Gizemli ve sır dolu bir kitap
Yazar Uğur Batı,tarihten yola çıkarak yazdığı Azraa-Eel Menkıbeleri: “Osmanlının Mahzeninden Hayal Et Kıssaları” adlı ilginç roman çok konuşulacağa benziyor...
İyi ve kötünün bitmez tükenmez mücadelesini gizemli ve fantastik bir “Osmanlı” dünyası kurarak anlatıyor.
Bir Osmanlı fantazyası yazmaya nasıl karar verdiniz?
Ben kitabı daha çok oryantel- tarihi fantezi olarak çağırıyorum ama öyle de diyebilirsiniz. Sorunun cevabı değişmeyecek. İçine doğduğum ve şu anda yaşadığım kültür zorladı diyelim!
Doğam beni çağırdı da diyebilirsiniz.Kültür ve doğam yaz dedi ve ben de yazdım!
Bakın bir şeyi kesinleştirmemiz gerekiyor. Bu soruyu sorduğunuz zaman oldukça önemli bir tartışmayı gündeme getirmiş oluyorsunuz. Fantastik olanın kökenini soruyorsunuz. Fantastiğin kökenlerine indiğinizde, mitolojik, arkeolojik, teolojik, kültürel ve tarihsel uzantılara baktığınızda Doğu’nun zengin muhayyile geleneğini görüyorsunuz.
Tanrı-insan-doğa üçlüsünün bozulmuş dengesini her daim yeniden kurma çabasında olan Doğu kültürü, yaşadığımız yüzyılda her ne kadar özellikle yaratıcı endüstriler anlamında kökeninden uzaklaşmış gibi göründe de muazzam bir birikimin üzerinde oturuyor. Üstelik bu köken sadece İslamiyet sonrasını da ilgilendirmiyor. Doğu’ya bakın; Budha öncesi Hint epik destan dönemini görürsünüz, İslam öncesi Orta Asya anlatılarına şaşırırsınız, Zerdüşt İran sözlü edebiyatı sizi çarpar, Türk mitolojisinin zengin varoluşçu yapısı kendine hayran bırakır, İslamiyet sonrası metafizik dünya zihninizde bir hayal devrimi gerçekleştirir. Fantastiğin Doğu algısındaki izdüşümlerinin derinliği anlatmaya çalıştığım.
Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi'nin özlü bir dinler ve tasavvuf felsefesi sunan baş tacı fantastik kitabı "Amak-ı Hayal’i" ya da Giritli Aziz Efendi'nin hayaller, efsunlar, ifritler, dervişler ve fantastik hikâyelerle örülü büyük klasiği "Muhayyelat"ı okudunuz mu diye soracağım? Ve ardından çıkışacağım: Bunları okumadan Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi serisinin ne kadar iyi olup olmadığını nereden bileceksiniz ki?
Azraa-Eel Menkıbeleri'ni diğer Batı fantastik romanlarından ayıran en önemli özellikler neler?
Bu kitap bir kere alıştığımız Batı fantastik romanlarının ötesinde yerel unsurlarla çok zengin bir hayal dünyası sunuyor. Doğunun hikmetler âleminde varoluşçu bir hassasiyetle evrendeki oluşun sırrı ve anlamını takip ediyor. Kitapta yaratıcı ile irtibatın kesildiği Batı fantastik romanının ötesinde bir vicdanı ve hakikati arayışı sezmek kolayca mümkün. Okuyucu bunu rahatlıkla anlayacaktır. Ben bu tutumu geleneğin mirasını takip eden yeni bir edebiyat anlayışının habercisi gibi değerlendiriyorum.
Bu kitabın Osmanlı fantastik yaratıklar antolojisi olmasından dolayı alanında ilk olduğunu söyleyebilir miyiz?
Azraa-Eel Menkıbeleri doğrusu ilginç bir okuma deneyimi sunuyor. Bir Osmanlıfantazyası, bir Osmanlı korku romanından söz ediyoruz. Korku, ahlak öğretisi ve fantazya iç içe bu kitapta. Ütopik olarak karanlık bir dünyanın kapısını açıyor kitap. Kitabın derdi aslında Borges vari bir tavırla Osmanlı fantastic yaratıklarını işlemek olmadı.Kitapta Osmanlının katledilen şehzadeleri de var, Deccal da var, Piri Reis’in katli gibi tarihin karanlık başlıkları da var, vampirler de var, Şeyh Süca gibi Osmanlının çöküşünü rüşveti yaygınlaştırarak hızlandıran melun kara kahramanlar da var. Osmanlı-İslam bakışında farklı dünyaların olabileceğini kabul etmek, bu dünyanın da farklı olabileceğini kabul etmektir. Bu kitapta böylesi bir tutum var. Batı edebiyatının, fantazyasının türleri, Vampirler, Kurtadamlar, İblisler, yerel bir anlatıyla birleştirildi. Örnek olarak Cadıcı Nikola ile İmam Ahlat Efendiyi Erdel’de vampir avında görüyoruz. Zülkarneyn seddi, ye'cücme'cüc ve ebabil kuşları bu romanda. Yani kitabın özgünlüğü, Osmanlı yaratıklarını içermesinden daha çok Doğu ile Batı fantastik unsurlarının Osmanlı mahzeninde buluşması!
Piri Reis'in Deccal'la randevusu, iki kere ölen iki kere dirilen Osmanlı padişahı, Dehşet Muttalip'in İbn-iHortlak'la düellosu... Kitaptaki her şey kurgu da olsa tarihsel boyutu da var. Bu bilinçli bir tercih miydi?
Kesinlikle bilinçli bir tercih. Bunu yakalamanız harika olmuş doğrusu Fantastik edebiyat, Doğulu ya da Batılı olsun fark etmez, temelde iki yoldan üretilir. İlkinde fantastiğin yaşanan dünyada, bilinen gerçekliğin içine bilinmeyenin girmesiyle meydana gelmesi vardır. İkincisinde mevcut insan, mekân, zaman modelli evrenden farklı evrenlerin tanımlanması vardır. Ben ikincisi tercih ettim. Bilinenden yola çıkarak, bilinmeyene uzanmak istedim. Tarihi art alanında gerçeklikle kurguyu birleştiren özel bir tür. Romanın olay örgüsü, Osmanlı tarihinin çeşitli dönemlerinde örülmüş durumda. Gerçek hadiselerin de sosu olan, ama bütününde tamamen hayal ürünü olan bir roman olarak düşünün. Bunu yaptım çünkü aşinalığın gücünden faydalanmak istedim. Okuyucunun bilişsel hafızasını çalıştırayım, onu kullanayım istedim. Batılı fantastik eserlerde yer alan milyon farklı karakter, bize yabancı bir olay örgüsünden ziyade zihnimizin kendini bulacağı bir anlatı tercih ettim. Tarih ve gerçek, hayal ve kurgu da en önemli araçlarım oldu bu noktada.
Edebiyatta distopya türü revaçta olmaya başladı. Bu öyle bir kitap mı?
Bu güzel bir soru. Biliyorsunuz John Stuart Mill ilk kez distopya kelimesini kullandığında kelimeyi "ütopyanın tersi" olarak değil, "kötü bir yer" anlamı yüklemişti ona. Doğrusu ütopik bir pesimist değilim, bu kitapta derdim de bu olmadı. Azraa-Eel Menkıbeleri’nin dünyası kötü, karamsar, negatiflik üzerine kurgulanan bir dünya değil. Her şeyin olabileceği en yüksek derecede kötüden çok, iyinin kötüyle bir arada olabileceği, hatta iyinin kötünün karşısına çıkıp, onu muamma bir şekilde yok edebildiği düşünsel bir mekân tanımı var. Koyu bir edebi yaklaşımla ifade edeyim, Anthony Burgess’te,Jack London’da, YevgeniZamyatin’de, Franz Kafka’davar! Distopya o, Azraa-Eel Menkıbeleri ise bildiğiniz ütopyadan doğan bir tarihi fantezi.
Kitabın senaryo mantığıyla yazıldığını görüyoruz. Kitabın filmi olur mu?
Sizce? Olur hem de nasıl olur? Bu hayalle de yazdım. Biliyorum, dönem dizisi çekmek ticari olarak da zor. Bir de üzerine fantastik unsurlar girdiğinde katlamalı bir zorluk çıkıyor ortaya. Ama olsun. Fantastik edebiyat yazan bir yazarın hayal etmeyeceğini düşünmüyorsunuz herhalde! Hayalim bu. Kitapta masal estetiği kıvamında bir anlatım ve hikâye içinde hikaye anlatımı yanında özel bir üslup ve dil kullanımı amaçladım. Sonuçta kitap batı fantastik romanlarının ötesinde yerel unsurlarla çok zengin bir hayal dünyası sunuyor. Bunu üslup ve anlatımla taçlandırmak lazımdı. Bu nedenle kitabın her mevzusunun kısa birer film gibi görünmesini istedim. Birer senaryo gibi yazdım o nedenle. Sinopsisi açık bir senaryo.
Okuyucu kare kare takip etsin amacında oldum. Karakterleri oluştururken, mekan tariflerini yaparken reklamcılık ve yaratıcı yönetmenlik tecrübelerimden faydalandığımı belirteyim. Sekans sekans düşündüm kitaptaki bölümleri. Gerilimi belirlerken, iniş ve çıkışlarda hep planlamalar yaptım. Osmanlıca ağırlıklı bir dilden söz ediyoruz bir de. Çok hafif de değil doğrusu! Dönem romanı sonuçta. Atmosferik bir dil olması gerekiyordu. Bunu yaptım.