SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Bir 'güzellik' zorbalığı: Sibel Ünli neler hissetti?

Gidişiyle insanlığımızı derinden yaraladı Sibel Ünli. Herkes kadar 'güzel' olmadığı için pek çok şeye maruz kaldığı bu hayata çantasında bir mektup bırakarak veda etti. Ağabeyi "Sosyal medyada kardeşim için insanlığa sığmayan ifadeler kullanıldı" dediğinde kaçımız durup düşündük mesela? Sırf diğerleri gibi yani 'ideal' olmadığı için dışlanmış birinin neler yaşayabileceğini kendisini onun yerine koyarak kaç kişi yüreğinde hissetti? Kime göre güzeldi Sibel, güzellik neydi?..

|

SENİM TANAY KARAKUŞ

senim.tanay@milliyet.com.tr

20 yaşında, gencecik bir kadındı Sibel Ünli. Bir öğle vakti çantası Samatya’daki kayalıklarda bulunduğunda artık aramızda değildi. Hayalleri cebinde kendini bıraktığı o denizden çıkardıkları ise zorbalığın, merhametsizliğin fotoğrafıydı. Çocukken geçirdiği ateşli bir hastalık sonrası epilepsiye yakalanmıştı Sibel ve vücudunun belli kısımlarında hani birçok kişinin görüp de ‘marazlı’ diye yaftaladığı engellere sahipti, ağır depresyon ile mücadele ediyordu. Sosyal medyada yaptığı paylaşımlara gelen yorumlarda klavye zorbalığına maruz kaldı. Sibel’in ağabeyi “İnsanlar onun dış görünüşü ile dalga geçiyorlardı. Kardeşim üzülmesin diye 'özürlü' kelimesini asla evde bile kullandırtmazdım. Sosyal medyada kardeşim için insanlığa sığmayan ifadelerin kullanılması onu çok derinden etkiledi” dediğinde “insan olmanın güzelliğinden” nasibini alamamanın utancını da yükledi omuzlarımıza. Sahi bir insanın değer görmesi için güzel olması mı gerekiyordu? İş görüşmelerinde dahi istenen o “prezantabl” görüntüye sahip olmadan var olunamıyor muydu, “ideal kişi” olunamıyor muydu hayatta?

İşte kızıyla beraber çıktığı yolda tüm bu soruları bertaraf etmek için Yüzümle Mutluyum Derneği’ni kurdu Emre Erdal. Yüz bölgesinde farklılığı olan kişilere ve onların yakınlarına destek olmak için dernek olarak kocaman bir farkındalık halkası oluşturdu. Sibel’e hissettirilen o duyguların tanımını ondan dinleyin istedim…

Söz konusu dış güzellik olduğunda "ideal" kavramından söz edebilir miyiz? Yani herkesin nezdinde dış görüntü itibarıyla kabul görmek mi gerekir?

Dünyaya nasıl bakarsak öyle görürüz, ideal bir görünümden ziyade olanın güzelliğini görmek gerekir ancak günümüzde her yerden maruz kalınan mesajlarla ideal bir dış görünüş algısı yerleşmiş durumda. Güzellik somut ve ölçülebilir bir değere, beden bir tüketim metasına indirgeniyor. Bununla beraber dış görünüm başarı ve mutlulukla ilişkilendiriliyor. Yaygın ve kabul görmüş bu görüşün dışında kalmamak ve başkaları tarafından beğenilmek için birileri tarafından belirlenen kıstaslarla ideal olarak sunulan dış görünüş kalıpları etkisinde kalınıyor. İmaj odaklı kültürde kendi bedenimizle barışık olmamaya, görüntümüzü başkalarıyla kıyaslamaya başlıyoruz, gerçeği yansıtmayan kusursuz olarak gösterilen görüntülere benzemeye çabalıyoruz.

'RUHU VE KİŞİLİĞİ PAS GEÇİYORUZ'

Gencecik bir kıza en çok da yaşıtları üzerinden bu denli acımasızca saldırılıp aşağılanması nasıl bir psikolojinin ürünü?

Dış görünüşü olduğundan çok daha önemsediğimiz ve öncelik haline getirdiğimizde insanları buna göre yargılamaya başlıyoruz. Görsellik ve algının çok önemli görüldüğü bir dönemde yaşıyoruz, küçük yaşlardan başlayarak medyada, reklamlarda dayatılan mesajların etkisiyle insanları değerlendirirken en önemli kıstaslardan biri olarak dış görünüşü baz alıyoruz, ruhu ve kişiliği pas geçiyoruz ve kendi yetersizlik ve ruhsal eksikliğimizi başkalarının dış görünüşlerini yargılayarak gidermeye çalışıyoruz.

Başarının, mutluluğun, "prezantabl" olmanın güzellikle ilişkilendirildiği bir dönemdeyken nasıl bir farkındalık sağlanabilir?

Öncelikle her insanın olduğu gibi biricik, eşşiz, değerli ve saygıyı hak ettiği bilincini sağlamamız gerekiyor. Baktığımızda her insan birbirinden farklı, kimisin saçı uzun diğerinin gözü farklı renkte, kimisi uzun, kimisi kilolu, her insan olduğu gibi bütünün değerli bir parçasıdır. İdeal olarak bize sunulan görüntülere eleştirel bir bakış açısı geliştirmeliyiz ve görünenin arkasındaki görmeye çalışmalıyız. İnsanlara dış görünüşlerinin ötesinde sadece insan olduğu için saygı duymalı, başkalarına benzemek yerine kendimiz olmayı seçmeliyiz. Özetle dış güzellik peşinde koşarken özü kaçırmamalıyız.

'KİM NE KADAR SAĞLIKLI ÇIKABİLİR BU SAVAŞTAN?'

Peki psikolojik boyutlarıyla bu konuyu irdelemeye çalıştığımızda karşımıza nasıl bir tablo çıkıyor? Yani biz toplum olarak “güzellik” ile “benlik” tanımlarını ne kadar doğru anlamdırabiliyoruz? Gelin “Tehlikeli olan kısım şurada başlıyor; kişi ideal benliğini ‘güzellik’ gibi oldukça yanlı, değişken ve illüzyona dayalı bir kavrama bağlı olarak oluşturuyor” diyen Uzman Psikolog Simru Kavak’a kulak verin...

Güzellik ve ideallik arasında kurulan bağ ne derece tehlikeli?

Belirli dönemlerde her toplum, kendi “ideal bedenini” yaratıyor ve kişiye verilen tüm değerler, “kim olduğuyla ya da neleri başarabildiğiyle” değil, bu fiziksel özelliklere ne kadar yakın olduğuyla belirleniyor. Biz de toplum içinde var olabilmek, onaylanmak, sevilmek, ait olmak, kabul görmek ve en önemlisi son yıllarda internetin ve sosyal medyanın kullanımıyla kontrol edilemez şekilde artan zorbalıklara maruz kalmamak için bütün enerjimizi bu tanımlanan güzelliğe ve ideale ulaşmaya harcıyoruz çünkü medyada, sokaklarda, akıllarda kısaca her yerde “olmamız gereken ideal bedenler” var.

Dünyanın bugün geldiği noktada güzellik ve ideal arasındaki bağ, bizi iç dünyamızdan koparan, sanal gerçekliklere bağlayan ve sürekli değişen iplerle kurulduğu için oldukça tehlikeli bir bağ. Amacımız ise bu idealleri yok etmek değil, bu ideallerin sadece güzelliğe verdiği önemi azaltmak, diğer özelliklerimizi hatırlayıp gücümüzü elimizde tutmak olmalı.

Dış görüntüsüyle dalga geçilen insanlar kendini nasıl hissediyor peki?

Görüntüsüyle dalga geçilen kişi kendine güvenini yitirebilir, kendini sevilmeye değmez, işe yaramaz ve başarısız hissedebilir. İçinde bulunduğu toplumun kabul gören görünüş normlarına uymadığını düşünerek yalnızlaşmaya ya da sosyal izolasyona itilebilir. Eğer içsel kaynaklarımız kendi değerimizi başka özelliklerimizle belirlemeye ya da diğer insanların görüşlerine karşı kendimizi korumaya yetecek kadar güçlü değilse dalga geçilmenin yıkıcı psikolojik sonuçlarından bahsedebiliriz. Bir de bu durumun beğenilen bedene sahip olmak için aşırı egzersiz, kimyasal ya da hap kullanımı, kontrolsüz estetik operasyon gibi fiziksel sonuçları var. Kişiyi hem fiziksel hem zihinsel hiç bitmeyecek bir savaşa zorladığınızı düşünün. Kim ne kadar sağlıklı çıkabilir bu savaştan?  

Bu konuda aile ve yakın çevresinin kişiye yaklaşımı nasıl olmalı?

Ne yazık ki şaşırtıcı bir biçimde kişinin beden algısını zedeleyecek olumsuz tutumlar, genellikle ilk önce yakın çevresinde gelişiyor. Bunu bazen bilinçli bazen de bilinçsiz olarak yapıyoruz. Sonucunda ise en çok kabul beklediği kişiler tarafından öz güveni zedelenen kişi, dış dünyadaki, toplumdaki ve internet ortamındaki zorbalıklarda da incinmeye daha açık bir hale geliyor.

Kişileri sahip oldukları fiziksel görünüş için değil, diğer özellikleri için sık sık takdir etmek iyi bir başlangıç. İyi kalbi, işindeki başarısı, vicdanı, arkadaşlığı, gösterdiği çabalar ya da aştığı zorluklar… Dönüp baktığımızda her birimizin irili ufaklı gurur duyulacak pek çok yönü ve başarı hikayesi var. Önemli olanın bunlar olduğunu hatırlatmak da faydalı olabilir.

© Copyright 2024

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.