Yapılan araştırmalar horlama oranlarının toplum içinde çok yüksek olduğunu ortaya çıkarıyor. Çıkan sonuçların bir diğeri de erkeklerin kadınlara oranla daha fazla horlamış olmalarıdır. Horlama her zaman sadece horlayanı bağlamıyor. Birlikteliklerde veya kalabalık ailelerde kişisel olmaktan çıkıyor, horlayanın dışındakiler için ‘uykusuz geceler’ anlamına gelebiliyor. Üstelik horlamanın tek sakıncası bu değil. Sağlığı ve yaşam kalitesini de ilgilendiriyor, hatta bazen ölüm riski de taşıyabiliyor. KBB ve Baş-Boyun Cerrahı Op. Dr. Bahadır Baykal, uykuda nefes kesilmesinin olmadığı horlamanın kişiye önemli zarar vermediğini söylüyor. Ancak nefes kesilmesi yani apne varsa sonuç çok ciddi olabiliyor. Peki horlama bir hastalık mı? Dr. Baykal, “Ukusuzluk, güne sarkan sersemlik hissi, yorgunluk, konsantrasyon kaybı gibi şikayetler varsa horlama bir hastalık olarak görülmelidir” diyor. Erkeklerde soruna kadınlardan 3 kat fazla rastlanıyor. Kadınların horlama oranı menopozdan önce %10 iken, menopoz sonrası oran % 40'a ulaşıyor. 50 yaş üstü erkeklerin ise yarısı horluyor, yaşla birlikte oran da artıyor. Dr. Baykal’a göre erkeklerin kadınlardan daha çok horlamasının nedeni vücuttaki yağ dağılımı ve kas yapısı: “Kadınlarda yağlanma daha çok kalça bölgesinde, erkeklerde ise boyun ve karın çevresindedir. Dolayısıyla bu durum erkeklerde horlamaya meyli artırır. Kas yapısındaki farklılıklar da kadınlar için avantaj teşkil ediyor.” Basit horlamanın tedavisi nedene yönelik ve kişiye özel yapılıyor. Yani kişi fazla kiloluysa zayıflaması isteniyor. Sigara ve alkolden uzak durma, egzersiz ve yüksek yastıkla yatma gibi önlemler etkili olabiliyor. Ama burun kemiği, yumuşak damak ve dil kökünden kaynaklanan problemlerde ameliyat gerekebiliyor. Genellikle horlamaya eşlik eden uyku apnesi genç erkeklerde % 4, 60 yaş üstü erkeklerde ise % 28 oranında görülüyor. Kısa boylu, şişman-göbekli, kısa boyunlu erkekler risk daha fazla. Dil, damak, çene, bademcik ve burun yapısının hastalığa zemin hazırladığını belirten Baykal, horlama ve uyku apnesinin erkeklerde yarattığı olumsuzlukları şöyle anlatıyor: “Uyku kalitesi bozuktur. Kişi sabah hiçbir şekilde dinlenmiş kalkamaz. Kendini yorgun ve halsiz hisseder. Gün içinde fırsat buldukça uyuklamalar vardır. Sabah şiddetli ağız kuruluğu ve baş ağrısı, sinirlilik, konsantrasyon güçlüğü, unutkanlık, gece terlemeleri ve cinsel istekte azalma ve iktidarsızlık belirtilerden bazılarıdır. Bunların dışında hayati organlara (kalp-beyin gibi) daha az oksijen gitmesine bağlı olarak kalp krizi ve özellikle gece gelişen inme (felç) riski artmaktadır. Ayrıca uykudaki nefes durmaları sırasında veya sonunda kalp atımında düzensizlikler hatta ilerlemiş olgularda kısa süreli durmalar, nabız hızında ve kan basıncında yükselmeler olabilir.” Tanının kesinleştirilmesi ve hastalığın şiddetinin belirlenmesi için uyku testinin şart olduğunu aktaran Baykal, testin uyku laboratuarında tüm gece uyku incelemesi ve birçok parametrenin kaydedilmesiyle yapıldığını söyledi. Dr. Baykal uyku apnesi tedavisinde de önceliğin; kişinin sosyal alışkanlıklarının kontrol altına alınmasına verildiğini söylüyor. Yani sigara ve alkolden uzak durma, kilo verme ve düzenli egzersiz bu sorunun çözümünde de ilk ayamada yer alıyor. Uygun hastalarda CPAP denilen pozitif basınçlı hava maskesi kullanılabiliyor. Ayrıca ağız içi aparatlar da bazen faydalı oluyor. Bazı hastalarda ise cerrahi tedavinin kaçınılmaz olduğunu sözlerine ekleyen Baykal, dili askıya alma, dil köküne radyofrekans uygulaması ve çene ilerletme ameliyatlarının uygun hastalarda başarı sağladığını belirtiyor.