Kadına yönelik şiddet erkekleri de etkiler
Kadına yönelik şiddetin erkekleri de etkilediğine dikkat çeken ÇATED Başkanı Dr. Nuşin Sarımurat Baydemir, kaynağın temelinde aile ilişkilerinin yattığını belirtiyor.
Çift ve aile terapisinin ülke genelinde tanıtılması, kullanılması, tanımlanması, geliştirilmesi, araştırılması ve yaygınlaşması amacıyla kurulan ÇATED, kadına yönelik şiddetin toplumun her kesimini derinden etkilediğine dikkat çekiyor. Şiddet ve ayrımcılığın doğuracağı olumsuz sonuçların daha çocuk yaştan bireylere aşılanması gerektiğini savunan dernek, bu amaçla en önemli görevin çiftlere yani anne ve babalara düştüğünü anlatıyor.
“Kadın ve erkek aynı ailede, toplumda ve sistemler içinde iletişim halindedir. Bir bütünün parçaları gibi düşünürsek, kadını olumsuz etkileyen her şey erkeğe de olumsuz olarak geri dönecektir. Dolayısıyla, kadının mutsuzluğu erkeğe güç ve mutluluk katmayacaktır” diyen ÇATED Başkanı Dr. Nuşin Sarımurat Baydemir, “Ailede kız ve erkek çocuklarını büyütürken benzer kavramlarla ilgili, farklı değerler verilebiliyor. Bu kalıplar kadının da erkeğin de tüm yaşantısını etkiliyor” diyor.
Bu nedenle kadına yönelik duygusal ve fiziksel şiddetin daha çocuk yaşta öğretilen değerlerle önüne geçilebileceğine değinen Baydemir, “Ebeveynlerin çocuklarına ne gibi değerleri öğrettikleri, onlara nasıl davrandıkları konusunda, farkındalık kazandıracak yeni düzenlemeler ve eğitim çalışmaları yapılabilir. Ayrıca şiddet gören kadının korunmasının yanı sıra şiddet gösteren erkeğin anlaşılması ve erkeğin durumunun değerlendirilmesine yönelik program ve yasalar geliştirilmesinin yararlı olacağını düşünüyoruz” diyor.
Suçun kaynağı neresi?
Peki, aile içinde başlayan kadına yönelik şiddetin asıl kaynağı nedir? Bu sorunun yanıtını DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü Kurucu Başkanı ve ÇATED Genel Sekreteri Psikolog Emre Konuk veriyor.
Konuk; “Araştırmalar çok net; Amerika’da şiddet suçu ile mahkûm olmuş kişilerin tamamı erken yaşlarda ya şiddete maruz kalmış ya da şahit olmuştur. Bu durum bireyin çocukluk döneminde yaşadığı travmaların; davranışlara, düşünce tarzına ve duygulara nasıl yansıdığına iyi bir örnektir. Ayrıca bu örnek, içinde yaşanılan kültürün, yaşam felsefesi ve alışkanlıkların kuşaklar boyu bir sosyal miras olarak nasıl aktarıldığını da gösterir” diyor.
Toplumdaki ayrımcılığın temelinde genellikle sosyolojik ve ekonomik nedenlerin yattığını anlatan Konuk, “İş gücüne aktif katılmayan kadın hem kendi hem de erkek tarafından eşit algılanmaz. Kadının işgücüne katılması bu konuda bir miktar sorunu dengelemektedir” diyor. Eşitliğin değerlerle ilgili bir kavram olduğuna da dikkat çeken Konuk, “Kadın ve erkek arasındaki farklılıkların konuştuğumuz anlamda “eşitlikle” bir ilgisi yoktur. Çünkü eşitlik değerlerle ilgili bir kavramdır. Sosyolojik düzeyde gerekli yasaları geçirerek, yaptırımları uygulayarak, sosyal dönüşüm programlarını hayata koyarak bu konuda önemli gelişmeler sağlanabilir” dedi.