Beyoğlu'nun kalbindeki Frej'in dramı! Düştükleri belediye çukuru koca mirası iç etti
Beyoğlu'nda bir apartman... Şimdilerde eskisi kadar olmasa da hâlâ ihtişamlı. Onu 'gösterişli' yapan da mimari görüntüsünden ziyade hikâyesi. Frej Ailesi'nin kızlarına bıraktığı miras, bir karı-koca için sonun başlangıcı oldu. Peki, çoğumuzun belki de her gün önünden gelip geçtiği o binada neler yaşandı?
Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr - Sonu denize çıkan sokaklarıyla, etrafa yayılan simit kokularıyla, çocukların koşturduğu, kahkahaların gökyüzüne uzandığı, daha önce kelimelere dökülmemiş binbir güzel hissiyatıyla öylece durur İstanbul. Kimilerinin 'Başka yerde yaşayamam' dediği, kimilerinin 'Buradan göçmenin vakti geldi' diye bahsettiği, kimilerinin de 'Keşke orada yaşasam' özlemini duyduğudur. Sokaklarının ruhu vardır, geçmişle geleceğin iç içe yaşadığını hissedersiniz. Baktığınız her köşede farklı bir şey görmeniz mümkündür. Hele ki söz konusu Beyoğlu'ysa... Beyoğlu başlı başına bir tarihtir. Sıradan olmayan mimarisi ve geçmişiyle insanı mest eder. Biraz kurcalarsanız kendinizi sayısız hikâyenin içinde bulursunuz, tıpkı Frej Apartmanı'nında olduğu gibi. Frej Apartmanı, İstanbul ile yolu kesişen hemen hemen herkesin, hayatında en az bir kez önünden geçtiği bir yapı. Şişhane Meydanı'nda, Bankalar Caddesi ile Büyük Hendek Caddesi’nin kesiştiği noktada bulunan Frej Apartmanı bir binadan ise çok daha fazlası.
BİR BİNA İSTEDİ, ADINA 'FREJ' DEDİLER
Takvimler 1905 yılını gösteriyordu. İstanbul'un önde gelenlerinden Selim Hanna Frej, Rum Mimar Konstandinos Kiryakidis'den kendisi için bir bina yapmasını istedi. Bu binanın 'Art Nouveau' tarzda olmasını istemiş, her bakımdan etkileyici ve sanatın inceliklerini yansıtan bir görüntüsü olmasını talep etmişti. Öyle de oldu, mimar Kiryakidis bugün hâlâ görenin bir kez daha dönüp bakma ihtiyacı hissettiği o binayı yaptı, adına da 'Frej Apartmanı' dediler.
Lübnan asıllı olan Frej Ailesi son derece zengin bir aileydi. Selim Hanna'nın eşi Polin Glavani ondan daha zengindi. Polin ve Selim'in evliliklerinin sebebi de buydu. İki zengin ailenin birlikteliği her iki taraf için de servetine servet katmak anlamına geliyordu. Sonuç olarak Polin ve Selim Hanna evlendi. Onların bu evliliklerinden Jan, Alfred ve Anjel adında üç çocuk dünyaya geldi. Bakıldığında her şeyleri vardı. Zenginlerdi, mutlulardı, dönemin hem sosyoekonomik hem de siyasal sorunlarından uzak kalabilecek kadar burjuvalardı. Ancak işler düşünüldüğü gibi gitmedi. Beyoğlu'nun orta yerinde herkesin gözü önünde yaşayan bu ailenin peşine öyle bir kara bulut takıldı ki başlarına gelenler bu güzel apartmanın bile kaderini etkiledi.
Binanın Tepebaşı’na bakan ön cephesinde süslemeler oldukça abartılmıştı. Ancak iki yan cephede sade bir görünüm tercih edildi. Söylenenlere göre binanın üzerindeki çocuk motifleri Frej ailesinin çocukları olan Jan, Alfred ve Anjel'i simgeliyor.
TALİHSİZLİK 3 ÇOCUKTAN ANJEL'İ BULDU
Üç çocuğu ve eşiyle mutlu bir hayat süren Selim Hanna için başlarda her şey çok normaldi. İkisi erkek, biri kız olan çocukları Jan, Alfred ve Anjel bu binada büyümüş, Beyoğlu'nda yetişmişti. O dönemle ilgili kayıtlar çok yeterli olmadığından Jan ve Alfred'in yetişkinlik döneminde nerede olduğu ya da başlarına ne geldiği bilinmiyor. Frej Apartmanı'nı hikâyesi de Anjel Frej üzerinden devam ediyor. Evin tek kızı Anjel evlilik yaşına geldiğinde dönemin ileri gelenlerinden, Kurtuluş Savaşı'nda kurmay subay olarak görev yapan Dukakinzade Feridun Bey ile evlenmesi uygun görüldü. O yıllarda bir askerin yabancı bir kadınla evlenmesi yasak olduğundan Feridun Bey, Anjel Frej ile evlendikten sonra askerlik görevinden de ayrıldı.
Feridun Bey ile evlenen Anjel artık 'Aysel' olmuştu. Feridun ve Aysel, Frej Apartmanı'nda yaşıyordu. Sosyetenin gözde çifti haline gelen ve partilerin aranan ismi olan bu ikili o dönem için önemli bir simgeydi. Hem mutlululardı hem de zengin.
Yıllar yılları kovaladı, Feridun Bey 1948 yılında Ayasofya Müzesi Müdürlüğü'nden emekli oldu. Artık geçmişteki gösterişli hayatları yoktu. Cemiyetin parmakla gösterdiği karı-koca eskisi kadar zengin de değildi. Gerçek bir düşüşün eşiğindeydi Feridun ve Aysel. Bu düşüşe sebep olan şeyin tam olarak ne olduğu bilinmiyor. Feridun Bey'in emekliliği ile Frej Apartmanı'nı elden çıkarma kararı aynı anda geldi. Aysel ve Feridun kendilerine ailelerinden yadigar kalan, Beyoğlu'nun kalbindeki bu apartmanı kayıtlara 150 bin lira olarak geçen meblağaya sattı. Sonrasında da Nişantaşı'nda bir apartman dairesine taşındılar. Kısa bir süre sonra mecaz anlamdaki düşüş gerçek oldu ve Feridun Bey belediyenin çalışma yaptığı esnada yolda kapatmayı unuttuğu bir çukura düşerek bacağını kırdı, kısa bir süre sonra da hayata veda etti.
KOCASIYLA AYNI SONU YAŞADI
Feridun Bey'in ölümü, Frej Apartmanı'nın satılışı gerçek bir yıkım oldu Aysel Hanım için. Ancak yaşayacağı kötü günler henüz başlamamıştı bile. Feridun Bey'in ölümünün ardından akrabaları Aysel Hanım'ın peşine düştü. Azalmış da olsa ortada bir miras vardı. Bunu Aysel Hanım'dan almak isteyen Feridun Bey'in akrabaları Aysel Hanım'a türlü türlü eziyetler etti. Önce 'deli' deyip rapor aldılar, ardından akıl hastanesine yatırdılar. Baktılar bu iş böyle olmayacak, bu kez Aysel Hanım'ı huzurevine bıraktılar. Mirasçılar Aysel Hanım'a ailesinden kalan ne kadar antika varsa hepsini sattı. Yıllar yılları kovaladı, Aysel Hanım'ın eski ihtişamından eser yoktu. Ancak asaletinin sebebi zenginliği değildi, sahip oldukları hiç değildi. Bir şekilde hayata yeniden tutunup yaşamına devam edebilirdi. Eğer eşinin canına kast eden o çukur gelip onu da bulmasaydı...
Mirasçıların eziyetlerine, kendisine yapılan haksızlığa ya da içine düştüğü yoksulluğa değil de eşinin düştüğüne benzer bir belediye çukuruna yenik düştü Aysel Hanım. Düştüğü belediye çukurunda ayağı kırıldıktan kısa bir süre sonra da hayata gözlerini yumdu.
Frej Apartmanı'nın ihtişamlı görüntüsünün ardında böyle bir hikaye var. Elbette bunlar yalnızca dilden dile dolaşan kısmı. Daha fazlasını öğrenmek adına bu tarihi yapıyı inceleyen, üzerine çalışmalar yapan Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Salih Salbacak'a ulaştık.
Bizans İmparatorluğu'ndan Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemine kadar ticaretin sürdürüldüğü Galata, günümüzdeki İstiklal Caddesi, Şişhane, Taksim ve Tophaneyi kapsayan, Beyoğlu (Pera), gayrimüslim tüccar ve elçilerin yerleştiği, 20. yüzyılın başında da Avrupalı yaşam modeli ile sanatçı, yazar ve levantenlerin ikamet ettiği yerleşim alanıydı. "19'uncu yüzyılda ilan edilen ve Osmanlı’daki modern topluma geçiş sürecinin anayasal zeminini oluşturan Tanzimat Fermanı; din, ırk ayrımı yapmaksızın tüm Osmanlı tebaasının mülkiyet hakkının devlet garantisine alınması ve kent alanlarında yasal ve örgütsel düzenlemeler getirilmesi Beyoğlu’nun mimari anlamda gelişimini hızlandırdı" diyen Doç. Dr. Salih Salbacak sözlerini şöyle sürdürdü:
"Osmanlı'da Batılılaşmanın merkezi Beyoğlu, artan nüfusuyla çok kültürlü yapısı sonucunda dönemin mimari eğilimi olan apartman tipi konut mimarisinin geliştiği semtlerdendir. Çoğunluğu yabancı mimarların elinden, Neoklasik ve Art Nouveau üslupları ile öne çıkan apartmanların dönemin ithal eşyalarıyla donatıldığı bilinmektedir. Frej Apartmanı da bu konut tipinin ilk örneklerindendir."
'BİR DEKOR NİTELİĞİ TAŞIYOR'
Peki, Frej Apartmanı'nı İstanbul tarihi açısından ele alırsak mimari anlamda nasıl bir yere sahip? Doç. Dr. Salih Salbacak, bu soruya, "Apartmanın Şişhane Meydanı'na bakan cepheleri oldukça süslemeli bir düzene sahip. Ancak Prof. Muammer Onat tarafından 1991'de başlayan kapsamlı yenileme çalışmalarında bu yapının planlama, konstrüksiyon, teknik ve taşıyıcı sisteminde yığma bina tekniğinde olmadığı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda bir çıkarımda bulunursak apartmanın süslü ve heykelli cepheleri, iç mekânında gelişen yaşamları dış dünya ile perdeleyen bir dekor niteliği taşıyor" cevabını verdi.
"Batılı yaşam; giyim-kuşam, günlük alışkanlıklar, kadın-erkek ilişkileri ve bu yaşamın sürdürüldüğü pasaj, pastane, eczane, tiyatro ve apartmanlar gibi yeni mekanların ortaya çıktığı yıllarda apartmanlar genellikle büyük aileler için yabancı mimarlar eli ile Batılı üsluplarda inşa edilir. Ailelerin sosyal ve ekonomik güçlerinin göstergesi niteliğindedir. Süslü cephelerinin yanı sıra döneminin konfor koşullarına göre iç mekânı donatılan bu yapılarda havagazı, dönüşen mutfak ve banyo kurgusu ve ithal mobilyalar ile asansör kavramı mekanlara girerek modern yaşamı temsil eder." - Doç. Dr. Salih Salbacak
Doç. Dr. Salbacak'ı Frej Apartmanı'yla ilgili en etkileyen şey ise Aysel Hanım’ın İstanbul kültür hayatının aranılan bir karakteriyken bir anda değişen hayatı, yaşadığı sıkıntılar ve antika eşyalarının çalınması. Bina elden ele dolaştıktan sonra 20 sene de Sarkuysan Genel Müdürlük Binası olarak kullanıldı. Şimdilerde ise özel bir üniversitenin binası olarak hizmet veriyor.