İlk yıllara dikkat! Mutlu bir evliliğin sırrı...

Nikah defterine atılan her imza, uzun ve mutlu bir evlilik niyetiyle mühürleniyor. Ancak her çift, peri masalları gibi başlayan bu ilişkiyi sürdüremiyor. Uzun birlikteliklerin sağlam temeli ise evliliğin ilk yıllarında atılıyor. Peki, her iki tarafın da hayattan keyif aldığı, ilişkide mutluluğu ve kendisi olmayı yakaladığı doyum hali ilk yıllarda nasıl yakalanıyor? Masallardaki, filmlerdeki gibi uzun, mutlu ve mükemmel bir evlilik hayalinin gerçekçi olmayan beklentiler yaratıyor. Evliliğin temellerinin atıldığı ilk yıllar, ilişkinin nasıl şekilleneceğini belirliyor. Kendine zaman ayıran, birlikte hobi edinen, eşiyle birlikte vakit geçirmek için fırsat yaratan ve fiziksel temasa önem veren çiftlerin evliliği daha uzun sürüyor. Evliliğin ilk döneminde çiftler, kendi ailelerinin evliliklerinde gördükleriyle, çevrelerinde şahit olduklarıyla, okudukları kitaplar ve izledikleri filmlerle hayallerinde bir evlilik hayatı beklentisine giriyor. “Asla onlar gibi olmayalım” ya da “Tam da böyle olmalıyız” planlarıyla mükemmel evlilik hayallerinin kuruluyor. Ancak evliliğin mutlu son olduğu ve ardından sonsuza kadar mutlu yaşanacağına dair gerçekçi olmayan beklentiler evliliklere büyük zararlar verebiliyor. Evliliğin ilk yılları, çiftlerin birbirini “sansürsüz tanıma” dönemidir. İki kişinin birbirini çok daha yakından ve çekincesiz ortaya koyduğu bu ilk yıllar sorunları da beraberinde getirebiliyor. Sonsuz mutluluk hayali ile başlayan evlilik tam da bu sebepten kısa zamanda çatışma dolu bir sürece dönüşebilir. Çiftler, hayallerindeki evlilikten uzaklaştıkça hayal kırıklığı yaşamaya başlar. Umdukları evliliği gerçekleştiremediklerini düşünürler. Buna karşın evlilik bu çatışmalı süreçlerle güçlenir, mükemmelleşir. Tabii ki bu çatışmalarda, gelecek yılların şekillendiği unutulmamalıdır. İlk yıllarda yaşanan bu çatışmalardan en az zararla çıkmak, saygıyı ve sevgiyi kaybetmeden sorunları çözmek için çabalamak, sağlıklı evliliğe giden yolu döşeyen taşları oluşturuyor. Bu dönemde yaşanan sorunlar “ailelerle ilgili sorunlar, maddi konular, cinsel problemler, rutinleşme, karşıdaki kişiyi kendi isteklerine göre değiştirmeye çalışma ve çatışmalarda yaşanan iletişim hataları” olarak gruplandırılabiliyor. Yaşanan problemlerin en aza indirilmesi için çiftlerin “biz” olma bilincine sahip olması gerekmektedir. Bunun için evlenmeden önceki gibi eşlerin ilişkilerine yatırım yapmaya devam etmeleri büyük önem taşıyor. Baş başa zaman geçirmek, bu geçirilen zamanlarda birbirlerini tanımak için çaba sarf etmek, birbirlerinin acılarına saygı duymak, başarılarında taktir etmek ve birbirleri ile flört etmekten vazgeçmemek, ilişkilerinin ‘biz’ ayağını güçlendiriyor. Rutinleşmemek adına beraber bir hobi edinmekte çiftlerin evlilik kalitesini artırıyor. Birbirleri ile daha sık fiziksel temas kuran çiftlerin de daha mutlu olduğu düşünülüyor. Eşine dokunmaktan keyif alan, elini tutan, sarılan, daha sık cinsel ilişki yaşayan çiftler evliliklerinde kendilerini daha iyi hissediyor. Cinsel ilişkiye yeterli önemi vermeyen çiftler ise birbirlerinden uzaklaşıyor ve bu durum evliliklerinde aidiyet duygusunun azalmasına sebep oluyorlar. Çiftlerin mutlu çiftlerle arkadaşlık kurması da ilişkilerini güçlendirmelerine katkı sağlıyor. Kendi özel alanları olan, partneri olmadan sosyalleşen, hobi edinen, kendinden vazgeçmeyen çiftler ilişkilerini daha sağlıklı sürdürüyor. Evliliğin uzun bir yolculuk olduğunu unutmayan ve zaman zaman virajlı yollardan geçmek gerekebileceğini bilen çiftler, karşılaşılan virajlı yollarda evliliğin ilerleyen yıllarını etkileyen hatalar yapmamak, çatışma esnasında partnerin kalbini kırmak maksatlı büyük laflar etmemek, eleştirmemek ve saygıyı kaybetmemek adına daha dikkatli oluyor. Çatışmalarını çözebilen, birbirleri ile kaliteli zaman geçiren, flört eden, emek harcamaktan vazgeçmeyen, maddi ve cinsel birliğe sahip ve bireysel alanları olan çiftler ilişkilerini daha sağlıklı yürütüyorlar.