SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Kutsal Ayateklâ

Kutsal Ayateklâ

|


Azize Ayateklâ adına yapılan dünyadaki ilk kilisede her yıl 23 Eylül’de Katolikler, ertesi gün de İstanbul Rum Fener Patriği önderliğinde Ortodokslar ayin yapıyor


       Kültür gezimizin son durakları Silifke, Ayateklâ, Boğsak ve Afrodisias...
       Doğu Akdeniz’in en etkileyici ören yeri Uzuncaburç turumuzu tamamladıktan sonra Kilikya’nın kalbi Silifke’ye geliyoruz. Göksu ırmağının kenarına kurulu olan Silifke gerek tarih, gerek doğal zenginliğiyle bölgenin ilk yerleşim yeri. Önce Hititler, M. Ö. 3. yüzyılda da Suriye Kralı Seleukos tarafından yeniden inşa edilen Silifke’de ortaçağ yapısı, 23 burçlu kaleye tırmanıyoruz.
       Antik temeller üzerine inşa edilen; Bizanslılar, Rodos Şövalyeleri ve Türkler tarafından kullanılan kale, şehrin en görkemli tepesinde. Silifke’yi kuş bakışı gören kalenin dış duvarları halen restorasyonda ama galeriler, su sarnıçları, depoların olduğu iç kısım savaş alanı sanki. Öylesine virane ki, sağlam kalan burçlardan birine ulaşıp, fotoğraf bile çekemiyoruz. Ancak kalenin dışından çevre gözlemlenebiliyor. Manzara çok görkemli. Bir tarafta şehri bir baştan bir başa kucaklayan Göksu ırmağı; durgun akan yeşil renkli suyun üstünde de inci gerdanlık gibi üç köprü... Roma döneminden kalan Calycadnus köprüsü ise en güzeli. Ama 1950’ye kadar varlığını koruyan, köprüye bağlı su değirmeni nedense yıktırılmış!.

       Jüpiter Tapınağı
       Kalenin eteklerinde de, şehrin su ihtiyacını karşılayan 50 metre uzunluğunda, 23 metre yüksekliğinde dev su deposu... Bizans döneminden kalan “Tekir Ambarı" eski bir mağaranın olduğu boşluğa yapılmış. Dört yanı kemerli, üstü açık sarnıç, Tekkadın’ın hakim olduğu Bahçederesi vadisinden gelen suyla besleniyormuş.
       Hemen arkasında Selacuia’da sağlam kalan üç tapınaktan biri, tek sütunlu, Jüpiter Tapınağı. Tek sıra sütun planlı tapınak bir podyumun üzerinde yükselmiş. M. Ö. 2. yüzyılda yapılan tapınak 5. yüzyılda kiliseye çevrilmiş. Kaleden şehrin içine girip Tekir Ambarı’nın arka kısımlarına geliyoruz. Bir zamanlar burada tiyatro olduğu söyleniyor. Sadece sahneye çıkış bölümünün kaldığı kısımda yapılaşma felaket, çevresi çöplük haline gelmiş. Tiyatro da yooook!..
       Merkezden Konya asfaltına çıkıp, bir kilometre uzaklıktaki Ayateklâ’ya doğru gidiyoruz. Kemerli tarihi yapıların olduğu yol öylesine dar ki, karşıdan biri geldiği zaman geri geri gitmek zorundayız. Nihayet Ayateklâ kaybolduktan sonra yapılan kilisenin bulunduğu alandayız. Meydanda, sadece mihrap kısmı kalan bir kilise var; tam karşısında su sarnıcı (eskiden manastır olarak kullanılmış)... Ören yerinin bekçisi Mehmet Şirin’le birlikte Ayateklâ’nın yaşadığı mağaraya geldiğimiz zaman önce demir kapının kilidi açılıyor, sonra taş merdivenlerden aşağıya iniyoruz. Hıristiyanlık dini serbest olduktan sonra kiliseye çevrilen yapının içinde mezar, inziva odası, tünel var. Bizans döneminde havalandırma deliği yapılan kilisenin içindeki vaftiz çukurunda bulunan haç işareti, hayal meyal seçiliyor. Kıbrıs Rum bölgesindeki bir kiliseden gönderilen Ayateklâ resmi ise mağaranın mihrap kısmına yerleştirilmiş.

       Azize Ayateklâ
       Gelelim Ayateklâ’nın kim olduğuna:
       İsa’nın 12 havarisinden biri olan St. Paul, Isparta Yalvaç’tan kovulunca Konya’ya gelir. Onesiphoros adındaki bir kişi onu evinde konuk ederken, St. Paul de Hıristiyanlığı yaymak için çevresindeki insanlara vaazlar verir. Komşu evde oturan Teklâ bu konuşmalardan çok etkilenince, nişanlısından bile ayrılmış. Annesi ve nişanlısı şikayet edince St. Paul, Konya valisi Cestilius tarafından zindana atılır. Havarinin konuşmasından etkilenen Teklâ, gümüş bir ayna hediye edip, zindan bekçisini kandırınca yüzünü bile görmediği St. Paul’un yanına ulaşır. Önünde diz çöküp, öğütlerini dinler. Olay duyulunca St. Paul şehirden atılır. Teklâ’nın da yakılmasına karar verilir. Ancak sağanak yağmur bu ateşi söndürür, her tarafı seller kaplar. Ölümden kurtulan Teklâ şehrin dışındaki mezarlığa sığınan St. Paul’u bulur. Saçını erkek gibi kestikten sonra artık onun yanından ayrılmaz. Birlikte Yalvaç’a giderler. Ancak Alexandros adındaki bir soylu Teklâ’ya aşık olunca genç kızın başı yine derde girer. Yırtıcı hayvanlara parçalatılmak üzere sirke çıkartılır. Hayvanlar değil parçalamak, onu himayelerine bile alınca Yalvaç valisi Teklâ’yı serbest bırakmak zorunda kalır. Teklâ yine yollara düşer. St. Paul’u, Kaş yakınlarındaki Demre’de (Myra) bulur. Başından geçenleri anlatıp, vedalaştıktan sonra Konya’ya döner ama doğduğu yerde fazla kalmaz. Silifke’ye gidip, bir mağaraya sığınır. 30 yıl boyunca insanları aydınlatır. Hastaları iyileştirir. Puta tapanlar tarafından öldürüleceği sırada kaya yarılıp, yerin derinliklerinde kaybolur.

       Hıristiyanların hac yeri
       Tekla’nın kaybolmasından 213 yıl sonra Hıristiyanlık serbest bırakılınca mağaranın üstüne kilise yapılır. Teklâ’nın yaşadığı mağara, daha sonraki yıllarda dini yapı haline dönüştürülür.
       İsa peygamberin inanışı doğrultusunda çok tanrılı dine karşı tek tanrılı inancı yayan Teklâ, o tarihten sonra Hıristiyanlığın ilk kadın azizesi olur.
       Azize Ayateklâ adına yapılan dünyadaki ilk kilisede her yıl 23 Eylül’de Katolikler, ertesi gün de İstanbul Rum Fener Patriği önderliğinde Ortodokslar ayin yapıyor. Ayateklâ Hıristiyanların en kutsal yerlerinden biri olduğu için onu ziyaret edenler de “hacı" oluyor.
       Ayateklâ’dan sonra Taşucu, ardından Boğsak’a geliyoruz. Boğsak bölgenin en güzel koylarından biri. Sakin, sessiz, iddiasız ama bana göre çok iddialı. Yapılaşma yok denecek kadar az.
       Artık yorgun ve açız. Dere ile denizin birleştiği yerdeki Boğsak Balık Lokantasına gidiyoruz. Lokantanın sahibi Abdullah Bey denizden yeni çıkan sinarit ve mercanı gösterince yorgunluk gidiyor. Masaya önce turşu tabağı, salata, sonra kömürde pişen mercan geliyor. Dolunay, karşıdaki adanın arkasından alevle doğarken, gençler de sahilde ateş yakıp, şarkılar söylüyor.
       Artık son gün. Sabah erkenden denize girip, kahvaltımızı yaptıktan sonra çam ağaçlarının gölgesine sığınarak Aydıncık’a doğru yol alıyoruz. Önce Akdere, 14 kilometre sonra da Afrodisias kavşağındayız. Afrodisias da 14 kilometre ama ören yerine giden yolun başı toprak, çukur içinde. Moralimizi bozmadan kötü yola giriyoruz. Bir kilometre sonra toprak bitip, asfalt başlıyor. Virajlara girince Garbis saymaya başlıyor. Tam 98 keskin viraj. Ardından antik Afrodisias ören yeri tüm görkemiyle karşımıza çıkıyor.

       Boğsak’tan Afrodisias’a
       Derin bir koy, karşısında minik ada. Birkaç yelkenli boğazdan girerken, balıkçılar da günün rızkını toplamak için lacivert sulara açılıyor. Burası da tatil köylerinin hücumuna uğramış ama yine de çok güzel bir köşe. Titan adıyla anılan koyun karşı köşesindeki ören yerine gidiyoruz. Bölgede henüz bir kazı yapılmamış. Ancak kilisenin taban mozaiği ortaya çıkarılmış. Mozaik yıpranmasın diye üstü kumla örtülmüş. Fotoğraf çekmek için elimdeki bezle mozaiği açıyorum. İlk kuşlar kanat çırpıyor, sonra bitki motifleri çıkıyor karşıma. Kilise tabanındaki mozaik öylesine canlı ki, sanki yeni yapılmış. Açtıkça açasım geliyor ama gücüm de yavaş yavaş tükeniyor. Fotoğraf çektikten sonra, mozaiki eski haline getiriyoruz. Artık dönüş. Hava sıcak, üstüm başım toz içinde. Denize girmek istiyorum ama ya uçağı kaçırırsak...
       Hatay, Adana ve Mersin bölgesi tarih hazineleriyle kaplı. Antakya ve Silifke’deki tarihi dokuyu kavramak, insan yaşantılarının gizem dolu dünyalarına yolculuk yapmak için en az bir hafta ayırmak zorundasınız. Biz soluk almadan, hatta denize bile çok az girebildiğimiz bu gezimizi sekiz güne sığdırmak zorunda kaldık. Sizler nasıl yaparsınız bilemem ama bu güzelim yerlere sonbaharda yolculuğu hararetle öneriyorum.

       Narlıkuyu’da Kerim’in Yeri
      
  • Narlıkuyu, denizi kulaçlamak ve balık yemek için ideal bir köşe. Turkuvaz koyda lokanta bol ama ben “Kerim’in Yeriöni öneririm. Masaya önce taze nane yapraklarıyla süslenmiş, ev yapımı turşu tabağı geliyor. Örgen Hanım’ın elinden çıkan Kaya Koruğu turşusu enfes. Minik yapraklı bitki, denizin kenarındaki kayaların üzerinde yetişiyor. Deniz suyuyla beslendiği için de iyotu bol. Guatr hastaları için ideal bir bitki. Kavanoz içinde satılan turşuyu meydandaki bakkaldan alabilirsiniz. Önemli not: Balığı ızgara ya da tava istiyorsanız seçimi garsonlara bırakmayın! Lokanta her zaman dolu. Özellikle masanızın suyun yanı başında olmasını istiyorsanız yer ayırtmanız şart. Tel: 723 32 95
  • Kızkalesi’nde konaklanacak belli başlı tesisler şöyle: Barbarossa (523 23 64) çift kişi yarım pansiyon 60, tek kişi 40 dolar. Admiral (523 25 18) iki kişi 35, bir kişi 20 milyon lira. Kilikya (523 21 16) çift kişi yarım pansiyon 30, tek kişi 45 dolar. Bahçeli otellerin hepsinde havuz, bar, lokanta var. Odalar klimalı, televizyonlu.
  • Altın Orfoz Oteli (722 42 11) bu bölgenin en iyi konaklama tesisi. İstanbul’daki “Home Store" zincirinin bir halkası olan otelin önü Yapraklıkoy gibi doğal deniz havuzu. Üstelik çok sakin, abur cubur insan kalabalığı yok. Odaları da Koleksiyon Mobilya dekore etmiş; sade ama çok özenli. Narlıkuyu’ya 500 metre uzaklıktaki otelde eylül sezonu kahvaltı dahil iki kişi 70, bir kişi 65 dolar. Yüzerken mutlaka deniz gözlüğü takın. Çünkü, kanatlarını yelpaze gibi açarak yüzen üç denizkaplumbağasını (caretta) keyifle seyrettim.
  • Kızkalesi Adana Havaalanı’na 120, Mersin’e 61, Silifke’ye 24, Erdemli’ye de 23 kilometre uzaklıkta.

           Sinarit ve Mercan bolluğu
          
  • Boğsak Balık Lokantası denize sıfır. Burada da fazla meze çeşidi yok. Balık, karides, kalamar, salata ideal. Çok iri boyda lagos, sinarit, mercan çeşitlerinin de olduğu lokantada balık taze, pişme kıvamı usta işi. Tereyağlı, sarmısaklı karides güveç olağanüstü. Mersin’in kodu 324. Tel: 743 60 60.
  • Boğsak koyunda en iyi tesis İntermod. Koyun en güzel yerindeki konaklama tesisinin bahçesi bol ağaçlı ve çok büyük. Sahil ince kum, deniz birden derinleşmediği için çocuklu aileler için ideal bir otel. Geniş balkonlu odalarda at koştur. Tefriş o kadar özenli olmasa da odalar temiz, buzdolaplı ve klimalı. Tel: 744 60 04 - 05.
  • Bu güzel koyda, derenin yanıbaşındaki Natura Otel (743 61 89) hem konum, hem görünüş itibariyle keyifli gözüküyor. Ayrıca Boğsak Motel (743 61 39), Gürbüzler Camping (743 60 01), Adnan Pansiyon (743 61 39) da var.
  • Silifke Boğsak arasında, denize sıfır konumdaki İncekum Camping’de çadır kurabilirsiniz. Tesisin pansiyonu ise arka bölümde. Tel: 741 44 51.
  • Adana Havaalanı’nda, Esin Turizm’den kiraladığımız Renault Megane aile tipi, klimalı aracımız olağanüstü rahattı. Bize her türlü kolaylığı gösteren Mustafa Sevindik sayesinde çok konforlu seyahat ettik.
           Tel: 0 322 436 25 63

  • © Copyright 2024

    Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.