Obezitenin pençesinden kurtulanlar!
Obezite genetik ve beslenmeye bağlı olarak çağımızın en yaygın hastalıklarından biri. Ülkemizde ise Obeziteye bağlı olan yandaş hastalıkların pençesinde bulunan birçok hasta var.
Tüm dünyada önlenebilir ölüm nedenleri arasında ikinci sırada yer alan Obezite sorununa çözüm getiren ve hastaların “Hayatı yeniden keşfettim” cümlesini kurmalarını sağlayan Op. Dr. Murat Üstün’e Obezite hakkında bilinmesi gereken tüm soruları sorduk
Öncelikle kimler kendine “ben obezim” demeli? Bir insan ne zaman kendine obezite hastasıyım diyebilir?
Bundan on yıl kadar önce toplumda hemen hemen hiç kimsenin obezite kavramından haberi yoktu. Halk arasında tombiş, şişko denilen bu insanlar, aslında obezite hastalığından muzdarip kişilerdi. Hatta son on yıla kadar fazla kilo bir sağlık ve iyi hal göstergesi sayılırdı. Oysa, artık biliyoruz ki vücutta olması gerekenden fazla yağ birikimi demek olan obezite, birçok ciddi yandaş hastalığı da yanında getiren önemli bir sağlık sorunu. Hatta, tüm dünyada önlenebilir ölüm nedenleri arasında ikinci sırada.
35 ve üzerindeki vücut kitle indeks oranı tehlike sınırı!
Medicorium Obezite ve Metabolik Cerrahi Merkezi’nde şişmanlığın derecelerini değerlendirirken, BMI ya da vücut kitle indeksi denen hesaplamayı kullanıyoruz. Kilonun boyun metrekaresine bölünmesiyle bulunan, yani metrekareye düşen kiloyu gösteren bu değerin ideal olarak 20-25 arasında olması gerekiyor. 25-30 arasındaki değerler fazla kilo olarak niteleniyor. Bu değerin 30’u aştığı duruma ise obezite diyoruz. Yani, vücut kitle indeksi 30 ve üzerinde olan kişiler obezite sınırında olduklarını bilmelidir.
Morbid obezite dediğimiz, obeziteye bağlı hastalıkların ortaya çıktığı derece ise 35 ve üzerindeki vücut kitle indeksi değerlerini kapsıyor. Bu aşamadan sonra, uzun vadeli kilo kaybında tıbbi tedaviler genelde başarısız oluyor ve cerrahi seçenekler gündeme gelebiliyor.
Obezite hastalığı tedavisindeki süreçleri öncesi ve sonrası ile bize anlatabilir misiniz?
Obeziteden muzdarip bir hastada, öncelikle hastanın ağırlığına, hastanın yandaş hastalıklarına ve yeme alışkanlıklarına göre tedavi planı yapılıyor. Örneğin, sadece fazla kilo veya obezite sınırında olan, herhangi bir yandaş hastalığı olmayan hastalarda, öncelikle diyetisyen konsültasyonu, kişiye özel beslenme ve egzersiz planları, yeme bozukluğu mevcutsa psikolog desteği, davranışsal terapi, insülin direnci varsa bazen ilaç desteği ve son olarak da ameliyatsız bir obezite tedavi yöntemi olan endoskopik mide balonu önerilebiliyor. Bu yöntem hafif bir anestezi altında, ağız yoluyla mideye silikon bir balon yerleştirilmesi esasına dayanıyor ve 6 ay süreyle midede kalarak, daha az gıdayla doyma hissi yaratmayı hedefliyor.
Vücut kitle indeksi 40’ın üzerinde olan, veya 35 ve üzerinde olup, ciddi bir yandaş hastalığı olanlarda ise obezite cerrahisi gündeme geliyor.
Uyguladığınız teknikleri de örnek alacak olursak, obezite ameliyatlarındaki riskler nelerdir? Kelepçe kayması nedir?
Her ameliyatın belli oranlarda riskleri vardır. Sadece hastayı uyutmanız bile düşük de olsa risk içerirken, risksiz bir ameliyattan söz etmek ne doğru, ne de bilimseldir. Ancak, obezite ameliyatları ülkemizde zannedildiği gibi çok yüksek risk içeren ameliyatlar da değildir. Bilimsel çalışmalara göre, obezite cerrahisindeki risk oranları kapalı safra kesesi veya diz protezi ameliyatlarından çok da fazla değildir. Rakamlarla konuşmak gerekirse ikibinde birlerden bahsediyoruz. Burada önemli olan, komplikasyonla tıbbi hatanın karıştırılmamasıdır. Toplumumuzda en sık yapılan hata budur. Komplikasyon, o ameliyatı yapmakta ehil bir cerrah tarafından ve tüm bilimsel kurallara uygun olarak yapılsa da, bir ameliyattan sonra gelişebilecek sorunlardır. Örneğin, tüp mide ameliyatlarında, herşeyi mükemmel yapsanız da % 1-2 civarında bir kaçak riski vardır.
Kaçak demek, mideyi keserken kullandığımız stapler adı verilen çok ince titanyum zımba hattından karın içine sızıntı olmasıdır. Dünyanın en ileri merkezlerinde bile belli oranlarda kaçak görülürken, ülkemizde bazı merkez ya da kişilerce binlerce ameliyat yaptıkları ama hiç kaçakları olmadığı gibi iddialar bilimsellikten uzaktır.
Kaldı ki, önemli olan bir komplikasyonu farkedebilmek ve ona müdahale edebilecek yeterlilikte olmaktır. Kaçaklar olsun, diğer komplikasyonlar olsun, asıl atlandıkları veya görmezden gelindikleri zaman tehlikeli olmaktadır. Burada, obezite ve metabolizma cerrahisinin deneyimli ellerde ve bu işe özel tasarlanmış merkezlerde yapılmasının önemi gündeme gelmektedir. Çalışmalar, bu merkezlerde ve tecrübeli cerrahlarca yapılan ameliyatlarda komplikasyon oranlarının beşte bire kadar azaldığını göstermektedir.
Yeme isteğini azaltan, doyma hissini ise arttıran yöntem: Tüp Mide
Siz en çok hangi teknikleri kullanıyorsunuz?
Günümüzde en sık uyguladığımız ameliyat laparoskopik sleeve gastrektomi, ya da yaygın bilinen adıyla tüp mide ameliyatıdır. Bu ameliyatta karna sadece 4 adet, 0.5-1 cm delikten girilerek, midenin yaklaşık % 80-82’lik kısmı çıkarılmaktadır. Çıkarılan bölümden salgılanan ve Ghrelin adı verilen açlık hormonunun da eksilmesiyle, hem yeme isteği azalır, hem de hasta eskisinin onda biri gıdayla doyabilir hale gelir. Bunun dışında özellikle diyabet gibi metabolik problemleri olan hastalarda ve daha önce başarısız bir obezite girişimi geçirmiş olanlarda tercih ettiğimiz gastrik bypass ameliyatları da ikinci sırada tercih edilmektedir. Buradaki prensip, üstte küçük bir mide cebinin bırakılması, devamlılığın ince barsağın yaklaşık 2 m aşağısından bir barsak ansı ile ağızlaştırılarak sağlanmasıdır. Bu ameliyatlarda herhangi bir mide veya bağırsak bölümü çıkarılmaz. Bir de en üst grup ameliyatlar vardır ki, kontrolsüz diyabetik hastalara saklanırlar. Bunlar da duodenal switch, SADI-S, gastrik bipartitisyon gibi üst düzey ameliyatlardır. Çok ciddi hasta seçim kriterleriyle ve çok daha az sayıda uygulanırlar.
Ameliyatsız tekniklerinizi anlatabilir misiniz?
Günümüzde elimizdeki ameliyatsız tekniklerden en pratiği ve sık kullanılanı endoskopik mide balonudur. Bu yöntem hafif bir anestezi altında, ağız yoluyla mideye silikon bir balon yerleştirilmesi esasına dayanıyor ve 6 ay süreyle midede kalarak, daha az gıdayla doyma hissi yaratmayı hedefliyor. Kısıtlılığı, hasta uyumunun başarıyı çok etkilemesi ve geçici bir yöntem olmasıdır. Bir de, mideye içeriden dikiş koyarak hacmi daraltmamızı sağlayan POSE ve Apollo gibi teknikler vardır. Kişisel olarak ülkemizdeki ilk uygulayıcısı olduğumuz bu yöntemlerin yeri ameliyat adayı olmayanlarla sınırlıdır. Ve elbette çok iyi hasta seçimi ve hasta uyumu, başarı için olmazsa olmazlardandır.
Obezite ameliyatından sonra hasta hedeflediği kiloya ne zaman erişir?
Obezite cerrahisinden sonra genelde ilk aylarda çok büyük kilolar kaybedilir. Elbette hastanın başlangıç kilosuyla da orantılı olmak üzere, genelde fazla kilonun tamama yakını 6-8 ay içerisinde verilir. İyileşme süreci ise laparoskopik ameliyatlarda son derece hızlıdır.
Obeziteye bağlı yan hastalıklar nelerdir? Örneğin(Obezite meme kanseri riskini arttırması gibi)
Obezite vücudun hemen hemen tüm organ ve sistemlerini kötü etkiler. Gerek psikososyal, gerekse bedensel sağlığı ciddi şekilde bozar. Yeme bozuklukları, bozulmuş benlik aldığı, özgüven eksikliği, depresyon, kafa içi basıncında artma, egzersize dayanıksızlık, tıkayıcı uyku apnesi, astım, tansiyon yükseliği, kan yağlarında bozukluk, pıhtılaşma bozuklukları, kan damarlarının duvarlarında bozulma, safra kesesi taşları, reflü, alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması, böbrek fonksiyon bozuklukları, insülin direnci, kan şekerinde yükselme, Tip 2 diyabet, erken ergenlik, adet düzensizlikleri, polikistik over sendromu, eklem ağrıları, meme, kolon ve prostat kanseri oranlarında artış obeziteyle ilgisi belirlenmiş ciddi sağlık problemlerindendir.
Hasta takibinin en önemli olduğu konulardan biri obezite. Hasta takibini nasıl yapıyorsunuz?
Ameliyattan sonra hastalarımızı 2. veya 3. gün taburcu ediyoruz. 1 hafta kadar sonra ilk kontrollerini gerçekleştiriyoruz. Bundan sonra 1-3-6-12. aylarda biokimya tetkikleri ile beslenme durumlarını, vitamin mineral eksikliklerini takip ediyoruz, varsa ona yönelik tedaviler ekliyoruz. Sadece ofis ortamında değil, telefon ve internet üzerinde de 7/24 takip hizmeti sunuyoruz.
Obezite sağlıksal açıdan sorun teşkil ettiği gibi aynı zamanda psikolojik açıdan da bir sorun teşkil ediyor.Siz ameliyat öncesi veya sonrası hastalarınıza psikolojik destek veriyor musunuz?
Her obezite hastasında az ya da çok psikolojik bir sorun ve temel olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle tüm hastalarımıza ameliyat öncesi psikolojik değerlendirme, ameliyat sonrası da düzenli psikoterapi öneriyor ve bu hizmeti sunuyoruz.
Zengin ülkelerde obezite azalırken, yoksullar arasında artıyor
Obezite sadece gelişmiş ülkelerin değil aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerinde bir sorunu. Sizce bunun temel nedeni nedir?
Son yıllarda obezitenin bu kadar ciddi patlama göstermesinin nedenleri, ucuz ve kalitesiz gıdaya erişimin kolaylaşması, gıdaların giderek daha fazla işlem görmüş, yani rafine hale gelmesi, moderniteyle birlikte insanın hareket alanının daralması ve egzersizin neredeyse birkaç adımdan ibaret kalması olarak sayılabilir.
Elbette değiştirilebilecek bu gibi faktörlerin yanında, genetik ve diğer etkenler de mevcut. Gelişmekte olan ülkelerdeki en büyük sorun, kültür emperyalizminin bir yansıması olarak fast-food kültürünün giderek yayılması ve kalitesiz, ucuz gıdaya kolayca ulaşım. Zengin ülkelerde ve üst sosyokültürel tabakada obezite azalırken, yoksullar arasında giderek artmasının nedeni bu.
Obezite hakkında sık karşılaşılan 5 yalan nedir?
1- Su içsem yarıyor
2- Ben de herkes kadar yiyorum, onlar almıyor ben kilo alıyorum.
3- Aslında kilolu değilim, kemiklerim iri
4- Ben istesem kilo veririm, ama böyle daha güzelim
5- Pazartesi kesin diyete başlıyorum