Katliamın Yahudi fotoğrafçısı
Katliamın Yahudi fotoğrafçısı
Ailesini, sevdiklerini, tüm varlığını önce gaz odalarında ardından fırınlarda kaybetti. Yaşamının altı yılını, Nazi SS subaylarının fotoğrafçılığını yaparak geçiren Hans Vanderwerff, vahşeti belgeleyecek fotoğrafları çekmek adına her şeyi göze aldı. SS’lerden kaçmak için fosseptik çukurlarında saklandı. Elektrikli tellerin ardında, vahşetin orta yerinde yaşadı. Savaş bitti. Geriye sadece toplama kampında aşık olduğu bugünkü eşi Vonnie kaldı. Kanada’ya yerleşti. Yıllar sonra Hıristiyanlığı seçti ve 55 yıllık suskunluğunu Milliyet 2000 okurları için bozdu. Ve fotoğrafları ilk kez dünya kamuoyunun dikkatine sunuluyor.
Adı Hans Vanderwerff. Yarım yüzyıl önce Musevi bir anne-babadan doğduğu için Aushcwitz ve Birkenau toplama kamplarına atılan Vanderwerff, bugün tam 82 yaşında ve bir Hıristiyan. Kanada’da yaşıyor. Kendisi gibi bir zamanlar Musevi olan eşi Vonnie de savaşın bitiminden yıllar sonra isteğiyle Hıristiyanlığı seçmiş. Çiftin aşklarının filizlendiği yer ise yine bir toplama kampı. Şu günlerde torunlarının nisan ayı sonunda doğacak olan bebekleri için inanılmaz bir heyecan yaşayan Vanderwerffler, yaşamlarından Auschwitz ve Birkenau’yu hiç çıkaramadıklarını söylüyor.
Kimse sevinemedi
1918 yılında Amsterdam’da doğan Hans, dört çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu. Tüm ailesi kamplarda öldürülmüş. Nazi vahşetinin patlak verdiği 1939 yılında sadece 21 yaşında olan Hans, “Göğüslerimizin üstüne sarı Yahudi yıldızları takma zorunluluğu getirildiğinde ve evlerimizden çıkarıldığımızda bir şeylerin kötü gideceğini sezmiştim. Ama altı milyon masum insanın hayatına mal olacak kadar büyük bir katliamı kimse tahmin edemezdi" diyor.
Demiryollarında çalıştı
Elindeki derme çatma makinesiyle fotoğraflar çeken ve günlerce bir fosseptik kuyusunda saklanan Hans, “Yakalanıp götürüleceğimi ve er geç öldürüleceğimi düşünüyordum. Tek amacım çektiğim fotoğrafları saklayabilecek bir yer, bir insandı" diyor. Sonunda elindeki resimleri makinesiyle birlikte güvendiği tek insana Hıristiyan bir hemşireye teslim etmiş. Hollanda’da yaşayan aslen Alman olan bu hemşireyi çocukluğundan beri tanıdığını söyleyen Hans, bugüne taşıyabildiği ve herbiri birer belge olan fotoğrafları için “hemşire Klauber’e minnet borçluyum" diyor.
Ağır ölüm kokusu
“Kampta ağır işler yapardık. Başımızda silahlı SS subayları nöbet tutar ve arada bir sanki lunaparktaki oyuncak hedeflere ateş ediyorlarmış gibi bir Yahudi’yi beyninden tek kurşunla yere indirirlerdi. Tepki veremez ve kıpırtısız kalırdık.
Yolculuk gaz odasına mı?
Hans, daha sonra Birkenau Kampı’na götürülmüş.
Ancak trene binerken gaz odasına yolculuk ettiğini düşündüğünü söylüyor. Yol boyunca dualar ederek ilahi söylediğini anlatıyor.
“Anlatılan o yüzlerce korkunç hikayenin hepsinde kamptan sonraki yolculuk fırınlara yapılıyordu. Yolda aklımdan hep gaz odasında zehirlenirken canımın ne kadar yanacağı geçiyordu"
Kız ölümü seçti
Bilerek ölümü seçmişti. Kömür haline gelen genç kızın cesedini oradan kaldırmak ve gömmek bize düşmüştü. Biz cesedi tellerden alırken SS subayları kahkahalar atıyordu. O an, o insanların şeytanın birer sureti olduğuna inandırdım kendimi"
Fotoğraf çeken SS
öBir Yahudi esir ile bir SS subayı arasında kurulabilecek en iyi diyalogtu" diye yorumladığı bu durum, önce subayın kendi resimlerini çekmesi için makinesini Hans’a vermesiyle başlamış. Ve Hans da eşsiz bir belge olma özelliği taşıyan “trajedinin vesikası" adlı fotoğrafını bu sayede çekebildiğini söylüyor.
‘Makinayı aradım’
İlk işi kalabalığın arasında kampta tanışıp aşık olduğu eşi Vonnie’yi aramak olmuş. “El ele yürümeye o gün başladık hala beraberiz" diyor Vonnie.
Arkadaşımız Esra Demir, suskunluğunu 55 yıl sonra bozan Hans Vanderwerff ile birlikte. Tarih 1998 yazı. Yer Atlanta; CNN Center’ın yanındaki Apple Bees Restaurant. O günlerde gözlüklü ve sakalsız olan Vanderwerff’ın şimdiki hali sakallı.