SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Nereden çıktı bu değişik ev? Bir gecede yok oldu, bahçedeki 20 kişiyle fikri doğdu

Tavalarla yapılmış rüzgar gülleri, eski ayakkabılardan dönüştürülmüş rengarenk saksılar ve kapıdan içeri adım atan herkese içtenlikle 'hoş geldin' diyen sıcacık bir bahçe… Gülsün-Ali Pilavcı çifti, bu huzur dolu yaşamı kolay elde etmedi. 1999 Marmara Depremi’nde yaşadıkları ev ağır hasar aldı, kendilerini enkazdan son anda dışarı atabildiler. O gece, komşularından 8’ini kaybettiler. Yine de yıkılmadılar. İşte kendilerine yepyeni bir yaşam kuran ailenin hayran bırakan hikâyesi.

|

Gonca Kocabaş / Milliyet.com.tr - Gülsün-Ali Pilavcı ve oğulları, 1999 Gölcük Depremi'ni en ağır şekilde yaşamış ailelerden. Evlerini, yaşanmışlıklarını, dostlarını o gece yitirdiler. Ancak yılmadan yola devam ettiler. Yeni bir arazide evlerini yeniden kurup ailelerini bir araya getirdiler. Hatta bu sefer, Türkiye'nin her yerinden gelen misafirleriyle evlerinde gitgide daha kalabalıklaştılar.

Gülsün Pilavcı (57),  Kocaeli-Karamürsel doğumlu ve öğretmen okulu mezunu. Kısa bir dönem öğretmenlik yapan Gülsün, çeşitli işlerde çalıştı ama son 10 yıldır hobi terziliği yapıyor. Sadece hafta sonları, evlerinin alt katında, gelen misafirlerini özenle hazırlanan kahvaltı sofralarında ağırlayan Gülsün, "Kahvaltıyı peynirle değil, dostla yaparsın. Biz hayatımızı, yeşilimizi, bahçemizi paylaşmak istedik. Bir gün bir baktık bahçemizde tanımadığımız 20 kişi var. Bu iş böyle olmayacak deyip hobi amaçlı, haftanın 2 günü misafirlerimizi kahvaltıda ağırlamaya karar verdik" ifadelerine yer verdi.

'SEVDİKLERİNİZ YOKSA DÜNYA ÇOK DAR BİR YER'

Gülsün Pilavcı, yaşadıkları depremi, "1999 Depremi'nde hemen denizin kıyısında bir evde oturuyorduk. Çok seviyorduk bulunduğumuz yeri. Komşularımız çok iyiydi. Oğlum çok özgürdü. Depremin olduğu gün erken kalkmıştım. Bütün evi temizlemiştim. Çok yorucu bir gün geçirmiştim. Yorgunluktan uyuyamadım ve depreme uyanık yakalandım. Ertesi gün ev, eşyalar gitti ama hiç önemi yoktu. Tek aradığımız sevdiklerimizdi. Eşyaya yüklediğimiz gereksiz önemi hayatı yaşadıkça fark ettim. Sevdikleriniz yoksa dünya çok dar bir yerdi diye anlattı.

Depremin ilk zamanlarının çok kötü olduğunu, ne yapacaklarını, nereye yöneleceklerini bilemediklerini dile getiren aile, “Sonra fikirler gelişti. Olduğu arsaya ev yapma fikri geldi. Hem çok şaşkındık hem de hiç tecrübemiz yoktu. İlk önce oturup kendimiz bir ev çizdik. Sonra mimarlarla konuşup şekillendirdik her şeyi. Her şeyi hesaplı planlı kararla yaptık. Yılmadık, oğlumuz güvende ve yine özgür olsun istedik” dedi. 

'BURASI EV Mİ OTEL Mİ DİYE SORAN ÇOK OLDU'

Evlerini her görenin 'Ne değişik ev?' dediğini söyleyen Gülsün, “Sürekli bahçemize gelip 'Burası otel mi, kafeterya mı?' diye soruyorlardı. Hep birilerini bahçemizde misafir ediyorduk. Her gelen başkasını yolluyordu. Kalabalık artmaya başladı. Ben bu arada tasarım kıyafetler, yastıklar, örtüler, çantalar dikiyordum. Anlaşmış olduğum mağazalar vardı. Onlara dikip yolluyordum. Daha sonra gelenler burası ne güzel, kafe, olur fikirlerine sıcak bakmaya başladık. Yalnız teyze evi gibi olmasın, ticarethane gibi olmasın istedik. Atölye de buna dahil olsun istedik. Atölyeli ev kafe oldu” diyerek şunları söyledi:

“Hayatımızı paylaşmak, gelenlere geçmişle bağ kuran hissi yaratmak, samimiyet hissettirmek hoşumuza gidiyor. Her gelen giderken 'Biz de sizi bize bekleriz' diyor. Bu müthiş sevgi dolu bir durum. Eskiden tanıyor ama uzun zamandır görmediği bir yakınının evine gelmiş gibi hissediyor bir çoğu. Tekrar tekrar geliyorlar ve gelirken mutlaka o akraba ziyareti gibi elleri dolu geliyorlar. Bize de bekleriz diyorlar. 'Bi' Değişik Evi' açtığımızda sadece hafta sonu çalışan bir yer olduğumuzu kabullendirmek zor oldu. Hafta içi çıkıp gelenler küstü ama biz kararımızı bozmadık. Çok sevdiğiniz bir evi, yuvayı istem dışı kaybedip tekrar bir yuva kurmak ruhen ve madden çok yorucu. Ben de bunu yenmek için eğlenceli bir ev yapmak istedim. Tavadan rüzgar gülü, ayakkabılardan saksı yaptım. Değişik olsun istedim."

 'GELENLERE AĞAÇLARA DOKUNUN, TOPRAĞA BASIN DİYORUZ'

"Ben atalarından zorluklar yaşamış genleri taşıyorum" diyen Gülsün, “Büyük dedemler Rus savaşında Bosna’dan göçmüşler. Sonra binbir zorlukla yerleşmişler ve büyük dedem Çanakkale’de esir düşmüş, dedem babasız büyümüş. Annem annesiz büyümüş, babam annesiz babasız büyümüş. Hayat hiç tozpembe değildi. Hayal kurabilmek için işlerin gitmesi gerekiyordu. Hayaller hep var, her durumda var. Asla vazgeçmek yok, gerçekleşirse ne alâ, gerçekleşmezse yine yine hayal kur. Başarana kadar” ifadelerine yer verdi.

Genellikle herkesin çok özendiğini ve bizim de böyle hayalimiz var dediklerini dile getiren Gülsün, “İlginç ve mutlu edici buluyorlar. Bazıları ise 'Ben evime asla ayakkabıyla bastırmam' diyor. Ben de 'Sen bilirsin' diyorum. Doğayla iç içe olmak çok özel bir durum. Gelenlere lütfen ağaçlara dokunun, toprağa basın, kuşlara ses verin diyorum. Çiçeklerimin dallarından veriyorum, bazılarına ekip çoğaltsınlar diyorum” diye konuştu.  6 yaşındaki bir çocuğun kendilerine, "Hayatımda en mutlu olduğum yer burası” dediğini ileten çift sözlerini, “5-6 yıllık bir hayatta yer kaplamak çok özeldi bizim için. Çocuklar çok teşekkür ediyorlar. Bazen anneleri 'Biraz daha oyalar mısınız, biraz daha kalalım' diyor bize. İnsan nasıl anlatır bu duyguları, çok güzel ve özel” diyerek noktaladı.

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.