Oynamak için doğmuş bir adam...
İsmail Hacıoğlu genç kuşağın yıldızlarından. Oynadığı her film, her dizi ilgi görüyor. ‘Bıçkın delikanlı’ havasına rağmen sahneye de perdeye de çok yakıştığı inkâr edilemez. O yüzden de gönül istiyor ki, Tanrı vergisi olanla yetinip o sınırlar içinde kısılıp kalmasın...
2003 yılının Altın Portakal ödül gecesiydi, bir delikanlı çıktı sahneye. Boyu 1.86, yaşı 17, yeteneği boyundan da, yaşından da büyüktü... Rahat adımlarla, evinde gibi yürüdü, ‘Umut Veren Genç Oyuncu’ ödülünü aldı, “Bu ödüle beni layık gören herkese eyvallah” dedi, indi. Aradan sadece beş yıl geçti, İsmail Hacıoğlu bugün genç kuşağın yıldızlarından. Oynadığı film, dizi, iyi de kötü de olsa o muhakkak dikkat çekiyor. O gün sahnedeki duruşundan belliydi ama, o oynamak için doğmuşlardan...
1985 İstanbul Fatih doğumlu İsmail, Hacıoğlu ailesinin büyük çocuğudur. Bir de kız kardeşi vardır, Kardelen... Aslında ‘armut dibine düşecek olsa’ oyuncu değil futbolcu olması beklenir, çünkü babası Fenerbahçe’nin ünlü ‘Bulgar Mehmet’i Mehmet Hacıoğlu’dur. Ama bir dönem “Büyüyünce futbolcu olacağım” diye top koşturan bir çocuk olsa da 5’inci sınıftayken müsamerede sahnede bulur kendini. Pek hoşuna gider orada olmak, bir daha inmeyecek kadar...
Sinemada ilk rol
Ailesi alır onu Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne yazdırır. İlk ve ortaokulu parlak notlarla bitirse de buluğ çağıyla beraber değişir işler. Lisede berbat bir öğrencidir. Birinci yıl devamsızlıktan kalır, ikinci yılın ikinci haftasında da atılır okuldan. Dışarıdan ite kaka mezun olur liseden, konservatuvara girmek gibi bir derdi vardır çünkü.
Zaten Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin yıldız öğrencilerindendir, bir sezon hocaları Aydoğan Tamer ve Erdal Duman’ın kurdukları özel tiyatroda, ardından da yine Duman’ın kurduğu İstanbul Gençlik Tiyatrosu’nda oynar.
Bu arada reklam seslendirmeleriyle adım atar profesyonel iş hayatına. Ve sinemada ilk rolünü kapar: Çağan Irmak’ın, gösterime girmesi yıllar sürecek ilk filmi “Bana Şans Dile”. Filmin şansı açık olmaz ama Melisa Sözen gibi, Rıza Kocaoğlu gibi, İsmail Hacıoğlu gibi sonradan parlayacak pek çok genç oyuncunun filmografisine ‘ilk’ olarak yazılır.
Ayrıca bu film hayatının fırsatını da getirir Hacıoğlu’nun ayağına. Birlikte oynadığı arkadaşlarından Berke Üzrek’ten Ömer Kavur’un “Karşılaşma” filmi için genç bir oyuncu aradığını öğrenir.
Osman karakteri için sayısız oyuncuyla deneme çekimi yapıp adayları beşe indirmişken İsmail’le karşılaşan Kavur, “Diğer beş aday ezberlerini yapmış ama İsmail rolüne bakma fırsatı bulamamıştı” diye anlatır karşılaşmalarını: “Zorlu final sahnesini canlandırdığında diğer adaylar da bu rolün İsmail’in hakkı olduğunu anlamışlardı. Filmin can damarı İsmail’di. Filmin başarısı varsa bunda İsmail’in payı var.”
Nitekim Çetin Tekindor, Uğur Polat, Aytaç Arman, Lale Mansur gibi isimlerin karşısında hiç ezilmeyen İsmail Hacıoğlu, o sene Antalya, Adana, Ankara film festivallerinin ve Siyad’ın “Umut Veren Genç Oyuncu”su olur. “Eyvallah” deyip yoluna devam eder.
Yolunun üzerinde uğruna kendini zorlayarak liseyi bitirdiği konservatuvar vardır aslında. “Bir İstanbul Masalı” dizisinde evin haylaz oğlu Ozan’ı oynarken Mimar Sinan Devlet Konservatuvarı’na da girer. Ama bölüm başkanı Zeliha Berksoy okulla diziyi bir arada götürmesine izin vermediği için kaydını dondurur. “Okul ekmeğimi, suyumu veriyorsa sadece ona gideyim ama yok yani” der ve bir daha da çeşitli kereler niyetlense de dönemez konservatuvara. Setlerde birlikte oynadığı usta oyuncuları hocası kabul eder.
“Bir İstanbul Masalı”nın ardından Adana’da çekilen “Beyaz Gelincik”te bu kez daha bir ayakları yere basan Aliş’i oynar. Ve ne istediğini bilen bu karakteri kendisine daha çok benzettiğini söyler röportajlarında.
Âlemin son Romeo’su
Beyazperdede de şansı açıktır. “Anlat İstanbul”daki ufak ama etkili rolü, filmi baştan sona sırtlayıp götürdüğü “Sınav” ve Şener Şen gibi bir ustayla karşılıklı oynama fırsatı bulacağı “Kabadayı” izleyecektir.
Ama önce, âlemin son ‘Romeo’su olarak çıkar ortaya. “O hayatımda görüp görebileceğim en güzel şey” dediği Ceyda Düvenci ile yaşadığı aşk, uzun süre magazin programlarının ‘ilişkilerde yaş farkı’ dosyalarında Yağmur Atacan - Pınar Altuğ çiftiyle birlikte anılır. Halbuki onlar kameraların önünü sevmeyen bir ikilidir, İsmail Hacıoğlu uzanan mikrofonlara “Size ne?” diye cevap verir her seferinde, “Tanımadığım insanlarla ben neden ilişkimi konuşayım ki?”
Kişisel gaf tarihi
Neticede bu aşk hikâyesinden geriye eski sevgilisinin ardından konuşmayan, aksine henüz 23’ünde “Ben bir kere âşık oldum, artık gerisi tekrar” diyen bir genç adam kalır.
Derken tiyatro sahnelerinde boy gösterir genç oyuncu. Oyunbozan Tiyatro’nun “Dokuz Ay Son Gün” adlı oyununda ana rahmindeki eşcinsel sperm olarak çok beğenilen bir performans sergiler. Afife Jale ödülüne aday gösterildiği rolde bir karikatür olmamaya özen göstermiş, nitekim başarmıştır da ama “Çocuğunuz gelip ‘Baba ben gay’im derse?” sorusuna verdiği cevap o derece başarılı değildir: “Erkek adamın oğluna bir şey olmaz! Oğlunun kafasındaki baba resmini yıkarsan, tabii ki anneyi örnek alır. Ondan sonra da kadın gibi davranmaya başlar. Oğlum, bir gün çıkıp da bana bunu söylerse ‘Hay, ağzıma tüküreyim ben!’ der, dönüp kendime bakarım.”
Hacıoğlu’nun bu açıklaması, magazin muhabirleriyle sohbet esnasında karısı Kate Winslet’ı öpüşme sahnesinde oynatan yönetmen Sam Mendes için söylediği iddia edilen “Onlar gâvur, biz Türküz. Türke godoşluk yakışmaz hocam” cümlesiyle birlikte kişisel gaf tarihine geçer.
2007 senesini tiyatronun yanı sıra atv’nin tez zamanda yayından kaldırdığı “Sinekli Bakkal” dizisiyle noktalayan İsmail Hacıoğlu için 2008 parlak geçti. Bir yandan “Gece Sesleri” dizisinin başrolünde, diğer yandan beyazperdeyi istila etmiş durumda.
Beş yıl önce “Umut Vaat Ettiği” festivalde bu yıl ödül alamasa da, iki filmi birden yarıştı: Raşit Çelikezer’in çektiği “Gökten Üç Elma Düştü” ve Aydın Bulut imzalı “Başka Semtin Çocukları”...
Mahalle kahvesinden az önce çıkmış ‘bıçkın delikanlı’ halleri bir yana, özel bir yeteneği olduğunu, sahneye de perdeye de çok yakıştığını kimse inkâr edemez. Ama gönül istiyor ki Tanrı vergisi olanla yetinip o sınırlar içinde kısılıp kalmasın. Sanatçı, ettiği laflarla da, seçtiği yollarla da bir bütün çünkü...