Ey kadınlar! Unutmayın!

7 Mart 2024

Mevzu 1800’lere dayanıyor, yüzyıllar önceye yani!

Amerika’nın New York kentinde, bir tekstil fabrikasında 40 bin kadın işçi, daha iyi-daha insani çalışma koşulları istedikleri için grev yaptı. Grev facia ile sonuçlandı, Polisin fabrikaya kilitlediği kadın işçilerden 129'u, içeride çıkan yangında can verdi. Bu feci olayın tarihi 8 Mart 1857'ydi!

İşte bu olay, kadınlarının seslerini duyurabilmesi için yakılan ateşin ilk kıvılcımı oldu!

Bundan tam 54 yıl sonra Alman Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, ölen ABD'li kadın işçilerin anısına 8 Mart'ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasını önerdi, öneri oy birliği ile kabul edildi. İlk anma 1911 yılında yapıldı, Türkiye'de de ilk kez 1921'de kutlandı.

8 Mart, bir kutlama değil, anma aslında! Daha iyi yaşamayı isteyen kadınların, bu uğurda can verişlerinin yıldönümü! Hiç erkek haklarından bahsetmiyoruz mesela, kadın hakları hep dilimizde- kulağımızda! Ya da ‘erkekler günü’ de yok kutlanacak- anacak, ‘kadınlar günü’ diyoruz bağıra bağıra!

Bu

Yazının Devamı

'Yüreği dünden ıslak kalanlara' iyi gelen şehir

29 Şubat 2024

“Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar; Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir!”

Tolstoy hikayelerine atfedilen bu sözün doğruluğunu, kendim de deneyimleyince anladım! Can dostumla binip de arabaya, şehirden- dertten- keşmekeşten, ruhumuzu kirletenlerden uzaklaşınca!

Velhasıl bizim ‘muhteşem hikayemiz’, çok da uzak olmayan bir diyara yolculukla başladı. O diyarın hikayesi de, bizimle karşılaşınca!

Vardığımız yer, ülkemizin 4.büyük şehri! Ne şehir ne köy olabilmiş, ikisi arasında sıkışmış sanki!

Türkiye’nin teknoloji başkenti olan bu şehir, Osmanlı İmparatorluğu’nun bize kutsal emaneti, Bursa!

Yazının girişine bakınca, uzaklar, denizaşırı diyarlar gelmiş olabilir aklınıza! Mesafesi yakın olsa da İstanbul’a, yarattığı his, yaşattığı duygu bambaşka, tabi ruhunuz buna hazırsa!

Bu duygularla geldik Bursa’ya, bir tatlı huzur da kalmadı artık ya Kalamış’ta, belki buluruz dedik o huzuru, yeşille mavinin eşsiz uyumunu!

Enteresan bir şehir Bursa! Ulaşımın her yere, 15 dakika ile bir saat arasında değiştiği bir şehir! 15 dakikada denize, yarım saatte dağa, 1 s

Yazının Devamı

Güzel ölüm

22 Şubat 2024

Ölümü istemek, isteyerek ölmek!

Tuhaf geliyor kulağa değil mi! Değil ölmek, yaşlanmamak için her türlü yolu deneyen, bunun için ahlaka, kanuna hatta bazen insanlığa aykırı yollar deneyen insanoğlunun, ölümü istemesi üstelik bunu hak olarak görmesi, şaşırttı sizi de sanki!

Eski Hollanda başbakanı Dries van Agt’ın, eşi Eugenie ile birlikte ötanazi yoluyla yaşamına son verdiği haberiyle takıldım bu düşüncelere! Her ikisi de 93 yaşında olan çiftin birlikte, bile- isteye ve el ele ölüme gitmek istemesi etkiledi beni- hatta baya etkiledi! Kendi isteğiyle ölmek, intihar mı demek? Yoksa aslında yaşamak gibi ölmek de mi bir seçenek? Kafamın içinde oldu mu sana 40 düğüm, hadi şimdi bunlar nasıl çözülecek?

Yaşamak, ezeli bir savaş olduğundan beri, post-modern bir direniştir ölüm!

Ölüm, belki de doğumdan sonraki tek gerçek! Dışlanan korkumuz, hep uzak durduğumuz! Oysa inanlar için vuslat zamanı, gerçeğe düşen ilk cemre, başlangıçlara açılan yeni bir pencere! Bilinmeze doğru

Yazının Devamı

Aşk aslında nedir?

15 Şubat 2024

İşte geldik yılın en sıcak, en kırmızı, en romantik haftasına!

Aziz Valentine’nin uğruna canına verdiği, sevenler kavuşsun diye kendini feda ettiği  aşk’ın kutlamasına!

Yüzyıllardır üzerine şiirler yazılan, ağıtlar yakılan, ilmek ilmek işlenen, şarkılar bestelenen, sadece 3 harften oluşan en uzun kelime Aşk!

Dünyanın en özel, en derin, en gizemli duygusu aşk! Yaşanması gereken en heyecanlı his, Allah’ın şanslı kullarına verdiği hediye! Herkes bir şekilde yaşıyor aşkı ya da yaşadığını sanıyor. Bazı aşklar bitiyor bazıları ömür boyu sürüyor. Hepsinin sonunda geriye, muazzam bir his olduğunu hatırlamak kalıyor!

Her yaşta başka yaşanıyor aşk! 20’lerinde deli dolu, hormonlar tavan! 30’larda feleğin şaşmış, endazen kaymış! Sakin, huzurlu zamanlar 40’lardaymış, yanındaki sadece sevgilin değil yol arkadaşınmış! 50’ler, nadasa bırakılmış yüreğin hasat zamanı; beden yorgun olsa da kalp tecrübeleriyle çok daha akıllı! 60’lar diyeceğim, siz de ‘60’larda ne aşkı’ deyip güleceksiniz. Oysa o yaşlarda aşk, kök sarmaşık gibi dolanmış, filiz vermiştir başakları!

Yazının Devamı

Ah Dilber

8 Şubat 2024

Herkes konuştu herkes belirtti görüşünü! Eleştiriler geldi, takdirler edildi, ahkamlar kesildi!

Bekledim ben de! Herkes söylesin söyleyeceğini!

Şimdi sıra bende, ben de müsaadenizle iki laf edeyim, diyeyim diyeceğimi!

Evet Dilber’den bahsediyorum! Hani şu pavyondaki dansıyla ‘yüzme bilmeyen Ankaralı’ya gemiler yaktıran’ Dilber’den!

Yılmaz Erdoğan’ın yazıp yönettiği ve daha yayınlanmadan büyük yankı uyandıran ‘İnci Taneleri’ dizisi, son zamanların en çok konuşulan işlerinden biri! Dilber karakterini oynayan Hazar Ergüçlü’nün pavyondaki dans sahnesiyle daha fragmanıyla birlikte reytingleri altüst eden dizi, pavyon kültürünü de yeniden gündeme getirdi!

Dizi, buram buram Yılmaz Erdoğan kokuyor! Onun alışılageldik replikleri, usta kelime oyunları, güldürme- düşündürme arası gidip gelen anekdotlarıyla özlediğimiz Yılmaz Erdoğan, yine ekranlarda! Hazar Ergüçlü de Dilber karakteriyle harikalar yaratmakta! Dansı, muhabbeti, konuşmadan çok şey anlatan gözleri, feleğin

Yazının Devamı

İyi ki doğduk!

1 Şubat 2024

Yıllar önce küçük bir kız doğmuş. Doğmuş da ne doğmuş, kolay değil- ailenin ilk kız torunuymuş. Gün bayrammış, ev onu görmeye gelenlerle dolup taşmış. Prenses demişler ona, o da kendini hep öyle sanmış. Masal dinlemeyi hiç sevmezmiş, masalları yaşayan olmak istermiş. Pamuk Prenses olmak istemiş önce ama yedi tane cüceyi de evde istememiş. Uyuyan Güzel'e özenmiş ama uykuyu da pek sevmezmiş, 100 sene nasıl uyuyacakmış. Uzun siyah saçları varmış, bir ara takmış kafasına Rapunzel olacakmış. Ama elin oğlu saçlarını yolup eve çıksın diye mi saçlarını uzatacakmış, düşünmüş ondan da caymış.  Bir ara Heidi olmaya heveslense de dağlar bayırlar hiç ona göre değilmiş. Nerede börtü böcek var gelip onu yermiş. Hem ne işi varmış canım onun çayır çimende, o prensesmiş, olur mu hiç öyle şeymiş! Prensesmiş o işte, kolları yerine kanatları olsun diyen, yüreğinin götürdüğü yere uçmak isteyen!

Bu kız büyümüş, kocaman bir kadın olmuş! Ama ne içindeki prenses kaybolmuş ne de pamuk şekerine

Yazının Devamı

En kıymetli kağıt

19 Ocak 2024

Sizin var ya sizin, yatacak yeriniz yok yeminle!

Dünyaya bir geldiniz, karıştırdınız tüm ayları, yılları, çağları! Gelmeseydiniz keşke!

Ne huzur bıraktınız ne dostluk- kardeşlik şu evrende! Bir kağıt parçası uğruna, düşürdünüz herkesi birbirine!

Kime mi bu atarım, giderim? Lidya’lılara elbette!

Hani şu dünyanın en değerli, en gerekli, en lanet, en kanlı kağıt parçasını bulan medeniyete!

Ya sen ne güzel takas usulüyle yaşayıp gidiyorsun, al gülüm ver takke halinden memnunsun, nereden icap etti de buldun bu lanet, mendebur, fitne kağıt parçasını! Hadi madem buldun, niye bu kadar değer biçtin? Madem biçtin, neden kendi döneminle yetinmedin, yemedin-içmedin, nesilden nesile geçirdin?

Tarih öncesi çağlardan beri hayatımızda para! Öyle çok tapan var ki ona, bir nevi din de denebilir aslında!

Hayatın kontrolü onda, hükmeden ve de emreden bir ulu bir varlık gibi başımızda-boğazımızda!

Yazının Devamı

Beyaz baston

12 Ocak 2024

Hayatı algılayış biçimimiz 5 adet duyuyla!

Görerek, dokunarak, duyarak, tadarak, koklayarak! Bir sürü organımızla yaşıyoruz ama 5 organımızla algılıyoruz yaşam denen olayı! 5 organ da ne kadar önemli, 5’i bir yerde gibi değerli!

Canım kalp olmazsa yaşayamayız, ciğerimiz olmasa da öyle hatta midemiz de ama gözlerimiz olmasa yaşayabiliriz, kulaklarımız olmasa da! Tat almadan, koklamadan da yaşanabilir yıllar boyunca’ mı dediniz yoksa?

Yaşarsınız tabi, yaşarsınız! Görmeden de nefes alabilirsiniz, tat almadan da onlarca yıl yaşayabilirsiniz ama ne kadar keyif alabilir, ne kadar mutlu olabilirsiniz?

Görmediğinizi düşünün bir an için! Kapatıp gözlerinizi sımsıkı kalın öylece! Yürümeye çalışın o şekilde, yemek yemeye, duş almaya, bir şeyler izleyip okumaya! Sonsuz bir karanlık içinde hapsolduğunuzu hissedin! Her gün gece gibi değil mi, sabah hiç olmuyor. İstediğin gibi hareket edemiyorsunuz hep bir hesap kitap hali, kontrollü ve yavaş hareketlerle, el yordamıyla tanıyorsun çevrendeki her şeyi! Önünde bir cisim mi var

Yazının Devamı