Duyun bu feryadı
Duyun bu feryadı
Sağlık davalarının nöbetçi Avukatı Cengiz Hortoğlu’nu; yanlış tedavi sonucu kolu kesilen, bacağı kesilen, omurilik felci olan, yanan, ölen veya tecavüze uğrayan müvekkillerinin dosyalarının arasında buldum.
Dava dosyaları ile tıp kitaplarının birbirine karıştığı, neredeyse ‘hastane’ kokan bir odada, bir bir açtık davalara girip çıkmaktan eskimiş dosyaları...Ve her defasında 1926’dan kalma (Temeli, 1889 İtalyan Ceza Yasası) iki maddeye, 455 ve 459’a çarptık! Bu iki madde her derde deva! Yaptığı binalar depremde mezar olan Müteahhit Veli Göçer de; zehirlenmeye yol açan ekmekleriyle fırıncı da; hatalı sollamayla bir aileyi nüfustan silen sürücü de; tedavi hatasıyla ölüme ya da organ kaybına yol açan sağlıkçı da vs. vs. aynı maddelerden yararlanıyor; pardon yargılanıyor!
Galiba bu madde bir tek düşünce suçunu kapsamıyor! Herkesin ihmalini hoş görürken, yazarlara da hoşgörü dağıtırdı!
İyi espri!
Maalesef, halk kendini birebir ilgilendiren yasalardan haberdar değil. Oysa 455 ve 459, yaşayan herkesi ilgilendiriyor. Bugüne kadar bir tedavi hatasına kurban olmamış olmanız bugünden sonra olmayacağınızı göstermez...
Ama ne yazık ki 455 ve 459’u ezbere bilmemiz de bir çözüm değil.
Küçük Ayşen’in kolunun değerini bu madde biçti değil mi: 185 bin lira! Üstelik beş yıllık emeğin sonunda...
Sorun burada zaten, bilmemiz ve bu maddelerin kaldırılması için uğraş vermemiz gerekir. Bu maddelerin elden geçirilmesi de yetmez sadece. Sağlığımızı kapsayan bir yasa çıkmalı. Tüketici Yasası gibi dikkatle düşünülmüş bir yasa. Malımıza verdiği değeri canımıza da veren.
Canın değeri yok
Ne yazık ki üzülerek söylüyorum. Kopan bir düğme ya da kırık bir makine kolunun, kesilen kolumuzdan, kanunlar nezdinde daha değerli olduğunu görmek mümkün. Tüketici Yasası’nı ele alın, diyelim elbisenizin rengi attı, bu malı iade edebilir, bedelini satıcıdan geri alabilirsiniz. Bu şartlara uymayan satıcıya dünyayı dar etmek istiyorsanız harç ödemeden mahkemeye de başvurabilirsiniz. Peki sağlığınız? Yanlışlıkla enjekte edilen AIDS’li kandan, yanlış iğne sonucu kesilen kolunuzdan, fıtık tedavisi için gidip omurilik felciyle çıktığınız hastaneden kimi sorumlu tutacaksınız? Yine çarpıcı bir örnek: Madde 495! Bir saat çalan 20 yıla çarptırılırken, kolun kesilmesine neden olan kişi 185 bin lira para çezasına çaptırılabiliyor...
O da, Memurin Muhakemat Yasası’nı aşacaksınız, 129’u aşacaksınız, dava açacaksınız. Çünkü Anayasa’nın 129. Maddesi’ne göre kamu görevlisine tazminat davası açamazsınız. Sonra 647 Sayılı Ceza İnfaz Kanunu var, yani bu maddeye göre de bu tür suçlarda aldığı ceza süresine bakılmaksızın ki bu 10 yıl da olabilir, 647-4’e göre ceza paraya çevrilebiliyor. Bu da 1999 yılındaki değişikliğe göre günlük 5 bin ya da 10 bin liraydı. Son değişiklikle günlük iki veya üç milyon liraya yükseltildi ama bu da caydırıcı olmaktan uzak.
Osmanlı’dan kalma yasa
Orada da duruyoruz zaten!
455, ifade ettiğiniz gibi 1889 tarihli İtalyan Ceza Yasası’ndan alınmadır.
Yani biz 1889 model yasa ile hukuk dağıtmaya çalışıyoruz. 1926 tarihli TCK’nın temeli 1889 İtalyan Ceza Yasası’ndan alınmıştır. Yeni tasarıda 455’in yerine düşünülen tasarı madde 131, yasa 455’i tekrarlamaktan ileri gitmiyor. Ceza üç yıldan altı yıla çıkarılmış.
Peki maddi tazminat davaları?
Avrupa’da ve Amerika’da verilen tazminatların milyonda biri bile değil!. Hayatınızı kurtaracak değil karartacak tazminatlar alabilirsiniz ancak. SSK apandisit nedeniyle yatan Ferhat Koç’un kolunu kesmişti, ardından kendi hatası sonucu kestiği kol için bir de müvekkilimden 61 bin lira kol kesme parası istemişti. Mesela Ferhat için 20 milyar lira tazminat almayı başardık.
Yüksek Sağlık Şurası belirleyecek yine haklı olup olmadığınızı öyle değil mi?
Öyle bu da en az bir davanın beş yıl sürmesi demek...
Hiç mi umut yok Avukat Bey!!!
Yasal sistemi gözden geçirelim, Osmanlıların bize hatırası olan Memurin Muhakemat Kanunu’nu kaldıralım . Yüksek Sağlık Şurası yerine başka bir kurum oluşturalım. Bütçeden sağlık için ayrılan payı artıralım. Yeni bir sağlık kanunu oluşturalım...
Sadece hastalara ya da mağdurlara değil, sağlıkçılara da iyi şartlar getiren bir yasa düşlüyoruz değil mi? Sağlık personelini hatalarından dolayı suçlayabilmek için önce onların da şartlarını değiştirmek gerekmiyor mu?
İste bu madalyonun öbür yüzü. Aslında herkes mağdur! Hekim günde 50 hastaya bakmak zorunda olmasa daha az hata yapar.
15 saniyede bir hastaya bakan SSK’lı doktordan hiç hata beklememek de imkansız olmalı.
Gerçekten çok ciddi mazeretleri var. Bilirkişi işte bunlara bakarak hastanın karnında iki metre -yani benim boyumdan uzun bir sargı bezinin unutulmasını normal karşılıyor. “Bu ameliyat komplikasyonudur" diyor.
“Deli misin" diyorlar!
Maalesef öyle, tazminat davaları çok fazla ilgi duyulan bir alan değil. Meslektaşlarımdan ciddi eleştiri alıyorum, “Deli misin neden bu davalarla uğraşıyorsun" diye... Evet çoğu almak istemez, neden almak istemez, bir kere yıllarca sürüyor. Hakkınızı kanıtlamak için yedi-sekiz yıl sabretmelisiniz, işte Ayşen’in dosyası örnek. Beş yıldır sürüyor, şimdi Yargıtay’da devam edeceğiz. Bir boşanma davası diyelim dört-beş celsede biter, hedefiniz bellidir. Bu davalardaysa yılgınlığa düşmemek imkansızdır.
Mağdurum
Doğru! Bir yakınım değil kendim, bizzat ben! Ben de bir tedavi mağduruyum. Yedi yaşında bir trafik kazası geçirdim, burun kemiğim darmadağın oldu ve 35-40 yerinden kırıldı. Parasızlıktan ameliyat olamadığım için 18 yaşına kadar adeta nefes almadan yaşadım. Çok yoksulduk ve geceleri çalışıp ameliyat parasını biriktirdim. Ve her şey düzelecek ümidiyle ameliyat olduğumda her şey eskisinden beter olmuştu. Doktorum, anestezi kullanmadan beş saat boyunca beni bir koyunu keser gibi kesti. Ve ameliyat sonunda burnumu tanıyamadım, birazcık nefes alırken hiç alamaz hale gelmiştim.
Her tıp mağduru müvekkilinizle geçmişte arayamadığınız kendi haklarınızı da arıyor olmalısınız!
Bunu bir şair anlayabilir! Doğrusunuz, benim her dilekçem bir şiirdir.
Belki de, bu davaları alıyorum çünkü, hissediyorum. Ayşen’in kolu kesildiğinde ben günlerce eşimle birlikte ağladım. “Devlet neden bunu yapmıyor, şunu yapmıyor" demektense ben ne yapabilirim diye düşünürüm. Aktif olarak yaklaşık on derneğin üyesiyim. Kırmızı Işık Trafik Davaları Önleme Derneği, Omurilik Felçlileri Derneği, böbrekle ilgili bir dernek, Hasta Hakları Derneği. Artık almayacağım diyorum bazen böyle davaları. Çünkü bir yandan en büyük idealim iyi bir şair - edebiyatçı olmak. Ama gelip, hüzünlü gözleriyle, soran bakışlarıyla bana bakan bir çocuğu geri çeviremiyorum. Şu anda da elimde on adet sağlık dosyası var.
Bu davalardan para kazanıyor musunuz?
Kesinlikle hayır! Zaten tedavi mağdurları kimler? Ekonomik durumu zayıf olanlar. O insanlardan değil para almak siz yardım etmek istersiniz. Ben Ayşen Başarır’ın davasında sadece, yasa parasız dava almamıza izin vermediği için sembolik olarak beş milyon lira ücret aldım. Bu davaya harcadığım emekle 30-40 dosyaya bakardım. İnanın böyle. Ama bu davayla okyanusa bir damla da olsa katkım olmuştur. Sonuçta bu davayla sağlık sistemini tartışılır kıldık. İlk defa birisiyle yani sizinle 455’i, 459’u konuşabilme imkanı buldum. Emeklerim boşa gitmemiş!
Ayşen esin perim
Şiir kitabımdaki çoğu şiir Ayşen için yazılmıştır, o benim esin perilerimden biri.
Ayşen Başarır dosyasının içinde görünmeyenler.
Sürekli araştırdım, tüzükler, Yargıtay kararları dışında. Bu kitapların çoğu tıp kitapları, çeyrek doktor oldum diyebilirim. Anatomiyi öğrendim, damarların nereden gelip nereye gittiğini. Neredeyse tüm tıp deyimlerini öğrendim, sürekli tıp sözlükleriyle çalıştım. Bu arada sağlıklı beslenmeyi de öğrendim!
Sayılarla Ayşen davası desem?
68 kez duruşmaya katıldım. Katılmaya da devam edeceğim, 100’ü bulur herhalde. Lüleburgaz-İstanbul arasında 40 bin kilometre yol yaptım. Bu neredeyse bir dünya turu demek. 300’e yakın kitap okudum. Dava dosyalarını oluşturmak için üç bin sayfa kaleme aldım. Bir tıp ögrencisi gibi çalıştım. Ve bir şey kazandım: Ayşen’in güvenini...
Türkiye’de yargı sistemi çöküyor
HAKLARINIZI BİLİN
DEVLET hastanelerinin herhangi birinde tedavi hatasına maruz kaldığınızı mı düşünüyorsunuz! En geç bir yıl içinde ilgili hastane yönetimine durumunuzu anlatan bir dilekçeyle başvurmak zorundasınız. Aksi takdirde şikayet hakkınızı kaybediyorsunuz. (Olay, SSK hastanelerinde meydana geldiyse beş yıl içinde başvurabilirsiniz.)
Devlet hastanelerinin yönetimlerine yolladığınız dilekçenin yanıtı 60 gün içinde gelmemesi talebinizin reddedildiği anlamına geliyor. Hakkınızı mahkemelerde arama zamanınız başladı, akıyor!
Hastane yönetiminden yanıt alamadınız ve 60 gün doldu, hakkınızı yasalarla arayabilmeniz için mutlaka en geç 60 gün içinde dava açmanız gerekiyor.
Zarar tazmini