Filiz Nurullah'a 15 dakika dayanan pehlivana 500 dolar! 'Sana yazık olur'
175 kilo ağırlığında, 2.18 metre uzunluğundaydı. Cüssesi nedeniyle 'Filiz' lakabını aldı. Namını ABD'ye kadar yayan Türk pehlivanın Amerikalı güreşçiye yaptığı teklif ise bugüne kadar ne görüldü ne de duyuldu. İşte yığıldığı yerde tam 35 dakika kendi gelemeyen Ferguson ile Filiz Nurullah'ın yaşadıkları.
Derleyen: Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr - 1870 yılında şimdi Bulgaristan sınırları içerisindeki Şumnu'da doğan Filiz Nurullah'ın asıl adı Ali Nurullah Hasan'dı. 175 kilogram ağırlığındaydı, 2.18 metre boyu nedeniyle 'Filiz' lakabıyla anılırdı. Namını tüm ülkeye salan iyi bir güreşçi olduktan sonra 1900 yılında Paris'te düzenlenen altın kemer turnuvasına katıldı. Avrupa'nın en önemli güreşçilerinin yer aldığı bu turnuvada şampiyon olduktan sonra ABD'ye, daha sonra da 1902 yılında İngiltere'ye geçti. Şöhreti tüm dünyaya yayılmıştı. Devasa cüssesiyle gittiği her yerde dikkat çekiyordu.
YATAK BULMAKTA GÜÇLÜK ÇEKTİLER
Hatta öyle ki Paris'te gittiği bir otelde otelciler ona uygun bir yatak bulmak konusunda yaşadığı zorluğu şu sözlerle ifade etmişti:
"Olmaz. Bu adam Paris'te hiçbir karyolaya sığmaz. Şu gövdeye bakınız bir kere. Ben bunu nereye yatırırım."
Otelcinin işaret ederken gösterdiği kişi ise Türk güreş tarihinin en iri pehlivanlarından olan Filiz Nurullah'tı. Koca Yusuf bile Filiz Nurullah'ın yanında küçük kalıyordu. Endamıyla herkesin dikkatini çeken Filiz Nurullah ve birlikte gittiği güreşçi kafilesi için özel yataklar bile sipariş edilmişti. Ancak otele gittikleri ilk gece nasıl kaldıklarını Kurtdereli Mehmet şöyle anlatmıştı:
"Paris'e inince Filiz Nurullah'la bana uygun yatak bulunamamıştı. Bize sipariş edilen yataklar gelene kadar üç gün yer yatağında yattık. Her gün fotoğrafçı, gazeteci, prens, kont, erkek kadın yüzlerce meraklı bizi seyre geliyordu. Allahın gübü çeşitli gazetelere resmimiz basılırdı. İtalyan menajerleri bizi akşam üstleri piyasaya çıkarırdı. Halk bizi görmek için birbirini çiğnerdi."
TEKNİĞİ TÜM PEHLİVANLARDAN İLERİDEYDİ
Özellikle güreşçilere en hayret edenler kunduracılar olmuştu. Yatak bulunamadığı gibi iri adamlara uyacak kundura da bulunamıyordu. Güreş kafilesi olarak gittikleri Paris'te, Filiz Nurullah, Kurtdereli Mehmet, Osman pehlivan ve Adalı Halil pehlivan hep birlikte dolanıyorlardı. Filiz Nurullah daima kafile başkanı gibiydi.
Herkes onu seviyor ve sayıyordu. Üstelik hepsinden yaşça biraz daha büyüktü. Tekniği de diğerlerinden daha ileriydi. Diğer pehlivanları da Filiz Nurullah çalıştırıyordu. Çevresi tarafından zeki, şakacı, samimi, girgin ve becerikli biri olarak tanımlanıyordu. Kafilenin bütün işlerini İtalyan menajerle birlikte Filiz Nurullah üstleniyordu. Biraz da Fransızcadan anlayan Filiz Nurullah kontrat işlerini de hallediyordu.
'SANA YAZIK OLUR, 25 DOLAR VEREYİM'
1906 yılında ABD'ye gitmiş ve ünlü pehlivan Koca Yusuf'un şöhretini tazelemişti. ABD'de de herkesin dikkatini çeken Filiz Nurullah'ın Amerikan halkı adeta eteklerine yapışıyordu. Eyalet eyalet dolaşan Filiz Nurullah'ın ABD'de güreş yapmadığı yer kalmadı. Özellikle Chicago, New York ve Boston'da mekik dokuyordu. Boston'da başına ilginç bir olay da gelmişti. Boston'da asılan afişlerde Filiz Nurullah'ın karşısında 15 dakika dayanabilecek pehlivana 500 dolar verileceği, ayrıca Filiz Nurullah'ın cebinden 100 dolar hediye edileceği bildiriliyordu.
O gece Filiz Nurullah'ın karşısına meşhur Ferguson çıkmıştı. Filiz Nurullah ise Amerikalı güreşçiye şu teklifte bulunmuştu:
"Sana yazık olur. Bu sevdadan vazgeç. Ancak sahneye çıkacak cesareti gösterdiğin için sana 25 dolar vereyim de git. Başını belaya sokma."
35 DAKİKA KENDİNE GELEMEDİ
Ferguson ise bu sözler karşısında sinirlenip 15 dakika değil, 30 dakika Filiz Nurullah'a dayanabileceğini söyledi. Güreş müsabakası ise başladığı gibi bitmişti. Nurullah, Ferguson'u tuttuğu gibi yere vurdu. Bu şiddete dayanamayan Ferguson bayıldı ve 35 dakika boyunca kendine gelemedi.
Bu olaydan sonra ünü tüm dünyaya yayılan Filiz Nurullah, Londra'da bir ay içinde 40'a yakın karşılaşmayı tuşla kazanıp Macarların ünlü güreşçisi Çaya’yı da yendikten sonra 1911 yılında güreşi bıraktı. İstanbul'a döndükten bir yıl sonra da vefat etti. Onu tanıyan birçok kişi yalnızca Türk güreşinin en iri adamı olarak kalmayacağını, renkli ve sempatik kişiliğiyle hatırlanacağını söyledi.