Küllerinden doğdu, işini kurdu! Tek sermayesi defne yaprağı: 'Ayağımdaki terlikle çıktım'
Zor bir çocukluk geçirdi, üniversiteyi bırakmak zorunda kaldı, geçim kaynakları saatler içinde kül oldu. Ancak o pes etmedi, hem okulunu tamamladı hem de yoktan var ettiği bir girişimle başarıdan başarıya koştu. "Kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bir kadınım" diyen Hataylı iş insanı Ayşegül Taşkıran'ın tüm zorluklara rağmen defne yapraklarıyla inşa ettiği başarı ise hayranlık yaratacak türden.
Gonca Kocabaş / Milliyet.com.tr - Çocukluğu Hatay’ın Suriye’ye sınır olan küçük ilçesi Yayladağı'nda geçen Ayşegül Taşkıran (32) kendini, "Bir anneyim, bir üreticiyim, bir girişimciyim. Kalbinde umutları olan bir hayalperestim, olma cesareti gösterenler için 'olabilirsin'i fısıldayan bir yol göstericiyim" şeklinde tanımlıyor. 5 kız kardeşi olan Ayşegül, büyük bir aileye sahipti. Küçük bir yerde büyüyen Ayşegül’ün, eğitim farkındalığı olmayan bir çevresi vardı yani okula gidiyordu ama zaten bu bir zorunluluktu. Okula kayıt yaptırmak dışında anne ve babasının eğitimine katkı sağlamak gibi bir çabası hiç olmadı. Kendi çabasıyla kitaplar almaya çalıştı, alamadığı için halk kütüphanesinin daimi üyesi oldu. Sanki kütüphane onun kitaplığı gibi her gittiğinde kitaplarının yerini değiştiriyordu. "Kütüphanede kitap okurken orada yanan sobanın verdiği sıcaklığı hiç unutamam" diyen Ayşegül, "Hepsi şu anımı şekillendirdi" şeklinde konuştu.
'YAZ TATİLİ DEMEK DEFNE YAPRAĞI TOPLAMAKTI'
Ailesinin geçim kaynağı defne yapraklarını toplamak, o dönem toplayıp satmaktı. Ayşegül de elinden geldiği kadar ailesine yardım ederek katkı sunmaya çalışıyordu. O dönemde Ayşegül ve kardeşleri için yarıyıl tatili demek, yaz tatili demek ve daha çok defne yaprağı toplamak demekti. "Şu an ardıma baktığımda çocukluğumdan bu yana iş hayatı içerisinde olduğumu görüyorum, ne çok sorumluluk bilinciyle büyümüşüz" diyen Ayşegül, “Birlikte yaşamanın verdiği sorumluluğu, elimizden geleni yapmanın gerektiğini daha çocukluk yıllarında hayat bize öğretmiş. Eğitim farkındalığı diye bahsettiğim kitap okumak, belki biraz matematik öğretmek için çabalamamış ailem ama bir birey olarak yaşayabilmem için bana çok şey öğretmişler. Bu noktada onları her zaman takdir ediyorum. Çünkü şu an böyle girişimlerde bulunabiliyorsam, cesurca davranabiliyorsam çocuklukta atılan o cesaret tohumlarının yeşermesi neticesindedir” ifadelerine yer verdi.
KENDİ EĞİTİMİNDEN FERAGAT ETTİ
Ayşegül, ilkokul ve lise yıllarına kadar Yayladağı'nda okudu. Sınava hazırlanırken çok kısıtlı imkanlarla çalıştı. Başarı, üniversiteye gitmekti. Büyük mücadelelerle girdiği üniversite hayatını yarıda bırakmak zorunda kalıp defne yaprağı kurutma işletmesinin başına geçmesinin hayatının dönüp noktalarından biri olduğunu çok sonra anladı. Bazı ailevi sebepler dolayısıyla okula ara vermek zorunda kaldı. 19 yaşında kız kardeşlerinin eğitim sorumluluğunu devralarak, kendi eğitiminden de feragat ederek işletmenin yönetimini belli bir süre eline aldı.
"Çok zor yıllardı, o dönemde bir çok şeyi ağlaya ağlaya öğrendim" diyen Ayşegül, ne kadar çok defne ağaçları içerisinde büyüse de, kalbinde hep okul sıralarında olmak vardı. Hayatının dönüm noktası o 19 yaşı oldu. O dönem yaşadıkları, o tecrübelerin hepsi sonrasında basamak oldu. Okul hayatını tamamladı ama hepsi parça parça dönemlere denk geldi. Sonuçta iki diploması olsa da o üniversite sıralarında doya doya oturamamak içinde bir yara olarak kaldı. Defne yapraklarını satıp, gelir elde etme, personel yönetimine odaklanma, ailenin sorumluluğunu alma, hammadde tedariği, ürünü pazarla buluşturma ve bunu sürdürülebilir hale getirme gibi pek çok şey öğrendiğini dile getiren Ayşegül, "Bizzat pratik yaparak öğrenmek, artık o dönemi şanssızlık olarak değil de benim için bir şans olarak algılatıyor. Birdenbire iş hayatı için tecrübesiz bir kız çocuğunun okul sırasından kalkıp işletmenin başına geçmesi, otokontrolün tamamen ellerine verilmesi hiç kimsenin müdahale şansı olmaması, bence sistemin beni olmam gereken şeyler için oldurmaya çalıştığı ilk adım. O an bu farkındalıkta değildim ancak şu an ise hayata teşekkür ediyorum" diyerek duygularını ifade etti.
YAŞADIKLARI YANGIN GİRİŞİMCİLİĞİNİN İLK TOHUMLARINI ATTI
Yeni başlayacak birçok girişimci için tecrübeli sayılırdı Ayşegül. Bir şeyler yapmak istiyordu ama bu tamamen kendi yönettiği bir alan olsun istiyordu. Halihazırdaki defne yapraklarını kurutup satmak ona heyecan verici gelmiyordu. Tam nasıl bir iş yapacağını düşündüğü bir dönemde defne yaprağı işletmesinde büyük bir yangın çıktı. Bu yangının alevleri söndürülse de defne dallarının kor hali birkaç gün kaldı. "Tabii bizim için büyük bir kayıptı, bir dönemlik çalışmamız saatler içerisinde yok olmuştu" diyen Ayşegül, “Yangın kurumuş ve atılması gereken dalların biriktiği alanda bir elektrik kaçağı sebebiyle çıkmıştı. Babam o ana kadar hep yapraklarını satıp geçimini sağlıyordu, o dal kısımları hep bir yüktü bizim için. Ücretsiz olarak dağıtsak dahi yüksek oranda atık çıktığı için ve üzerine de böyle bir yangın yaşamamız tabii ki bizi 'Bu atıklara ne yapsak da kurtulsak?' sorusuna yöneltti” deyip ekledi:
"Atıkları nasıl değerlendiririz derken araştırmalar yaparken biyokütle yakıtı olan pelet yakıtının varlığıyla tanıştım. Karadeniz’de fındık kabuğuyla yapılan bir yakıt diye okurken biz de 'Akdeniz'deyiz, bizim atığımız da defne neden olmasın?' diye düşündüm. Aslında girişimcilik yolculuğumun ilk tohumlarını toprağa atmış oldum. Hem de bu sıradan bir iş değildi, beni heyecanlandırıyordu. Fikir bu şekilde gelişti ve ilk adımları atıldı."
'24 YAŞINDA İLK FİRMAMI KURDUM'
Yaptığı araştırmalar giderek ona heyecan vermeye başladı. "O kararı vermek de hayatımda bir dönüm noktasıdır" diyen Ayşegül, "Pelet yakıtının ne demek olduğunu bilmiyordum bile. Araştırmalarım sonucu tanımını internetten öğrenmiştim ama kendimi buna çok hazır hissediyordum. Henüz 24 yaşında benim ilk iş deneyimim defne pelet markasıyla kendi firmamı kurmakla başlamış oldu. Şükür ki bu firmada ürettiklerimle kadın girişimciliğin ne demek olduğunu öğrendim. Burada ürettiklerimle sınırları aşıp markamı büyüttüm. Bence çok kıymetli olan herhangi bir şeyi üretip ona değer katarak daha sonra bunu insanların problemlerini çözmek için kullanmak, üretirken problem çözmek, satış yaparken problem çözmek. Bana ulaşan, yazan binlerce kadının bu markanın sadece ticaret amaçlı olmadığını söylemesi, en önemlisi ulusal da ve sınır ötesinde de rağbet görmesi bence çok mutluluk verici. Üretilen ürün insan sağlığına, doğanın sağlığına o kadar faydalı ki o an tüm hissettiklerimle bu fikir bana hep iyi ki dedirtti" bilgisini paylaştı.
'GÖRÜŞME İÇİN HAZIRLANIRKEN ENKAZDAN TERLİĞİMLE ÇIKTIM'
Pelet yakıt, ormansal atıkların yüksek sıcaklık ve basınç altında preslenmesi sonucu elde edilen kaloriferik derecesi yüksek bir katı yakıt çeşidi olduğuna dikkat çeken Ayşegül, “Üretim esnasında herhangi bir kimyasal bağlayıcılığı olmayan sıkıştırıldığı için kalori derecesi yüksek, atık oranı yüzde 1 kadar az olan bilindik yakıtlar içerisinde karbon salınımı en düşük katı yakıt çeşidi. Evsel yakıt olarak ve endüstriyel yakıt olarak kullanılabilir. Düşündüğüm zaman, hammaddem vardı ve başta ailemin bu atıklarla ilgili girdiği sıkıntısını çözecektim. Ancak daha da önemlisi bu girişim iklim krizi için bir çözüm olacaktı” şeklinde konuştu.
6 Şubat Depremleri'ni yaşayan ve zor zamanlar geçiren girişimci kadın, “Evim yıkıldı, müşterilerimin evleri yıkıldı, çok sevdiklerimi kaybettim. Artık yerleri asla dolmayacak kocaman bir boşluk orası. Böyle bir enkazda ben ve oğlumun yaralanmadan çıkması, hem de sıkıştığım halde bir mucize gibi. Deprem ve sonrasında yaşanılan o yuvasızlık, belirsizlik hissi inanın kolay anlatılacak bir durum değil" diyerek sözlerine şöyle devam etti:
"Sabah yapacağım görüşmeler için giyeceğim kıyafetlerim dahi hazırdı ama enkazdan bir terlikle zor çıkabildim. Oğlumu bulup sımsıkı sarıldım. İşte benim en büyük motivasyonum, canım oğlum Mete ile sağlıklı bir şekilde bu felaketten kurtulmamız. Toparlanmak kolay olmadı, halen de geçmiş değil. Yuvamız, şehrimiz yıkıldı, gelir kapımız birden yok oldu. Büyük bir borçla depreme girip nasıl ilerledim? Önce günü kurtarmaya çalıştık, sonra bir yerden başladık. Başladığımızda geliyor gerisi en berbat halde olsanız bile, başlamak çok güzel bir şey. Mükemmeli aramadık, dayandık birbirimize. 'Ben şimdi ne yapacağım? diyerek geçirdiğim uykusuz günlerimin sayısını gerçekten bilmiyorum."
GELEN BİR TELEFONLA YENİ GİRİŞİMİNE KARAR VERDİ
Defne kokulu kedi kumu üretmek ise Ayşegül'ün ikincisi girişimi oldu. Hikayesini aktaran genç kadın, “Pelet satışlarımın yüklü miktarda olmaya başladığı bir gün farklı şehirlerden aldığım telefonlarda bir paket defne peleti istendiğini gördüm. Yani o dönem artık hep ton bazlı siparişler alırken bir paket sipariş verilmesine gülüp hediye etmiştim. Ne amaçlı kullandıklarını bilmiyordum. Kullanım sonrasında çok memnun kaldık, kedimiz çok huzurlu oldu, kokusu efsane gibi dönüşler alınca 'Nasıl yani?' dedim. Yurt dışında yaşayan bir müşterim kedisi için pelet kum kullandığını, Türkiye’ye gelince de bunu bulmakta zorlandığını anlatınca yeniden araştırmalara başladım. Bu araştırmalar sonrasında eğer ki heyecanlanıyorsan mutlaka bir girişim doğuyor, geçmişe bakınca hep öyle olmuş. Pelet kumunun nasıl olduğunu, deneyimleri öğrendim. 'Zaten mevcut prosesim buna uygun, neden yeni bir marka yaratmıyorum?' derken, bu şekilde Daphnecatslitter markası doğmuş oldu" ifadelerine yer verdi.
Defneden dermokozmetik yolculuğunun en duygusal ve en çok tutunduğu yolculuk olduğuna değinen Ayşegül, "Çünkü benim için depremden sonraki süreçte, 'Ben ne yapacağım?' sorusuna verdiğim bir cevaptır. Yaptığım çalışmalar, aldığım ödüller sayesinde çalan telefonlar genelde 'Defne Hanım' diye geliyor ve yine bir gün bir müşterimin 'Defne Hanım, bize defneden ne yaparsanız almaya hazırız' demesiyle öncesinde defne sabunu olabilir diye düşünürken sonrasında alanında uzman kimyagerlerle geliştirdiğimiz formüllerle bir dermokozmetik markası oldu. Tabii ki hammadde olarak defne yağı, defne suyu yanı sıra değerli bitki özleriyle zenginleştirilmiş formüller hazırladık. Çok küçük bir bütçeyle doğru adımlar atmaya çalışarak kurduğum markayı şu an büyütmek için çabalıyorum” şeklinde konuşarak sözlerini şu şekilde noktaladı:
"Burada şöyle bir hikayeye de değinmek isterim. Defne ağacı her yıl hasat edilir. Dalları kesildikten sonra bir yıl bekler ve 2'nci yılda çok daha güçlenerek yemyeşil ve çok daha büyük bir ağaç olarak yeniden var olur. Böyle mucize bir bitkiyi aslında kendimle bağdaştırıyorum, bu markanın doğuşuyla çok anlamlandırıyorum. Çünkü deprem sonrası tüm dalları kesilmiş bir defne ağacı misali o yuvasızlık, belirsizlik içerisinde doğmuş ama çok daha güçlü var olacak bir marka bana göre. Yani hikayemle markanın doğuş hikayesi birbirini çok tamamlıyor. 3 farklı sektörün ortak noktası defne ağacını katma değer olarak kullanmak. Defneye, Hatay’a, Hatay’ın bu eşsiz bitkisine katma değer sağlamak benim süreç içerisinde misyonum oldu. Benim gözbebeğim ise dermokozmetik markam. Çünkü kadın odaklı her projede yer almak bana heyecan veriyor ve en önemlisi bu marka biz Antakyalıların 2'nci hayatı dediğimiz yerde birçok şeyimi kaybettiğim bir anda kuruldu."