SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Özlem Binel, “Boyun Devrilsin Murtaza” ile kadınların hislerine tercüman oluyor

Daha önce pek çok kitabın altına imzasını atmış olan Özlem Binel’in kaleme aldığı Boyun Devrilsin Murtaza, yetememe, yetişememe, sıkışmışlık, yalnızlık, insanları mutlu edebilme çabası ve hayal kırıklığı ile dolu bir günce olarak okuyucuyla buluşuyor. Vuslat’ın Murtaza’sına serzenişlerini dile getiren kitap, hemen hemen her kadının yaşadığı dile getirilemeyen hisleri dile getiren yapısıyla tercüman oluyor. Boyun Devrilsin Murtaza kitabı ve çok daha fazlasını Özlem Binel ile konuştuk.

|

Daha önceki “Sırbende” ve “Ay Işığım” isimli kitaplarınız yayınlandı. “Bu kez okurlarınızın karşısına “Boyun Devrilsin Murtaza” isimli romanınızla çıktınız. Diğer iki kitaptan farkı nedir bu kitabın?

Sırbende ve Ay ışığım nehir roman. Bu romanlar için oluşturulmuş gerçek dışı bir atmosfer, bir ütopya var. Osmanlı imparatorluğunun son zamanlarından Cumhuriyete evrilen bir hikâye bu. Erdemle kuşatılmış şeyhlerin, mistik olayların, doğaüstü güçlere sahip Mürşitlerin olduğu bir düş zamanında yazılmış romanlar. Öyle ki Mustafa Kemal Atatürk için “seçilmiş” dedirtiyor ve romanların bütünlüğü içinde bu kelimeyi besliyor, destekliyorum. Yüzyıl önceki Aşkın hallerini anlatıyorum.  Bu yüzyılda Aşkın yok oluşuna yanıyorum.

Aşk her şeyiyle sevmeyi becerebilmek, katıksız sadakat ve şüphesiz bir adanma hali, insanüstü bir kararlılık belki de. Ama önce hoşgörü, hoş tutma, hoş bulma, incitmeden incinmeden yaşayabilme hali… Bu romanlarda herkes iyi, herkes güzel, herkes kendince haklı. Kötü karakter yok, kötülük yok. Ruhun çatışmaları ve arayışları üzerine kurulu bir aşk güzellemesi. Sadece kalbimin dilini seslendirerek yazdım o iki romanı. Sürç-i lisan ettiysem af ola. Her haltı bildiğini iddia edenlerden değilim ben. Emin olduğum tek şey ise bu zamanda bize gösterilen, anlatılan şeyin aşk olmadığı.

Boyun Devrilsin Murtaza’da ise başka bir serüveni, güncel bir hikâyeyi, farklı bir kadını-adamı ve hayatlarını sizlerle tanıştırıyorum. Bu yüzyılda, Ankara’da geçen bu roman, içimizden bir çiftin evliliği üzerine örülü. Burada bireysel eksiklikler, kabalıklar, yanlışlar var… Güzellemiyor bilakis itiraz ediyorum bu kitapta. Yapma, diye bağırıyor, acıyor, diye inliyorum.

Genç ve güzel bir kadının korkularını, sevdiklerini, çoluğunu çocuğunu, ne varsa becerebildiği, hissedebildiği, içini döktüğü bir kitabı okuyacağız. Anlatıcının renkli, eğlenceli bir gözü var. Yani bu iki romanın çok dışında, bambaşka bir kurgu, dil, zaman ve farklı bir hikâye ile okuyucuyu şaşırtma niyetim var.

Boyun Devrilsin Murtaza”, kadınların yakinen bildiği, erkeklerin de aralıksız inkâr ettiği hallerden oluşmuş bir kitap. Bu kitabı daha çok kimin için yazdınız?

Kendim için yazdım. Ruhumu soğutmak, acımı dindirmek için. Yalnız değilsin, desinler diye. Şu yaşa kadar başımıza gelen ne varsa, hayatımıza kim dokunduysa hepsi bir parça Murtaza… Oysaki başka bir yaşam mümkün. Yumuşacık, sıcacık bir şefkatle sarmalanmış, sevilerek yaşlanan kadınlardan olalım. Biz birbirimizin sesi olalım, diye yazdım.

Biraz da kitabınızdaki karakterlerden bahsedelim. Vuslat ve Murtaza nasıl bir karakter?

Vuslat eğitimli, vizyon sahibi, rengarenk, dünya nimetlerine düşkün, yemeyi, içmeyi, gezmeyi, giyinmeyi seven hatta romanın diliyle “delice” bir kadın. Murtaza huysuz, renksiz, gözleri eksiği ve hatayı aramak üzere kurgulanmış, kadın ne yapsa beğenmeyen, kendi içinde mutlu olmayan, gülümsemeyi unutmuş, güldürmeyi de beceremeyen bir adam… Vuslat da onunla yaşadığı yalnızlığı ama bitiremediği sevgisini içindeki kadınlarla tatmine çalışıyor.

Yazar hanım, derviş hanım, assolist Hasret ve muallimenin iletişimi, birbirleriyle olan sohbetleri size çok tanıdık gelecek.

“Boyun Devrilsin Murtaza” bir kurgu roman mı yoksa sizin hayatınızdan izler taşıyor mu?

Her ikisi de…

Özlem Binel kimdir? Biraz kendinizden bahseder misiniz?

Anne tarafım Kafkas göçmeni, baba tarafım Selanik. Her iki tarafta zorunlu göçlerle Samsun’a gönderilmiş, Samsunlu olmuşuz.

Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünde Lisansımı ve Yüksek lisansımı tamamladım. Hacı Bayram Veli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Video bölümünde öğretim görevlisiyim. Yazarak ve yazıyla kalıcı olabilme arzusu içindeyim. Çocuk yaştan beri saza, söze merakım, güzel sese hayranlığım, şarkılara düşkünlüğümle yazının meftunuyum.

Duvarların arasında sıkışmış hisseden, içi içine sığmayan, göğüs kafesini açıp içindekini göstermek isteyen biriyim. Anlayamadıkça, anlaşılamadıkça yazdım. Sanki bu yüzyılla aramız pek hoş değil. Ben derinliği olan, incelikli, estetik şeylere ve sözlere hayranım. İnsanoğlu çirkinleştirmek için bir gayrette. Dünya yaratılmışın cenneti, cehenneme çeviren biziz. Hep böyle düşündüm ben, sonradan olmadım, doğuştan… Velhasıl, bolca hayal gücü, sağlam bir gözlem yeteneği ile yazmayı, yazarak var olmayı isteyen biriyim.

Özlem Binel nasıl bir kadın? Duygusal mısınız? Hayal kurar mısınız?

Tamamen duygudan ibaretim. Maalesef ki… Her şey benim yüzümden, her şey benimle ilgili gibi… Zor bir hayat bu. İncinmeden ve incitmeden yaşamaya çalışan biri için ise imkânsız. O nedenle giderek uzaklaşıyorum gerçek yaşamın içindeki insandan… Hayaller ile kurguladığım tüm satırların başkahramanıyım. Benim kimsenin anlamadığı gözlerim var. Ne zamanki anlaşılmak beklentimden vaz geçtim o zaman rahat ettim.

Yazarken ne hissediyorsunuz? Yazmak sizin için ne ifade ediyor?

Uçuyorum. Dünyanın tüm gerçekliklerinden, zorunluluklarından, mesuliyetlerinden, beni tutan, sınırlayan ne varsa, kendi bedenim de dâhil her şeyden ve herkesten sıyrılıyorum. Bu özgürlük ve sınırsızlık hissinin tarifi yok. Hele adrenalin, o kalp çarpıntısı, şimdi ne olacak sorusu… Bu gezegen bana bu hisleri yaşatmadı. Dünyevi en son neye heyecanlandım hatırlamıyorum bile. Ama yazarken şekillendirdiğim hayatlar; kızdıklarım, yerdiklerim, çok sevdiklerim, kendi sırlarım, bağıra bağıra söylemek isteyip de söyleyemediğim ne varsa yazabilmek, yazıyla açığa çıkarmak, ne büyük nimet. Bundan büyük, bundan kıymetli bir sağaltım olabilir mi?

Ki çoğunlukla çalışan parmaklarım; gözlerim seyirci, kendi yazdığıma kendim bihaberim… Çoğu sabah uyanıp bilgisayar başına koştuğumda, dün gece bunları ben mi yazdım, ne ara yazdım, nasıl yazmışım, aferin yahu bana, deyip yanağımdan makas alıyorum. O bireysel iftihar duygusu bile bir bireye bir ömür yeter.

Bazen katıla katıla ağlayarak bazen gülümseyerek beni duygudan duyguya geçiren yazabilme halime, Türk dilime, gören gözüme, tutan elime şükrederim.

Yazarlık kariyerinizde bundan sonraki planınız nedir?

Plandan ziyade hayalim var. Denize açılan bir pencerenin önünde, ince ayaklı ceviz bir yazı masasında tüller savrulurken yazabiliyor olmak. Yalnızca kızımı ve yazdıklarımı düşünebileceğim bir hayat. Sen sadece otur yaz, gerisini ben hallederim, diyen bir düzenin içinde olmak. Ve yalnızca hayallerin kâğıdın üzerine düşüşünü izlemek. Düşlerin en güzeli değil mi?

Oradan oraya yetişme telaşının olmadığı, mecburiyetle sınırlandırılmamış,  yetti yetecek oldu olacak kaygısı duyulmayan bir hayat.

Sanırım herkesin dileği bu olsa gerek. Dileklerimiz kabul, yeni kitabım çok okunur olsun!

© Copyright 2024

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.