Metabolik sendrom nedir?
Son yıllarda metabolik sendrom hastalığında ciddi oranda bir artış yaşanıyor. Özellikle bu sendroma neden olan obezite ve beraberinde gelişen insülin direnci ve tip 2 diyabet de birçok hastalığa davetiye çıkarıyor. Dahiliye Uzmanı Uzm. Dr. Salim Bereket, metabolik sendromun yol açtığı rahatsızlıkları ve metabolik sendromdan korunma yöntemlerini anlatıyor.
Metabolik sendrom yaşla birlikte doğru orantılı ilerliyor. Sağlıklı bireylere oranla metabolik sendrom hastalarında kalp ve damar hastalıkları 2-4 kat, diyabet ise 4-6 kat daha fazla görülüyor. Dahiliye Uzmanı Uzm. Dr. Salim Bereket, metabolik sendromun yol açtığı rahatsızlıkları ve metabolik sendromdan korunma yöntemlerini anlatıyor.
Metabolik sendrom; kalp-damar hastalıkları ve diyabete neden olan obezite, hipertansiyon, kandaki yağ oranın yükselmesi, gizli şeker problemleri veya insülin direnci gibi bütün risk faktörlerinin bir arada bulunduğu ciddi bir sağlık problemidir.
En önemli neden obezite
Modern çağın en yaygın hastalıklarından biri olan metabolik sendromun en önemli nedeni obezitedir. Yüksek kalorili ve düzensiz beslenme, hareketsiz bir yaşam biçimi obeziteye sebep olabilir. Obezite ile birlikte gelişen insülin direnci ve tip 2 diyabet de birçok hastalığa zemin hazırlayabilir. Ayrıca yoğun stres, masa başı çalışma, genetik faktörler, yaşın ilerlemesi, menopoz sonrası gelişen hormonal değişiklikler de obeziteye bağlı gelişen metabolik sendroma neden olan diğer etmenlerdir.
Kadınlarda kısırlık, erkeklerde prostat büyümesi görülebilir
Metabolik sendrom olan hastalarda bel çevresine genişleme, yüksek tansiyon, kolesterolde artış, kanda ürik asit yükselmesi ve karaciğerde yağlanma olabilir. Metabolik sendrom tanısının belirlenebilmesi için bu belirtilerden en az 2 tanesinin birlikte görülmesi gerekir. Bunların yanı sıra kadınlarda kısırlık, adet düzensizliği, tüylenme, polikistik over sendromu (yumurtalıklarda irileşme ve küçük kistler oluşması) ve erkeklerde prostat büyümesi de sıklıkla görülür. Metabolik sendrom tedavi edilmediği takdirde ölümlere de yol açabilir. Ancak obezitenin beraberinde getirdiği birçok hastalık erken tanı konulduğunda tedavi edilebilir.
Metabolik sendromlularda kalp krizi ve felç riski daha fazla
Yapılan araştırmalar dünyadaki yetişkin insanların dörtte birinde metabolik sendrom olduğunu belirtiyor. Bu hastalığı yaşayan kişilerde erken ölümler 2 kat, kalp krizi ve felçler ise 4 kat daha fazla görülüyor. Metabolik sendromun görülme sıklığı yaşın ilerlemesi ve vücut ağırlığında artış ile doğru orantılı olsa da, bu durum toplumlara göre de değişkenlik gösterebiliyor. Ülkemizde ise 20 yaş ve üzerindeki yetişkinlerde metabolik sendrom görülme oranı yüzde 35’dir. Ayrıca metabolik sendrom erkeklere nazaran kadınlarda daha fazla rastlanıyor.
Sağlıklı bir yaşam şekli şart
Metabolik sendrom tedavisinde temel yaklaşım hastalıkta var olan tüm riskleri ayrı ayrı tedavi etmektir. Ancak tüm bu farklı risklerin ortak nedeni obezite ve obeziteye bağlı gelişen insülin direnci olduğundan öncelikle obezitenin engellenmesi gerekir. Tedavi sürecinde insülin direncine sebep olan durumların kontrol altına alınması, sağlıklı bir yaşam şeklinin benimsenmesi, dengeli beslenilmesi, düzenli egzersiz yapılması ve uzman hekimin tavsiyelerine uyulması şarttır. Özellikle rutin olarak yapılan sportif aktiviteler var olan insülin direncini düzelterek yağ, şeker ve kan basıncının kontrolünü sağlar. Böylece kardiyovasküler (kalp ve kan damarları) fonksiyonlar da düzelmiş olur.
Metabolik sendromdan korunmak mümkün
Metabolik sendrom hastalığı gittikçe artan ciddi bir sağlık problemi olduğundan çok dikkat edilmelidir. Metabolik sendromdan korunabilmek ve kandaki insülin seviyesini azaltabilmek için şerbetli tatlılar, beyaz ekmek, patates ve kek gibi şeker oranı yüksek besinler tüketilmemelidir. Ayrıca unlu yiyecekler, yağ oranı yüksek süt ürünleri (süt, peynir, yoğurt gibi) ve kızartılmış besinlerden de uzak durulmalıdır.
Besinler pişirilirken bitkisel yağlar tercih edilmeli ve aşırı tuz tüketiminden de kaçınılmalıdır
Bunların yerine beyaz et, yağsız ya da yarım yağlı süt ürünleri, tam tahıllı ekmek, kuru baklagiller, lif yönünden zengin sebzeler ve taze meyve gibi yiyecekler tüketilmelidir. Gün içerisinde alınan sıvının miktarına ve türüne de dikkat edilmelidir. Asitli ve gazlı içecekler yerine bolca su içilmelidir. Bitki çayları da bu süreçte oldukça fayda sağlayabilir. Ancak hastalar uzman bir hekim kontrolünde kendilerine uygun olan bitkisel ürünleri tüketmelidir.