Doğum de, dur
Doğum de, dur
Yeni kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, Atatürk Türkiye’sinin bir genci olarak Tıp Fakültesi’ni bitirdiğimde; bütün dünyanın ıstırabını dindirecek bir enerjiye sahipmişçesine hekimlik mesleğine atıldım!"
Tam elli beş yıl, bir ömür kadar uzun bir süre, “insanların ıstırabını dindirme" aşkıyla hekimlik yapan, klinikler, laboratuvarlar kuran Pakize Tarzi bu sözlerle özetliyordu mesleğine adanış öyküsünü.
Saygın kimse!..
“Evde, sağlıklı yaşamımıza özel bir önem verildiğini de belirtmeliyim. Aile doktorumuz Ali Rıza Bey, belirli aralıklarla gelip sırayla hepimizin dişlerini, bademciklerini muayene ederdi. Onun geleceğini evdeki hazırlıklardan anlardım. Her yer temizlenir, gümüşler parlatılır, en değerli kahve takımları çıkarılırdı. Bu hazırlıklar çocuk benliğimde, hekimin saygı duyulacak bir kimse olduğu inancını yaratmış ve yıllar sonraki meslek seçimimi etkilemişti."
Savaş her yerde
Adana’ya kapağı atmışlar, orada Ziraat Bankası müdürünün evine sığınmışlardı, ama yine huzuru bulamamışlardı; çünkü onlar yerleştikten hemen sonra Adana’yı Fransızlar işgal etmişti!
Bu kez Konya’ya göçmüşler, yıkık dökük bir eve atmışlardı kendilerini. Amcaları Mustafa Tevfik Bey de Konya Merkez Komutanlığı’na getirilmişti. Şam’dan Adana’ya, oradan Orta Anadolu’nun bozkırına koşuşturan aile bireyleri bu hızlı iklim değişiklikleri yüzünden hastalanmıştı. Daha da kötüsü, Konya’da ayaklanmaların, Kuva - yı Milliye düşmanlarının ortasında bulmuşlardı kendilerini.
İlle de tıp
Bu acı üzerine Konya’yı terk edip Bursa’ya yerleşen aile, yitirdikleri huzuru burada bulmaya çalışıyordu. Bursa’da yatılı Amerikan Kız Koleji’ne yazılan Pakize, hocalarının sevgisini kazanarak ve çalışkan bir öğrenci olarak kendini derslerine verirken; dışarıda, uzun ve çileli bir savaş bitmiş, Gazi Mustafa Kemal Paşa Cumhuriyet’i ilan etmişti!
“Cumhuriyet’in ilanının ertesi günü şehirde büyük bir bayram sevinci yaşandı. Herkes sokağa döküldü. Evden fırladık... Başımıza, Bursa kılıç - kalkan ekibinin bellerine bağladıkları rengarenk kuşaklardan sarıp yollardaki insan seline karıştık. Onlarla birlikte coşuyor, koşuyor, zıplıyorduk..."
Bursa’da liseyi bitirdi ve babası pek istemese de, inatla İstanbul’da tıp okumayı aklına koydu. Oysa ailesi tarih öğrenimi için Lozan’a gitmesini istiyordu. Sonuçta onun istediği oldu ve Tıp Fakültesi’ne yazıldı... Aile, bu kez de Pakize’nin okuması için bulunduğu kenti terk ederek alelacele İstanbul’a taşınmak durumunda kalmıştı.
“Dersler ağırdı. O dersten ötekine koşturmak ve çok çalışmak gerekiyordu. Ayrıca tıp dilini de anlayamıyordum. Arapça Farsça köklerden yapılan ve içinden çıkılamayan Osmanlıca terimlerle doluydu bütün dersler."
O yıllarda kızlarını tıp fakültesine gönderen aile sayısı, bir elin parmakları kadar bile değildir. Hocalar, okul bahçesinde erkek öğrencilerle konuşan kızlara iyi gözle bakmazlar. Dahası giyim kuşama bile okul yönetimi sınır getirmiştir. “Bluzlarla kravatından, plili etekten vazgeçmem güç oldu. Ne giyeceğimi bilemez duruma geldim... Öğlen yemeklerini arkadaşım Hatice ile boş bir sınıfta yiyor, hemen derse ya da laboratuvara koşuyorduk. Yemekhaneye gitmekten kaçınmamızın sebebi, erkek arkadaşların bizimle fazla ilgilenmeye başlamış olmalarıydı."
Kısmet Prensmiş
Büyük bir rastlantı sonucu, Afgan Kralı’nın kalabalık ailesi Şişli’de bir apartman katına yerleşirler. Bu apartmanda, aynı zamanda Pakize ile ailesi de oturmaktadır.
Hareketli, yorucu, ama sonuçta başarılı bir öğrencilik döneminin ardından stajını yapar Pakize. Çeşitli hocalardan asistanlık önerileri alır. Asabiyeci Fahrettin Kerim Gökay, ısrarla kendi kürsüsünde kalmasını ister... Ama o seçim yapmakta zorlanır. Kararsızdır. Kararını verinceye kadar kadın doğumda “fahri asistanlık" yapar; işe başlar ve o bölümde kalakalır. Yıl, 1932.
Özel doğum kliniği
Bu anlayış içinde mesleğini icra eden Pakize Tarzi bir süre de, eşinin ailesinin bulunduğu Roma’da çalıştıktan sonra yeniden yurda döner ve yine bütün insancıl duygularıyla kendi insanlarının sağlığı için çaba gösterir. Bir gün şunu fark eder ki, tüberkülozlu ya da başka bulaşıcı hastalıklar taşıyan insanlarla aynı çatı altında doğumlar yaptırılmakta, çocuklar dünyaya getirilmekte. Veremli bir hastaya hizmet eden hasta bakıcı çoğu zaman elini bile yıkayamadan, yeni doğmuş bir çocuğu kucaklamakta. Bu iç içelik onu dehşete düşürür ve ilk kez özel bir doğum kliniği açma düşüncesine kapılır. “Bu düşüncemi açtığım herkes, konunun parasal yönünü ön plana alıyor ve beni caydırmaya çalışıyorlardı."
Oysa Pakize Tarzi parayı değil, insan sağlığını, insan mutluluğunu önemseyen o yitik kuşağın insanlarındandı. Günümüzde örneğine çok az rastlanan ve koruma altına alınması gereken son kadınlardandı. Ve yeryüzüne merhaba diyen bebeklerin sağlıklı bir ortamda doğma haklarını olsa olsa Pakize Tarzi soyundan bir doktor savunabilirdi.
“Klinikte bir ev havası olmasına dikkat ettim. Odalarda mavi ve pembe renkler hakimdi. Vazolar, yemek takımları pırıl pırıl gümüştendi. İstanbul Üniversitesi’nin ilk bayan - doğum uzmanı, İstanbul’da ilk özel kadın - doğum kliniğini açıyordu. Kurdeleyi, Vali ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar’ın eşi kesti. Beklemeye başladık. İlk bebeğin annesine bir altın saat, babasına da bir altın kalem armağan edecektim."
Uzun sürmez, Amerika’dan yeni dönen bir çift doğum için başvururlar kliniğe. Doğum kolayca gerçekleştirilir.
Bu arada “Heparin" denilen bir ilacın alerji yarattığı, kangrene yol açtığı saptanır klinikte. Bu, dünyada gözlemlenen ilk “vakaödır. Yapılan bilimsel değerlendirmeler de bu saptamayı doğrulayınca, olay tıp literatürüne geçer. Birdenbire Türk ve dünya basınının ilgi odağında yer alır Pakize Tarzi Kliniği. Haberler, röportajlar birbirini izler....
Utanılacak zaman
Kendi deyimiyle, zaman bir meltem gibi değil, deli bir bora gibi geçip gider. Bir gün arkadaşlarından aldığı bir davetiyeyle fark eder ki, tıp fakültesinden mezun oluşunun üzerinden tam elli yıl geçmiş!.. Farkında bile olmamıştır geçip giden zamanın. Çünkü Pakize Tarzi, ileriye bakmaktan, yenilik peşinde koşmaktan, daha çağdaş sağlık hizmeti düşünmekten, geçmişe bakacak zaman bulamamıştır.
Peki ya şimdi ne yapıyor, bu eski zamanlardan kalma tıp meleği? Şimdi evinde, kah kendi sağlık sorunlarıyla uğraşarak, kah çocukları ve torunlarıyla bir arada olmanın mutluluğunu yaşayarak gün geçiriyor.
Şimdi, doksanına doğru ağır ağır çıkarken basamakları Pakize Tarzi; parasız hastayı kabul etmeyen doktorların varlığını, cenazeleri rehin alan hastaneleri duydukça, mesleği adına, insanlık adına utanç duymaktan kendini alamıyor.
YARIN: HADİYE GÜNTEKİN