında yazmayan, o zamanlarda askeri kurs almış öğrencilere sormadan bilinemeyecek bu kursun detaylarını o günün şahitlerinden, Sariha Samancıoğlu anlattı.
76 YIL ÖNCE ASKERİYE, BUGÜN 1. LEVENT!
Sariha Samancıoğlu, 1929’da dünyaya gelmiş ve 20 yaşında olduğu 1949 yılında, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ndeki eğitimine başlamıştı. O dönem çıkan kanuna göre üniversitedeki kızların bir askerlik kursu almaları ve bunun nüfuslarına işlenmesi gerekiyordu. 97 yaşındaki Samancıoğlu da o öğrencilerden biriydi. Samancıoğlu, hatıralarında kalanlarla, askerlik sürecinin nasıl başladığını, “İktisat Fakültesi’nin 1’inci sınıfındayken 1949'un 7’nci ayında askeri kursa başladım. O zaman her halde mektebe geldi bir bilgi gelmişti. Hatırlayamıyorum ama 7’nci ay olduğuna göre temmuz olması lazım. O sırada da mektep yok. Ben mektebe geldim bir çağrıyla. 1 Temmuz 1949 tarihinden 31 Temmuz 1949’a kadar bir kurs gördük” diye anlattı. İşte bu çağrıdan sonra sözlü tarih çalışmaları olmasa tozlu sayfalar arasında kaybolacak onur verici görev, Samancıoğlu ve arkadaşları için başlamıştı. Peki ama nerede ve nasıl? Samancıoğlu 1. Uçak Savar Alay Komutanlığı’nda aldığı kursu şöyle anlatıyor:
"Kurs yerimiz bugün 1’inci Levent'te büyük binaların olduğu yerdeydi. O zaman hiçbir şey yoktu. Bir çiftlik vardı orada. Hemen onun önünde, askeri bir kamptı o bizim gittiğimiz uçak savar üssü. Oraya girdik, yaptık kursumuzu. Yer altında bir beton bir bina vardı. Oradaki odalara uçak savar kullanımını öğrendik. Uçak savarı, toplarını, top atışlarını… O topların yükseklik derecesini hesaplamayı öğrendik. İktisattan olduğum için hesap işi verildi bize. Başka fakültelerden olan bir grup arkadaşımız da, şoförlük öğrendiler. Kimya mühendisi olanlara başka bir kurs verildi. Yani o senenin üniversite talebelerinin hepsi bu kursa gitti. Ben o zaman ailemle Laleli'de oturuyordum. Her sabah oradan bir tramvaya biniyordum. Aksaray tramvayla, Beşiktaş'a kadar gidiyordum. Kendi vasıtamızla oraya kadar gidiyorduk. Beşiktaş'ta tramvaydan iniyorduk. O zaman askeri CEMSE dediğimiz kamyonlar vardı. İçinde oturma yeri olan kamyonetlerdi. CEMSE’ler de orada hazır bekliyor bizi. Oradan alıyorlar, o zaman Beşiktaş'tan yukarıya, Levent'e doğru çıkan Barbaros Bulvarı vardı. Onun olduğu yerin yanında tali yollar var tabii. Oradan kursa giderdik."
Mecburi olan bu kursa katılan öğrencilere 31 günün sonunda törenlerle belgeler veriliyor ve yaptığı görevi işaret eden ‘karne’ de veriliyordu. Kursun bulunduğu yer bugünlerde bulutlara uzanan gökdelenlerle dolu olsa da, 1949’da 1. Uçak Savar Alay Komutanlığı’na ev sahipliği ediyordu. Üstelik oradaki ev sahibi sadece askerlik görevini yapanlar değildi. İstanbul’un göbeği desek yanılmayacağımız yerlerden biri olan Levent, domuzların da yuvasıydı. Sariha Samancıoğlu, o günlerde hayatında ilk kez bu hayvanı görecekti. Bugün yüzlerce insanı hüzünlendiren Zincirlikuyu Mezarlığı da o günlerde inşaat halindeydi. Samancıoğlu, 31 günlük kurstaki bu tecrübelerine ilişkin sözlerini, “Benim gittiğim yer Topçu kısmıydı. Başka birliklere gidenler başka yerde kurs yapıyordu. Her sabah gidiyorduk, akşam evimize dönüyorduk. Askeriyenin kapısında bizi indiriyordu CEMSE. Biz içeriye girip, üstümüzü değiştiriyorduk ve bize verilen askeri tulumları giyiyorduk. Orada dersimizi görüyor, çıkıyor yemek yiyorduk. Arada serbest olduğumuz saatler vardı. Resimler çektiriyorduk oradaki bomboş alanda. Hatta ben ilk defa domuzu orada görmüştüm. O sırada Zincirlikuyu Mezarlığı da yeni yapılıyordu. Onun tanzimi vardı. O şekilde bir ay yaptık bu işi. O bir ay içinde, Tuzla'daki büyük hava birliğine bizi götürdüler. Bir günde orada kurs gördük. Sonra merasim yapıldı, belgelerimizi verdiler” diye sürdürdü.
'NÜFUS CÜZDANIMI VERMEK İSTEMEDİM, İŞARET KOYDULAR'
Bugüne dek neredeyse hiç araştırılmamış olan askerlik kursunun şu an hayatta olmayan şahitleri de vardı. 1926 doğumlu emekli öğretmen Mualla Melahat Narlı Ankara’da Gazi Eğitim Enstitüsü’nde okurken bu eğitime katılmıştı. 1928 doğumlu Mebrure Süel İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği’nde, 1927 doğumlu İngilizce Öğretmeni Gönül Özgeren de İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi’nde okurken bu kurs için 1 ay boyunca görev yapmıştı. Ancak o dönemde üniversite öğrencisi olan her kız bu kursa katılmamıştı. Sariha Samancıoğlu’nun ablası da 1926’da doğmuş ancak üniversite eğitimi sırasında bu kursu almamıştı. Detayları hala bilinmese de okuyan, yazan herkesin ilgiyle karşıladığı ve merakla takip ettiği bu askeri kursla ilgili Samancıoğlu şu detayları paylaştı: “Askere gitmek mecburiydi. Üniversite talebesi olan tüm kızlar bu kursa katılacak denildi. Yani herkes gitmişti kursa. O seneden sonra bir daha oldu mu onu bilmiyorum. 1926 doğumlu ablam Edebiyat Fakültesi’ndeydi. Ona öyle bir görev gelmedi. Bizim 1’inci sınıf öğrencilerine mi geldi bilmiyorum.” Samancıoğlu, sözlerini nüfus cüzdanının değişmesi esnasında yaşadıkları ve askerlik göreviyle gurur duyduğunu anlatarak noktaladı.
“Mezuniyet yılım 1953’tü, ilk yılımda askerlik görevinden sonra bana bir belge verildi. Bir de nüfus kâğıdımı, ‘Askerliğini yapmıştır’ diye imzalamışlardı. O zaman kırmızı kaplı defter şeklindeydi nüfus kâğıtlarımız. Pasaport gibiydi. Sonra onu değiştirmeye kalktılar. Alacaklardı elimizde bulunanları. Ben de vermek istemedim böyle damgalı mühürlü bir belgeyi. Nüfus Müdürlüğüne gittim, değiştirme sırasında müdüre kadar çıktım. Dedim ki "Benim elimde böyle bir vesika var, nüfus kâğıdımda. Ben bunu vermek istemiyorum. Bana bir şey yapın, çözüm bulun” dedim. Onlar da 'Haklısınız' dediler. Defterin üstünde işlem yaptılar ve bana iade ettiler. 31 Temmuz 1949’a kadar devam devam ettiğim 31 günlük kursu, ‘pek iyi’ dereceyle, başarılı bitirdiğime dair belge de verilmişti Albay Nusret Aytek imzalı. Ben bu askerlik göreviyle her zaman iftihar ettim. Göstermeye çalıştım ilgilenenlere. Ancak bir şeyumarak değil, öyle bir vazife yaptığım için mutlu olduğum için.” – Sariha Samancıoğlu