Müdürlükten 'şifalı' terliğe! İbn-i Sina'da gördü: Kanamayı durduruyor, yanığın ateşini alıyor
8 yıl boyunca özel sektörde yöneticilik yapan Hilal Cemre Gökçe, 2 sene önce hayatını değiştiren bir karar vererek girişimci oldu. Mineral taşları kullanarak terlik tasarlayan ve ihracata başlayan genç kadın, "İbn-i Sina’nın eserlerinde taşlarla tedaviye yer verdiğini gördüm" diyerek çıktığı yolcuğunu Milliyet.com.tr'ye anlattı.
Gonca Kocabaş / Milliyet.com.tr - Aslen Kahramanmaraşlı olan Hilal Cemre Gökçe, babasının memur olarak atandığı ve annesinin memleketi olan Kayseri'de doğup büyüdü. Marmara Üniversitesi Dış Ticaret mezunu olan Hilal, özel sektörde yaklaşık 8 yıl yönetici olarak çalıştı. Genç yaşlardan itibaren araştırmacı ve girişimci bir ruha sahip olan genç kadın, 2 yıldır kendi işini yapıyor. Şifalı taşlar olarak bilinen, bilimsel adıyla mineral taşların yakın çevresi ve kendisi üzerindeki olumlu etkilerini gözlemledikten sonra, hangi özelliklerinden dolayı faydalı olduklarını merak edip araştırmaya başladı. İlk öğrendiği bilgilerden biri, taşların deri gözeneklerinden emilim yoluyla vücuttaki mineralleri dengelemeye yardımcı olduğu yönündeydi. Şifalı taşların renk ve sertlik gibi özelliklerinin, içerdikleri mineral yoğunluğuna göre farklılık gösterdiğini keşfetti. Ayrıca tarih boyunca çeşitli medeniyetlerde birçok mineral taşın şifa amaçlı kullanıldığını öğrendi.
'KANAMAYI DURDURUYOR, YANIĞIN ATEŞİNİ ALIYOR'
İbn-i Sina’nın eserlerinde taşlarla tedaviye yer verdiğini gören Hilal Cemre, "Kadim bilgi olarak nitelendirdiğimiz bu bilgilerden biri, akik taşının kanamayı hızlı bir şekilde durdurması ya da yanık üzerine konulduğunda ateşi alarak hızlı iyileşme sağlamasıydı. Bunu deneyimledim ve doğruluğunu gördüm. Ayrıca kuvars kristaline basma ve çekme kuvveti uygulandığında piezoelektrik akım ürettiği ve bu akımın modern tıpta birçok tedavi yönteminde kullanıldığı bilgisini öğrendim. Örneğin, fizik tedavide vücuda verilen elektrik piezoelektrik olabilir. Kristal kuvars taşının bu özelliğinden dolayı birçok tıbbi cihazda kullanıldığını gördüm" dedi.
"Tüm bu bilgiler ve kristal kuvarsın (ametist, sitrin, pembe kuvars, akik gibi) radyasyonu emme özelliğinin bilimsel bir gerçek olması, şu anda sadece ayakkabı sektöründe yenilikçi bir çalışma gibi görünen mineral taş tabanlıklarımızın, yakın gelecekte kullanıcıya sağladığı faydalar gözlemlendikten sonra farklı bir boyuta evrileceğini öngörüyorum. Bu inancımdan dolayı, mineral taşları refleksoloji noktalarına uygun niteliklere göre yerleştirerek ayak tabanına birebir temas sağlayan tabanlıklar ürettim ve bunun için patent başvurusu yaptım." - Hilal Cemre Gökçe
'ÖĞRENDİĞİM BU BİLGİ BENİ TEŞVİK ETTİ'
Alternatif tedavi yöntemlerinin (refleksoloji, litoterapi, hacamat, kupa, sülük vb.) hepsine ilgisi olduğunu dile getiren Hilal Cemre, “Son yıllarda dünyada popüler olan biyorezonans gibi, taşların da titreşim ve frekansa sahip olduğu ve insan titreşimini değiştirebildiği bilgisiyle karşılaştım. Bu da bana biyorezonansı hatırlattı. Tüm bu bilgileri harmanlayarak kullanıcıya maksimum fayda sağlayacak mineral taşlı refleksoloji tabanlıklarımızı tasarladım. Bunun yanı sıra Çin’de akupunktur iğnelerinin eskiden şifalı taşlardan yapıldığı bilgisi de beni teşvik etti” diye konuştu.
Mineral taşlı ürünlerinin proje aşamasından itibaren büyük bir ilgi ve heyecanla karşılandığına dikkat çeken Hilal Cemre, “Projeyi ilk paylaştığım kişiler hemen yapmam konusunda beni teşvik ettiler, yaptıktan sonra ilk kullanıcılar oldular. Hatta kullanıcı üzerindeki etkilerini gözlemlediğim kalabalık bir ekibin parçası oldular diyebilirim. Hepsinden farklı birçok olumlu geri dönüş aldım" ifadelerini kullandı.
'ÜRÜNLERİMİZ MALİYETİ DÜŞÜK ÜRÜNLER DEĞİL'
Ürünlerinde orijinal dana derisi kullandığını ve tabanlıklarının antibakteriyel EVA tabanlardan oluştuğunu belirten Hilal Cemre, kaliteli işçiliğe önem verdiklerini ve takı sektöründe kullanılan kalitede mineral taşlar tercih ettiklerini söyledi. "Bu sebeplerden dolayı ürünlerimiz maliyeti düşük ürünler değil. Ancak her kesimin ulaşabileceği ürün çeşitliliğine sahip olmayı hedefliyorum ve çalışmalarımız devam ediyor" diyen girişimci kadın şunları söyledi:
"Ürünlerin tasarımından kullanılan derinin rengine, tabanlığın şekline ve renklerine kadar her aşamayla bizzat ilgileniyorum. Özellikle mineral taş seçimine kendim karar veriyorum. Deri terlik ve ayakkabı üretimi emek yoğun bir iş. Bu sektöre işveren gözlemci olarak girdim, aslında uzman değildim. Ancak her aşamasında ustaların adeta sanat icra ettiğini fark ettim. Mineral taşları tabanlıklara yerleştiren bir kadın ekibim var."
'SÜNGERİN SUYU EMMESİ GİBİ PARAYI EMİYOR'
Ayakkabı imalat sektörünün erkek egemen bir sektör olduğuna değinen Hilal Cemre, “'Kadın imalatçı görmedim' diyebilirim. Kadınlar tasarımda ya da mağaza satışında var ama imalat sektörüne giren kadın hikayeleri çok az. Fazlasıyla garipsediğim bir durum bu, çünkü ayakkabıcılık sektörü aslında kadınların çokça istihdam edilebileceği bir sektör. Basit bir örnek vermem gerekirse ayakkabı ve terliklerin saya dikimi kadınların çok kolay öğrenip icra edeceği bir alan. Saya makinaları küçük, kullanımı kolay evlerdeki dikiş makinaları gibi. Kadın sayacı görmedim diyebilirim. Erkek egemen olan bir sektörde kadın girişimci olmanın yalnızlık hissi ya da caydırıcı söylemlere çok maruz kalma gibi olumsuzlukların olmasının yanında, bana destek olan insan sayısının çok olması yönünde avantajını da yaşadım diyebilirim” ifadelerine yer verdi.
Ayakkabıcılığın süngerin suyu emmesi gibi parayı emdiğini dile getiren Hilal Cemre, “Ar-Ge aşamasında sürekli yeni modeller deniyorsun, kalıp yaptırıyorsun ve her model için yeni kalıp lazım. Yeniden yapılanma süreci gibi her model çalışması yüksek maliyetli olan bir sektör açıkçası. Sınırlı bir sermayeyle yola çıktım. Tabii ki destek olmak isteyen dostlarım, yakınlarım oldu. Hatta çok fazla ortaklık teklifi aldım. Belki biriyle ortak olsam daha hızlı yol alabilirdim ya da tam aksine bu noktada olamazdım. Çünkü 'Stonyx' markasının sadece fikri değil isminden, logosuna ve sloganına (ayaktan başa sağlık) kadar kendim karar verdim. Çok içime sindi. Sağ olsun İstanbul Ayakkabıcılar Odası Başkanı Sayın Mehmet Karaman'ın desteğiyle ve Şaban İnan’ın davetiyle sahibi olduğu Beyoğlu Kundura Fabrikası bana çalışmalarım için kapılarını açtı. Ar-Ge çalışmalarımı çalışanların güleryüzüyle fabrika bünyesinde devam ettirdim. Dolayısıyla bu beni yüksek maliyetlerden kurtardı” açıklamasında bulundu.
'İSMİYLE ÖZDEŞLEŞEN BİR DÜNYA MARKASI OLACAĞINA İNANIYORUM'
"Markamızın yeni kreasyon ürünlerinde ayakkabı ve bot çalışmaları devam ediyor" diyen Hilal Cemre, "Markanın kendine özel bir terlik tasarımına sahip olması gerektiğini fark ettik ve çalışmalarımız hızla devam ediyor. Bundan sonra farklı alanlarda inovasyon çalışmaları yapan bir marka olarak ilerleyeceğiz. İsmiyle özdeşleşen bir dünya markası olacağına inanıyorum. Hayatın getirdiklerine göre farklı stratejiler geliştirmek zorundayız" diyerek sözlerini noktaladı.