SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Boğaz'daki kırmızı köşkün gizemi! Atatürk için 1 gecede yaptı, 1000 liraya 'Hayır' dedi

Almanya'da yönetim değişiyordu. Yavaş yavaş ayrışma başlamış ve ülkenin profesörleri birer birer sınır dışı edilmişti. Bruno Taut ve arkadaşlarının yolları ise önce Japonya’ya, sonra Türkiye’ye düştü. Taut’un Türkiye’ye bıraktıkları ise tam anlamıyla paha biçilmezdi. Atatürk'ün son yolcuğu için tasarladığı katafalk da bunlardan biriydi.

|

Derleyen: Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr - 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nden Avrupa istikametine giderken sağda ağaçların içindeki kırmızı çatılı, Japon mimarisini andıran yapı gören herkesin dikkatini çekiyor. Boğaza nazır bu köşk, hayatının büyük bir bölümünde dünyaca ünlü mimarlık profesörü Theodor Fischer ile çalışan Alman profesör Bruno Taut’un tasarladığı ve 3 yıl sonra gelecek ölümünü karşıladığı özel bir yapıydı. Bruno Taut ölümünden 1 ay öncesine kadar Türkiye’ye ve hatta Atatürk’e özel eserler tasarlamıştı. Almanya’da çıkan olaylar sonrası, 58 yıllık yaşamının büyük bir bölümünü Türkiye’de geçirmişti. Taut ve arkadaşlarının Almanya’dan Hitler tarafından kovulması ve sonrasında Türkiye’de gelişen olaylardan geriye, özel mimari eserler ve bugün hâlâ varlığını sürdüren eğitim kurumları kaldı. Taut Köşkü ise hikâyesini kimsenin bilmemesine rağmen yaklaşık 3 yıl öncesine kadar muhteşem manzarasıyla yeni ev sahiplerini bekliyordu. İşte Taut Köşkü’nün özel hikâyesi.

HER ŞEY BERLİN’DE BAŞLADI

Tüccar Julius Taut'un ikinci oğlu olarak Doğu Prusya'da Königsberg'de büyüyen Bruno Taut, 1880’de dünyaya geldiğinde hikâyesinin dünyanın dört bir yanına ulaşacağını kimse bilmiyordu. Taut da 28 yaşında eğitim görmek için gittiği Almanya'nın, II. Dünya Savaşı yaklaştıkça daha da karışacağından habersizdi.

Mimari eğitim için orada bulunan Taut’un tüm hayatını etkileyecek olaylar da Berlin’de başladı. Genç adam, Berlin Teknik Üniversitesi’nde sanat tarihi, şehircilik ve inşaat eğitimi almak üzere Berlin'e taşınmıştı. 1909’da Franz Hoffmann ile ortak mimarlık bürosunu kurdu. Ancak Hoffmann’la ortaklığı yalnızca 4 yıl sürmüş, Taut bundan sonra yoluna kardeşi Max Taut ile devam etmeye başladı.

Taut’un kardeşiyle yaptığı ortaklık onlara zamanla ikonikleşen bir tasarım yaptırmıştı. Bruno Taut’un ilk büyük projesi 1913 yılında Gartenstadt Falkenberg’de gerçekleştirdiği, canlı ve çarpıcı renkler kullanarak geleneksel konut anlayışından farklı bir yaklaşım sergilediği 'Boya Kutusu Konutları'ydı. Bu eseri henüz ilk olmasına rağmen Taut'un modernist mimari anlayışının öncüsü olmuştu.

İLKLERLE DOLU ALMANYA MACERASI

Zaman geçiyor, Taut her gün daha da çok çalışıyordu. Onu tasarımlarıyla tanıyan yüzlerce insan vardı. Taut sadece tasarımlarıyla değil, Berlin-Charlottenburg Teknik Yüksekokulu’ndan fahri profesörlük kazandığında da başarılarıyla öne çıkmaya devam ediyordu. Artık bir öğretim üyesiydi, öğrencileri ondan öğrenecekleri mimari ve sanatsal püf noktalarını heyecanla karşılıyordu.

I. Dünya Savaşı’ndan sonra dışavurumcu-devrimci bir sanat yaratmayı hedefleyen ‘Sanat için Çalışma Kurulu’nun öncüsü ve ‘Novembergruppe’nin (mimarlardan oluşan bir grup) üyesi oldu.


Aradan aylar geçmiş, Taut önemli işlerde ve görevlerde çalışmıştı. 1921-1924 arasında da imar kurulu başkanı olarak Magdeburg’da çalışmıştı. 1924 yılına gelindiğinde ise yeni kurulan toplu konut şirketi GEHAG’ın başına getirildi. GEHAG bugünlerde, ‘Deutsche Wohnen’ adı ile sadece Berlin’de 163 bin dairenin sahibi. 

Bruno Taut, 1930 yılında Berlin-Charlottenburg Teknik Yüksekokulu'na, konut inşaatı ve yerleşimi alanında onursal profesör olarak atandı. Ancak başarılar ve ilklerde dolu hayatı, en azından Almanya’da sona ermek üzereydi. Taut kalan yaşamını farklı ülkelerde bulunarak geçirecekti. Bunlardan en önemlisi ise son duraktı yani İstanbul!

HİTLER KOVUNCA TÜRKİYE'DE BÖLÜM KURDULAR

1933 yılında Hitler ve nasyonel sosyalistlerin iktidara gelmesiyle birlikte sosyalist fikirleri ve Yahudi kimliğiyle bilinen birçok Alman bilim insanı gibi Taut da ülkesini terk etmek zorunda kaldı. İlk olarak İsviçre’ye sığınan Taut, Japon mimar Isaburo Ueno’nun davetiyle Fransa, Yunanistan, Türkiye ve Rusya üzerinden Japonya’ya gitti.

Almanya’dan ayrılığı hayatına bambaşka bir yön vermişti. 1933-1936 yılları arasında kaldığı Japonya’da, Japon minimalizmine hayranlık duydu. Ancak bu şehirden de ayrılık vakti gelmişti. Sonraki durak hayata gözlerini yumacağı kadim şehir İstanbul oldu.

1924 yılında tüzel bir kişilik verilen Darülfünun, 1933 Temmuz ayında çıkarılan 2252 sayılı yasa ile kapatıldı. Yerine İstanbul'da Maarif Vekâleti'ne bağlı yeni bir üniversite kurulması öngörüldü. 1 Ağustos 1933'te yeni bir kadro ve yapı ile İstanbul Üniversitesi açıldı. 100'üncü yılı kutlanan Cumhuriyet, o sıralarda genç Türkiye Cumhuriyeti’ydi. Yeni açılan üniversite de yetişmiş bilim insanı sıkıntısı çekiyordu. İnönü Hükümeti’ne ve Atatürk’e Hitler’in görevinden atmış olduğu bilim insanlarının Türkiye’ye davet edilmesi fikri sunulmuştu. Bu fikir olumlu karşılanınca 1933-1934 öğretim yılında, eğitim kadrosunda 27 yerli ordinaryüs profesörün yanında çoğu kürsü direktörlüklerine atanan 38 yabancı ordinaryüs profesöre yer verildi. Bu isimlerin neredeyse tamamı, Hitler Almanyası'nı terk etmek zorunda kalan bilim insanlarıydı. Onlardan biri de Bruno Taut’tu.

HEPSİ TÜRKİYE'NİN GELİŞİMİ İÇİN ÖNCÜ OLDU

Türkiye’ye gelen bilim insanlarına kürsü başkanlıkları verilirken, karşılığında mensubu bulundukları bilim alanında Avrupa’daki yüksek eğitim kalitesini İstanbul Üniversitesi’ne yansıtmaları bekleniyordu. Savaştan sonra Almanya’ya dönüp Batı Berlin’in ilk belediye başkanı olacak Ernst Reuter, ünlü ekonomi profesörü Wilhelm Röpke, Türk operasına çağ atlatan kişilerden oyuncu ve yönetmen Carl Ebert, Türkiye hukuk eğitimini baştan aşağı yenileyen Ernst Hirsch, Gazi Üniversitesi Müzik Enstitüsü’nün kurucusu Eduard Zuckmayer gibi birçok saygın eğitimci Türkiye’nin kucak açmasıyla Nazi zulmünden kurtulmuşlardı.

Bu kafilenin içinde yer alan Bruno Taut ise Güzel Sanatlar Akademisi’nde mimari profesör olarak göreve başladı. Aynı Üniversitede Resim Bölümü Başkanlığı’na Leopold Levy, Heykel Bölümü Başkanlığı’na Rudolf Belling getirildi.

BİRKAÇ AYDAN FAZLA OTURAMADI

1934’ten sonra Türkiye’ye eğitim ve mimari alanlarında katkılarıyla öne çıkan Profesör Bruno Taut, 1936-1937 yıllarında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde Mimarlık Bölümü Başkanlığı yapmıştı. Taut bir yandan üniversitede dersler veriyor, kitaplar yazıyor, bir yandan da Anadolu'yu gezip projeler gerçekleştiriyordu. Hatta İstanbul’da ders vermesine rağmen, Türkiye’nin birçok yerinde özellikle okul projelerinde mimar olarak yer aldı. Takvimler 1938’i gösterdiğinde bambaşka ülkelerde önemli çalışmaları olan Taut, bu kez kendisi için bir ev yaptırmaya karar verdi. Yapacağı bu ev için yaşamaktan mutluluk duyduğu İstanbul'un Ortaköy semtindeki Emin Vafi Korusu’nu seçmişti.

Bruno Taut inşa ettirdiği ev için deyim yerindeyse mimarlık dehasını konuşturmuştu. İstanbul’da o güne kadar görülmemiş bir tarzda tasarlanan ev, Taut’un 3 yıl yaşadığı Japonya’dan esintiler taşıyordu. Japon mimarisinin çizgileriyle, Türk mimarisinin çizgilerini harmanlamış, Boğaz'ın en güzel yerine muhteşem bir köşk inşa edilmişti.


Bu ev zamanla, Boğaz’ın eşsiz yalılarından sonra güzelliği ve konumuyla önemli yapılardan biri oldu. Günümüze kadar da ulaşmayı başaran köşk, ‘pagoda’ yani Japon tapınağı gibi olan dış görüntüsü ile oldukça farklıydı. Ayrıca saçakları nedeniyle üç katlı gibi görünen ve aslında iki katlı denize bakan ön bölüm, arkada araziye oturan tek katlı bölüme bağlanıyordu. Ancak köşk ne kadar mükemmel olursa olsun mimarı Bruno Taut, özenle yaptırdığı eşsiz evinin sefasını fazla süremedi. Profesör, evi yaptırdıktan kısa bir süre sonra, 24 Aralık 1938’de o evde, 58 yaşında hayata gözlerini yumdu.

ÖLMEDEN 1 AY ÖNCE ATATÜRK İÇİN TASARLADI

Ölümüne kadar Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin (1937), Ankara Atatürk Lisesi’nin (1937), İzmir Cumhuriyet Kız Enstitüsü (1937), Trabzon Fen Lisesi (1938) ve Cebeci Ortaokulu’nun (1938) planlarını çizen Bruno Taut, bunlar dışında son derece önemli bir tasarıma daha imza atmıştı.

Atatürk Dolmabahçe Sarayı’nda hayatını kaybettiğinde, ebedi istirahatgâhının henüz ortada olmadığı bir dönemde, cenazesinin Etnografya Müzesi içinde hazırlanacak bir katafalka konulması kararlaştırılmıştı. Bunun öncesinde TBMM’de bir tören yapılması ve bu tören sırasında da Atatürk’ün naaşının bir katafalka konulması planlanmıştı. İşte bu katafalkın inşası için görevlendirilen Taut, hayatının son eserini Mustafa Kemal Atatürk için tamamladı.

Taut, yetkililerin isteği üzerine 15 Kasım 1938 tarihinde, sadece bir gece içerisinde katafalkın planını hazırlamıştı. Taut, hazırladığı katafalkı, astım hastası olmasına rağmen yoğun tempoda geçirdiği uykusuz günlerin ardından 20 Kasım 1938’de TBMM’de yapılacak törene yetiştirdi.


Mimarı olduğu Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin yapımında ciğerlerinden hastalanmıştı. Ancak Taut, hastalığına aldırış etmeden katafalk projesini kabul etti. Taut’a katafalk projesi için 1000 lira ödeme yapılmıştı. Taut ise bu iş için para teklif edilmesinin dahi kendisini üzeceğini ifade edip yaptığı işin karşılığında çocuklarına bırakabileceği küçük bir 'teşekkür mektubu' rica etti.

Ankara’nın sert havasının da etkisiyle ciğerlerindeki rahatsızlık kısa sürede zatürreye çevirmişti. Ancak yapılan müdahaleler yetersiz kalmış, Taut hastaneye yatırıldıktan iki gün sonra 24 Aralık 1938’de, Atatürk’ten 45 gün sonra vefat etti. Bruno Taut'un naaşı Edirnekapı Şehitliği'ne gömüldü. Müslüman mezarlığı olan Edirnekapı Şehitliği’nde bulunan Taut’un mezar taşının gizemli bir de yanı vardı. Bu mezar taşı bir lahit kapağı şeklinde ve yere paralel olarak tasarlanmıştı. Üzerinde ise gizemli bir ayak izi vardı. Bu ayak izi kimindi ya da niçin bırakıldı, işte bu soruların cevabı bugün bile bilinmiyor.

© Copyright 2024

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.