Neden ünlü olmak istiyoruz?
Charles Dickens, William Faulkner, Ernest Hemingway, Virginia Woolf, Sylvia Plath, Edgar Allen Poe... Bu isimlerin ortak özelliği hayatla ilişkilerini kesen rahatsızlıkların onları aynı zamanda dünyanın en başarılı yazarları yapmaları.
Manik depresyon rahatsızlıkları nedeniyle depresyon dönemlerinde altından kalkamadıkları birçok zorlukla karşı karşıya kalan sanatçılar, şöhretlerini hastalıklarının manik evresinde ortaya koydukları başyapıtlarına borçlu.
Nöropsikiyatri Hastanesi psikiyatristlerinden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, manik depresif hastalığının beynin kimyasıyla ilgili olduğunu belirtti. Kişinin bu dönemde çok yaratıcı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tarhan, "Manik depresif kişilerin beyni farklı çalışır. Böyle kişiler manik uçta kimsenin kavrayamadığını alır, göremediğini görür, gerçekten olağanüstü işler çıkarırlar" dedi. Ancak bu dönem geçtikten sonra kişide depresif durumlar yaşandığını ifade eden Prof. Dr. Tarhan, bu dönemin kişide intihara varan eylemlerle sonuçlanabileceğini vurguladı. Tarhan, kişinin bu tür hastalıklara genetik yatkınlığının olmasının intihar girişiminde belirleyici olduğuna dikkati çekti.
Birçok sanatçıda manik depresif duygudurum bozukluğu olduğunun bilindiğini anlatan Prof. Dr. Tarhan, beynin o dönemde yaşanan kimyasal uyarılma nedeniyle kendi kendini dopinglediğini ve bu nedenle kişinin çok sıra dışı şeyler yapabildiğini kaydetti. Bu rahatsızlığın sadece psikoterapiyle düzelecek bir şey olmadığının altını çizen Prof. Dr. Tarhan, "Bu, kesinlikle ilaç gereken bir durum. Böyle bir durumda kişinin muhakkak hem uzman yardımı, hem de ilaç alması lazım" diye konuştu.
Bu rahatsızlığı yaşayan kişilerin ilaç kullanmaları durumunda da yaratıcılıklarının azalacağına işaret eden Prof. Dr. Tarhan, "Onun için bu kişiler yaratıcılık dönemi bittiği zaman vakit kaybetmeden yakınları tarafından ilaca başlatılmalı" dedi.
"ENTEL BUNALIMI"
Sanatçıların daha çok benmerkezci yapıya sahip olduklarını söyleyen Prof. Dr. Tarhan, "Bu kişiler, kişisel ego ideallerine sahiptir. Yani toplumsal faydadan çok bireysel çıkarları ön planda tutar ve kişisel egolarını tatmin edemedikleri zaman kendilerini kötü hissederler" ifadelerini kullandı.
Bazı kişilerin de zaman zaman psikolojide "entel bunalımı" olarak adlandırılan rahatsızlıklara kapıldığını anlatan Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti:
"Entel bunalımı mutluluk hormonu denilen serotoninin az salgılanması sonucu ortaya çıkar. Bu kişiler her şeyi entelektüelize ettiği için kontrolü kaybettikleri zaman bunalıma girer ve depresyonun derinliklerinde boğulmamak için konferanslar verir, şiirler, yazılar yazar. Kişilerin bu dönemde yaşadıkları iç çatışmaların sonucunda ilginç yapıtlar da ortaya çıkar. J.J. Rousso’nun ’İtiraflar’ı buna güzel bir örnektir.
Bunalımdaki entelektüeller, depresyonla mücadelede egolarını parlatarak yol alır. Karşı tarafta hayret duygusu uyanması, ünlü kişileri etkilediklerini görmeleri onların psikolojik gıdalarıdır. En büyük tutkuları en akıllı, en yetenekli, en iyi olduklarına inanmalarıdır. Bu rahatsızlığı yaşayan kişiler depresyonu örtülü yaşarlar."
"ÜNLÜ OLMA İSTEĞİ"NİN NEDENİ NARSİSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞU
Medyada görünür olma ya da "ünlü olma" gayretinin ise "narsisistik kişilik bozukluğu"ndan kaynaklandığını belirten Prof. Dr. Tarhan, bu tür kişiliğin ana temasının büyüklük duygusu, başkalarını anlayamama, başkalarının değerlendirmelerine aşırı duyarlı olma, sıradan olma korkusu nedeniyle hep sıra dışı olmaya çalışma, farklı şeyler yapma, parmakla gösterilir olmayı sağlama çabası olduğunu dile getirdi.
Narsisistik eğilimler gösteren insanların takdir ve övgüyle beslenen bir kişiliğe sahip olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Tarhan, tarihte Hitler’den Napolyon’a, Oscar Wilde’den Necip Fazıl’a birçok ünlünün bu hastalığa sahip olduğunu anımsattı.
Prof. Dr. Tarhan, "Kendini özel ve önemli görme, takdir, övgü, onayla psikolojik beslenmesini sağlayan kişiler bazı psikiyatrik rahatsızlıklara daha yatkın oluyorlar" dedi.
Bu kişilikteki insanların sıradan olma korkusunun, genetik yatkınlık olduğu takdirde, kişide şizofreni, manik, bipolar bozukluk durumları riskini artırdığını söyleyen Nevzat Tarhan, risk olduğunun fark edilmesi durumunda muhakkak bir profesyonel yardım alınması gerektiğinin altını çizdi. Prof. Dr. Tarhan, "Yoksa bu kişiler, verdikleri yanlış kararlar sonucu, yaptıkları bir hareketle bütün karizmalarını kaybederler" diye konuştu.
Bu rahatsızlığı yaşayan kişilerin, kendilerini eğitmek adına bir duygusal zeka programına katılmalarının hem başarılarının kalıcı olması noktasında yarar sağladığını, hem de bu kişilerin kendilerine zarar vermekten kaçınmasına katkıda bulunacağını anlatan Prof. Dr. Tarhan, şunları söyledi:
"Bu kişilerin duygusal zeka eğitimi almalarının psikiyatrik yardım almalarından daha koruyucu etkisi var. ’10 Adımda Duygusal Zeka’ adı verilen eğitimler var. Bu eğitimlerde kişilere kendini tanıması, öz denetim, kendi yaşamını sosyal yapıdan kopmadan devam ettirmesi, diğer insanlarla sağlıklı bir ilişkiyi nasıl kuracağı tarzında duygusal zeka uygulamaları veriliyor. Böylece bu kişilerin riskli eğilimleri ortadan kalkıyor ve hatta bu eğitimler sayesinde bu kişiler idealist hale geliyorlar.
Çeşitli ego idealleri, durumları güçlü bir alan oluşturuyor. Yani kaybettikleri zaman yaşama sebepleri ortadan kalkmış gibi hissedebilirler ama bütün popüler olanlar için bunu söylemek yanlış olur. Kişinin bunun bir hastalık olduğunu bilmesi ve önlem alması lazım. Aksi takdirde ruh sağlığı gittikçe bozulur, yalnızlaşırlar ve uzun vadede mutsuz olurlar. Mutlaka uzman yardımı alması gerekir."