Hamilelik ve oruç
Birçok hamile kadın ramazan ayında hem kendisi hem de gelişmekte olan bebeği için zorlukları ve sakıncaları dikkate almadan oruç tutuyor…
Ramazan ayında havaların çok sıcak olması nedeniyle, dengesiz ve yetersiz beslenen kişilerde halsizlik, mide ağrıları, hazımsızlık, baş dönmesi gibi birçok problemler görülebiliyor. Bahçeci Sağlık Grubu doktorlarından Aile Hekimi Dr. Murat Berksoy, hamileliğin İslam dininde oruçtan muafiyet için geçerli bir sebep olarak kabul edilmesine rağmen birçok hamile kadının ramazan ayında hem kendisi hem de gelişmekte olan bebeği için zorlukları ve sakıncalarını dikkate almadan oruç tuttuğunu belirtiyor.
Kadınların, hamileliğin değiştirdiği koşullar nedeniyle daha sık acıktıklarını, bunun sebebinin de bu dönemde kalori alım gereksinimlerinin artması olduğunu söyleyen Dr. Murat Berksoy, hamilelerin 3 - 4 saatte bir düşmeye eğilimli kan şekerlerini sabit tutmak için ara öğünler alması gerektiğini, yapılan çalışmalarda ise oruç tutan hamilelerin oruca bağlı yan etkiler yaşadıklarını belirtiyor.
Bebeklerin nörolojik ve psikolojik gelişimlerini olumsuz yönde etkileyebilecek ketonların oruç sırasında kanda arttığını, ketonların enerji kaynağı şekerin hücrelerin kullanımı için ortamda olmadığı durumlarda depolanmış yağların yakılması sonucu açığa çıktığını belirtiyor.
Uzun süren açlıklarda vücudun şeker deposunun çabuk tükendiğini ve hücrelerin enerji gereksinimi için yağ yakımı yaptığını, bunun sonucunda hem anneye hem de bebeğe zararlı olabilecek ketonların açığa çıktığını belirten Dr. Murat Berksoy, kontrol edilemeyen diyabette de aynı durumun söz konusu olduğunu ve bu durumun ileride bebeklerin beyin ve psikolojik fonksiyonlarında bozukluğa neden olduğunun altını çiziyor:
• Hamilelerde açlık süreçleri gebe olmayan kadınlara kıyasla çok daha çabuk bir şekilde kan şekeri düşüşüne yol açmaktadır. Kanda yaşanan bu düşüş nedeniyle hücreler enerji olarak kullanacak şeker kalmayınca vücut yağlarını yakmakta ve ketonlar bu yakımın yan ürünü olarak yükselmektedir. Hamile olmayan kadınlarda keton yükselmesi 24 saat içinde yoğunlaşırken, gebelerde bu süre 16 saat civarındadır. Yüksek keton oranlarının gebelerde oluşmasına olanak tanıyan ikinci neden ise gebelerde, özellikle hamileliğin ileri haftalarında insülin direncinin gelişmesidir.
• Bu direncin çok yüksek olduğu durumlarda gebeliğe ait diyabet gelişir. Bu durumda kanda yeteri kadar şeker vardır ancak bu şekeri hücrelerin kullanımına sokacak olan insülin görevini yapamaz. Şeker kanda yükselir ama hücreler yakıt olarak şekeri kullanamaz. Hücreler bu nedenle alternatif yakıt olan yağı yakarlar ve bu da açığa yüksek keton oranları çıkarır.
• Oruç tutarken vücudun sıvı ihtiyacı artar ve sıvı eksikliği söz konusu olur. Gebelerde damarlarda dönen kan ve sıvı miktarı çok artar. Bu kan ve sıvı miktarını koruyabilmek için gebelerin günde en az 3 litre civarında sıvı almaları gerekmektedir. Sıvı azlığı durumlarında kan basıncı düşer, plasentaya ve dolayısıyla bebeğe giden kan akımı azalır. Bunun sonucunda bebeğin oksijenlenmesi ideal oranların altına düşebilir.
• Sıvısızlık ayrıca süt veren kadınların da süt yapımını çok olumsuz yönde etkiler. Bebeğin beyninin oksijenlenmesinin anlaşılması için ultrasonla yapılan ölçüm olan biyofizik profil skoru oruç tutan annelerin bebeklerinde tutmayan annelerin bebeklerine oranla daha düşük bulunmuştur. Bebeğin iyi oksijenlenmesinin en iyi ultrasonografik bulgularından biri olan fetal breathing (diyafram hareketi) oruç tutan annelerin bebeklerinde ciddi olarak azalma göstermektedir.
Dr. Murat Berksoy, oruç tutmak isteyen hamile kadınların orucu hamilelikleri sonrasında kaza orucu şeklinde tutmalarının hem kendileri hem de bebekleri açısından çok daha sağlıklı olacağını belirtiyor. Tüm bu tıbbi gerçeklere rağmen mutlaka oruç tutacağım diyen anne adaylarını ise özellikle 28. haftadan sonraki gebelik aşamasında veya gebelikte diyabet söz konusu ise çok ciddi riskler içerdiğinin altını çiziyor.