Dünyada en çok nefes alan insan o oldu! Yaşını tahmin etmek pek mümkün değil...
Resmî kayıtlara bakıldığında 1777'de Bitlis'te doğduğu ve 1934'te İstanbul'da vefat ettiği bilinen Zaro Ağa, "dünyanın en yaşlı adamı" olma özelliği ile Türk ve dünya kamuoyunda büyük ilgi uyandırmıştır. Dünyada en çok nefes alan Zaro Ağa kimdir? Merak edilenleri sizler için derledik.
Ömrünün son 10 yılı dikkate alındığı zaman sıradan bir insanın hayatı, Zaro Ağa'nın ki kadar yakından takip edilmediği görülür. Uzun yaşamın sırlarından tutun kadınlara olan ilgisine kadar birçok konuda sırları merak edilen bir isimdi. Doğum yılı tartışmalı olduğu için yaşını tahmin etmek de biraz zor.
Zaro Ağa Kimdir?
Yakın tarihimizin birçok önemli olayına ve önemli kişiliklere tanıklık eden Zaro Ağa basında da Türkiye'nin ilk medya starı olarak tanımlanabilir. Yaşamı olduğu kadar ölümü de Türk ve yabancı kamuoyunda bir yankı uyandırdı. Tıpkı bir "kahraman" kaybedilmiş gibi büyük üzüntü yarattı. Zaro Ağa'nın doğum yılı 1774 ve ya 1777 olarak geçer. Tam tarih tartışmalıdır.
Bitlis şehrinde dünyaya gelen Zaro Ağa 29 Haziran 1934 yılında İstanbul'da vefat etti. O dönemdeki doktorun ölüm belgesine dayanarak Zaro Ağa'nın 157 yaşında öldüğü iddia edilmektedir. Türkiye tarihinin en uzun yaşayan insanı olan ve bazı kaynaklara göre de dünyanın en uzun yaşayan birkaç insandan birisidir.
Araştırmalara göre Zaro Ağa, yaşamı boyunca 10 Osmanlı padişahı, 28 sadrazam ve 2 cumhurbaşkanı, 5 başbakan görmüştür. Bununla birlikte bazı kaynaklara göre 6, bazı kaynaklara göre 7 savaşa katılmıştır. Yine tam kesin olmamakla beraber 157 yıllık ömründe 13 ya da 29 kez evlenmiştir. Bu evliliklerden 36 çocuk sahibi oldu. Torun sayısı ise tam olarak bilinmemektedir.
Zaro Ağa Hayatı
Dünyanın en uzun yaşayan adamı unvanına sahip olan Zaro Ağa, 29 Haziran 1934 yılında öldü. 157 yıllık ömrüne 29 evlilik sığdırdı. 36 çocuk sahibi olan Ağa, kendisi hayatta iken 35 çocuğunu kaybederek toprağa verdi. Tüm bunların yanı sıra bu süreç içerisinde pek çok tarihi olaya tanıklık etti. Bir imparatorluk gören ve 10 padişah, 28 veziriazam (sadrazam), 1 cumhuriyet, 2 Cumhurbaşkanı ve 5 başbakan gördü.
İstanbul Eyüp Sultan Camii arka tarafından Kaşgari dergâhına çıkar iken Meşhur Piyer Loti Kahvesi’den sola doğru kıvrılan dik bir yokuş üzerinde bir kabristan bulunur. Bu kabir üzerinde ise Osmanlı dönemine ait bir Hamidi fesli mezar taşı yer alır. Eyüp Kabristanı’nın girişinde yer alan mezar taşında ise ‘Az yaşa, çok yaşa, elbet akıbet er geç gelir başa...’ şeklinde bir yazı yazar.
Akabinde ‘Bitlisli Şemsi Ağa Oğlu olan 157 Yaşında vefat eden Zaro Ağa’nın Ruhuna Fatiha-1934’ yazısı takip eder. Bu mezar taşı, bir imparatorluk, 10 padişah, onlarca veziriazam, bir cumhuriyet, 2 reisicumhur, 5 başbakan, pek çok savaş ve 29 evlilik geçirmiş ‘uzun hayat’ timsali olan Zaro Ağa’ya aittir.
Amelelik Dönemi
Zaro Ağa, Hicri takvime göre 1191, miladi takvime göre 1777 yılında Bitlis’in Mutki ilçesine bağlı olan (Merment) Meydan Köyü’nde dünyaya gözlerini açmıştır. Bu dönemde Osmanlı tahtında I. Abdülhamit oturmakta idi. 18 yaşına kadar köyünde yaşayan, sonra ise İstanbul Tophane’ye yerleşen Zaro, Padişah 3. Selim iken Selimiye Kışlası inşaatında da çalışır
Aynı zamanda Sultan Abdülmecid’in yaptırmış olduğu Tophane Camii inşaatında da amelelik yaptığı bilinir. Kazandığı para ile Bitlis’e döner, orada evlenir, daha çok kazanmak için tekrar İstanbul’a gelir.
29 kez evlenen Ağa'nın 96 yaşına kadar 36 çocuğu olur. O hayatta iken biri hariç kalan 35'i ölür. Zaro Ağa öldüğünde ise en küçük kızı 60 yaşındadır. Ömrünün son günlerine kadar zinde ve dinamik bir vücuda sahiptir. Ancak 130’lu yaşlarında hareket etmekte zorlanan 90 yaşındaki oğluna baktığı bilinir.
Kürt Hamalların Ağabeyi
Yeniçeri ocağının kaldırılmasının ardından Zaro Ağa gümrüklerde hamallık yapar. Bu işte ise kendisini kısa sürede gösterir ve kahyalık vazifesi ile Kürt hamallara 20 yıl ağabeylik ederek iskelelerden pay alır. Ancak o dönem Kürt ve Ermeni hamallar arasında paylaşım savaşları vardı.
Zaro Ağa’nın ise Kürt hamallar arasındaki ağırlığı iş göremez olduğu dönemlerde bile itibar gösterir. İstanbul Belediye Reisi olan Op. Dr. Emin Bey zamanında Zaro Ağaya ‘Belediye serhademesi’ unvanı verildi ve 50 lira maaş bağlandı.
1798 yılında Cezzar Ahmet Paşa komutasındaki orduda yer alan ve Napolyon ordularına karşı savaşan Zaro Ağa iri yapılı olduğu için, saray görevlilerinin dikkatini çeker ve askerliğini sarayda yapar. 1826 yılında yeniçeri ocağının kaldırılışı esnasında Ayasofya zindanlarında gizlenerek ölümden kurtulur.
Mutkili Şerif Mirza Aşireti ile 1828’deki Rus-Osmanlı savaşına katılır ve bacağından yaralanır. Daha sonra memleketine döner. 1830’lu yılların ikinci yarısında ise İstanbul’a tekrar gelir. 1853 yılında inşa edilen Ortaköy Camii inşaatında çalışır. Bu dönemde 80’li yaşlarındadır.
Modellik Dönemi
İlk Türk kadın ressamlarından biri olan Mihri Müşfik Hanım Sanayi-i Nefise Mektebi’nde hocalık yapar. Bu dönemde kız öğrencilerin erkek modellerle nü resim çalışması yasaktır. Müşfik Hanım ise yetkililerden yalvar yakar izni koparır. Ancak Maarif Nazırı Şükrü Bey’in bir şartı bulunmaktadır.
Modellik yapacak erkek kişi yaşlı, kız öğrencilerin ruhuna ve nefsine hitap etmeyecek derecede fiziki özellikler taşıyan biri olmalıdır. O günlerde ise bu iş için bir asrı devirmiş ve ağzında diş kalmamış olan Zaro Ağa’dan daha uygun birisi yoktur. Ancak Zaro Ağa birkaç gün sonra derslere gelmekten vazgeçer, mektebe bir daha uğramaz.
Okula gitmeme sebebini ise yıllar sonra şu sözler ile anlatır: “Kızlar hep bana bakir, gözlerini benden ayirmiyir. Üstüne bir çubuk (kurşun kalem) alir, onu uzatir” diye açıklar ve ekler: “Aha biyle biyle göz kırpirler.
Sonra başımı, yanağimi okşirler. Buraya bah, beri bah öte bah dirler. Hangisine bahsam bilmirem, hepsi de huriler kimi, bir-iki dene olsa neyseh. Emme ben bu kadar huri kızı nideyim, aha da gelmem vallah!”
1929 yılında Büyük Buhran, Türkiye’yi de etkiler. Yerli malı kullanımına teşvik edilen ve tasarrufu özendirilirken yeni ekonomi politikası da halka benimsetilmekte idi. Bu görevi üstlenen Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti tarafından bir reklam kampanyası başlatılır. O dönemin önemli ticari malları arasında olan fındık ile başlayan kampanyanın yıldızı Zaro Ağa olur.
Ön yüzünde yabancı 2 güzel kızla samimi pozlar vermiş olan Zaro Ağa’nın resmi kartpostallara basılır. Üzerinde ise ‘Kim Zaro Ağa gibi Türk fındığı ve üzümü yerse, zeytinyağı ile İzmir inciriyle sindirim sistemini harekete geçirirse, Türk tütünü içerse tıpkı onun gibi o yaşlarda dahi sağlıklı olur’ yazar.
Son Dönemler
Hamallık, modellik ve reklam yıldızlığı sonrasında Tophane’de bir harabede yaşayan ve 10’uncu eşi Kudret hanımla birlikte olan Zaro Ağa’nın ünü tüccarların da dikkatini çekmiştir. 1925 yılında onu gemi ile önce İzmir’e, daha sonra İtalya’ya götürürler. 1930’da 9 ay süren Amerika macerası başlar. Amerikan gazetelerinin başköşesinde yer alır.
Binlerce kişi tarafından ziyaret edilir ve sözleri panolar halinde duvarlara asılır. Hatta New York’un en yüksek yapısına çıkarılıp Amerika’nın mutluluğu için dua ettirilir. O dönem çapkınlığı ile de meşhur olan Zaro Ağa ile hatıra fotoğrafı çektirmek 10 dolar, tokalaşıp öpmek 15 dolardır.
Amerika'da bir kaza geçirir ve hafızasında kalıcı bir hasar oluşur. Ancak vücudu hâlâ sapasağlamdır. Geçirdiği kaza sonrasında Zaro Ağa kendisine söz verilen hiçbir şeyi alamadan1931 yılında İngiltere’ye götürülür. Cebinde beş kuruş parası olmadan memlekete döner ve eşi Kudret hanımın vefat ettiğini öğrenir.
Zaro Ağa Ölümü
Zaro Ağa ölümünden önceki 3 gün şuurunu kaybeder. Son sözleri ise “Vakit geldi” olur. 29 Haziran 1934 günü Şişli Etfal Hastanesi'nde vefat eder. Yapılan otopside ise Zaro Ağa'nın oldukça uzun yaşamasına karşın tüberküloz, beyinde damar tıkanıklığı, kalp büyümesi ve üç böbreklilik gibi çeşitli sağlık sorunlarına sahip olduğu görülür.
Şişli Etfal Hastanesi başhekimi olan Rıfat Hamdi'nin açıklamasına göre Ağa'nın ölümünden önce 157 yaşında olduğunu söylemiştir. Mezarı bugünkü Eyüp Sultan kabristanında yer alır. Uzun yaşamın sırlarını araştırmak için beyni, ciğeri, kalbi Amerika’da incelemeye alınır. İncelendikten sonra ise özel bir sıvı içinde kavanozda muhafaza edilir ve Sultanahmet Sağlık Müzesi’ne götürülür. Beyni, uzun yıllar burada sergilenir. Ancak daha sonra kaybolur.