Şark çıbanı nedir?
Yaklaşık yüz yıl önce Şanlıurfa ve Çukurova bölgesinde yoğunlukla görülen “şark çıbanı” yeniden hortladı.
Dicle Üniversitesi (DÜ) Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Harman, vakalarda yüzde 50’nin üzerinde artış olduğunu belirterek, gerekli tedbirlerin alınması, aksi taktirde daha da yaygınlaşacağı uyarısında bulundu.
Yaklaşık yüz yıl önce Şanlıurfa ve Çukurova bölgesinde yoğunlukla görülen ancak 1990’lı yıllardan bu yana nadiren rastlanılan şark çıbanı yeniden hortladı. Son zamanlarda şark çıbanı vakalarında ciddi oranda artışların yaşandığı belirtilirken, bunun en büyük nedeninin özellikle Suriye’den Türkiye’ye gelen mülteciler olduğu bildirildi. Türkiye’de daha önce hiç görülmeyen kentlerde bile görülen şark çıbanı için gerekli önlemlerin alınmaması durumunda daha da yaygınlaşacağına dikkat çekildi.
DÜ Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Harman, şark çıbanının deride oluşan bir hastalık olduğunu ve buna “leishmania” adı verilen parazitlerin neden olduğunu belirterek, bu hastalığın mikroplarının kolaylıkla bulaşmadığına dikkat çekti. Hastalığın söz konusu paraziti taşıyan ve “tatarcık” denen sivrisinek tarafından bulaştırıldığını vurgulayan Harman, “Bu sivrisinek, hasta insanlardan ve hayvanlardan kan emerek mikrobu alıyor, daha sonra sağlam insanlara bulaştırıyor. Bu şekilde hastalık oluşuyor” dedi.
"KAMPLARDA 5 BİN VAKA VAR"
Şark çıbanının özellikle Diyarbakır, Şanlıurfa ve Adana’da görülen bir hastalık olduğunu ve son zamanlarda vaka sayısında yüzde 50’nin üzerinde artış olduğuna dikkat çeken Harman, "Bunun nedeni ise güneydeki komşu ülkelerden iç savaş nedeniyle Türkiye’ye gelen mülteciler.
Özellikle şark çıbanı Suriye ve Irak’ta çok yaygın görülen bir hastalık. Savaştan önce Suriye kayıtlarında yıllık 200 bin vaka bildirilmiştir. Türkiye’de özellikle kamplarda kalan çok sayıda hasta var. Biz üçüncü basamak sağlık kurumu olmamıza rağmen çok hasta geliyor. Bizim şu anda gelen hastalarımızın yüzde 25’ini mülteciler oluşturuyor.
Genelde birinci basamakta tanı konulduğu için bize gelen hasta sayısı gerçek rakamı yansıtmıyor. Ancak 2 milyon civarında mülteci var. Bunların kaldığı kamplarda çeşitli çalışmalar yapıldı. 10 bin kişilik kampta 70-80 hasta saptanmış. Bunu genele yaydığımızda yaklaşık 5 bin vaka yapıyor. Bu ciddi bir rakam" diye konuştu.
"TÜRKİYE GENELİNE YAYILIYOR"
Hastalığın daha önce Diyarbakır, Şanlıurfa ve Adana’da görüldüğüne ancak şu anda Türkiye’nin her bölgesinde şark çıbanına rastlandığına işaret eden Prof. Dr. Harman, şunları kaydetti:
"Bunun nedeni de mülteciler artık her yere gidiyorlar. Mesela İstanbul’da eskiden yılda bir vaka varken, şimdi yaklaşık 200 vaka oluyor. İzmir’de de kamp var ve orada da çok sayıda vaka var. Biz Diyarbakır’da bu vakalarla daha önce çok karşılaşıyorduk ancak diğer bölgelerde çok fazla yoktu. Şimdi artık oralarda da çok fazla karşılaşılıyor."
"ÖNÜMÜZDEKİ YILLARDA VAKALAR ARTABİLİR"
Hastalığın mülteciler yüzünden herkese yayılacağının söylenemeyeceğini vurgulayan Harman, "Çünkü şark çıbanı salgın oluşturan bir hastalık değildir. Ama şu önemlidir. En azından mikrop kaynağı bulunan yarası olan kişilerden diğerlerine bulaşabilir.
Ama bunun için hem hasta kişi hem de bunu bulaştıracak sivrisinek olması lazım. Tatarcık da olması lazım. Ancak tatarcık her yerde yaşamıyor. Belli iklim koşullarında yaşıyor. Türkiye’nin her yerinde tatarcık yaygın bir şekilde bulunsaydı hastalık da çok yaygın bir şekilde yayılacaktı.
Şark çıbanı büyük bir salgına neden olacak bir hastalık değil ancak önümüzdeki yıllarda vaka sayısında çok ciddi artışlar olacak. Bu artışların en önemli nedeni de Suriye’den gelen mülteciler" dedi.
"KOLAY İYİLEŞTİRİLEN BİR HASTALIK DEĞİL"
Şark çıbanının kolaylıkla tedavi edilebilen bir hastalık olmadığını, iki üç haftalık tedavi sonrasında hastalığın sadece yüzde 20-30’unun iyileştirilebildiğini anlatan Harman, şunları söyledi:
"Hastalığın iyileşmesi aylar alıyor. Kısa sürede iyileşen bir hastalık değil. Hızlı ve etkili bir tedavisi de yok. Tedavisinde kullanılan ilaçlar Sağlık Bakanlığı tarafından yurt dışından ithal ediliyor. Şimdiye kadar hastalık Türkiye’nin tüm illerinde yoktu. Özellikle yaygın olduğu illerdeki Sağlık Müdürlüklerine bağlı Bulaşıcı Hastalıklar Şubesi’nden hasta alıyordu ilaçlarını. Ama artık son zamanlarda Türkiye’nin her tarafında hem hastalık hem de ilaç var. Bunun dışında da şu önemi var.
Şark çıbanı öldürücü bir hastalık değil. Zaten hastaların yüzde 95’i bir iki yıl içerisinde iyileşiyor. Ancak tedavi edilmediği zaman ömür boyu kalıcı iz bırakıyor. Yara ize dönüşüyor. Genelde de hastanın yüzünde olduğu için yüzünde iz kalıyor. Kimse ömür boyu yüzünde iz kalmasını istemez. Bir hastamız var dudağında çıkmış. Erken tedavi edilmediğinde dudaktaki dolaşımı bozuyor. Damarları bozuyor.
Hastanın dudağında kalıcı bir şişlik kalıyor. Göz kapağında erken tedavi edilmezse göz kuruluğu ve çok nadiren körlüğe neden oluyor. Tedavi edilmeyen hastanın yüzde 95’inde iz bırakarak iyileşiyor. Yüzde 5’inde kronikleşiyor. Bunları mutlaka tedavi etmek gerekiyor."
"ETKİN BİR ŞEKİLDE MÜCADELE EDİLMELİ"
Hastalığın tedavisi ve yaygınlaşmasının engellenmesi için çeşitli uyarılarda da bulunan Prof. Dr. Harman, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İz kalınması istenmiyorsa erken dönemde tedavi etmek lazım. Yara kabuklu yaraya dönüşmüşse tedavi ettiğimizde yine iyileşiyor ama iz bırakarak iyileşiyor. Kronikleşen hastalar da çok önemli. Yani iyileşmeyen. Normalde şark çıbanına ‘yıl çıbanı’ da deniyor. Ortalama bir yılda iyileştiği için. Şark çıbanı denmesinin özellikle doğuda çok görülüyor olması.
Dünyada en fazla Afganistan, Pakistan, İran, Türkiye’nin güneydoğusu ve Suriye’de var. Dünyada her yıl 1,5 milyon yeni vaka oluyor. Bu hastalığın toplumda azalabilmesi için hastaların tespit edilip tedavi edilmesi gerekiyor. Bu hastalık sadece insanlar değil, hayvanlarda da oluyor. Avrupa’nın güneyinde İspanya ve İtalya’da en önemli mikrop kaynağı köpekler.
Bunun dışında da kemirgenler. Öncelikle hasta insan ve hayvanların tespit edilip, tedavi edilmesi gerekiyor. Bu hastalığı bulaştıran sivrisineklerle onunla etkin bir şekilde mücadele etmek gerekiyor. Kişisel olarak korunmadan bahsedecek olursak da, tatarcık geceleri kan emen bir sinek. Bu nedenle bu hastalığın çok olduğu bölgelere gidildiğinde mümkün olduğunca güneş battıktan sonra dışarı çıkmamak gerekiyor.
Kalınacak yerde pencerelerde ince delikli cibinlik olması lazım. Kamp yerinde yatılacaksa yine özel cibinlikli yataklar kullanılabilir. Mümkün olduğunca uzun kollu giysi giymek gerekiyor. Vücudun açıkta kalan kısımlarına ise sivri sinek korucuyu kremler sürülebilir."