Eğitim ciddi iştir diye kırk yıldır haykırıyoruz ama maalesef bunu hiç kimseye anlatamadık, en başta da Ankara’ya.
Gazete ve televizyonlar da siyasetten, MEB, YÖK ve ÖSYM’den farklı değil!
Anne, babalara gelince, ağızları açılsa, en değerli varlıkları çocukları ve onların geleceği ama gel gör ki dizi izlemeye harcadıkları zamanın yüzde biri kadar bile çocuklarının eğitimine odaklanmıyorlar.
Öğrencilere gelince, sistem değişiklikleri ve kendilerine dayatılan sınav zorbalığının esiri olmuş durumdalar!
Devletin görevi, insan gücü planlaması yapmak, eğitimin görevi de çocuk ve gençleri, hiçbir geçerliliği olmayan sınavlarla başarılı, başarısız diye damgalamak değil, içlerindeki cevheri keşfederek, mutlu ve başarılı olacakları mesleki donanımı ve motivasyonu sağlamaktır.
Peki, bu yapılıyor mu?
Hayır.
Bırakın tüm çocukları, aynı evdeki iki kardeş birbirine benziyor mu? İlgisi, yeteneği, beğenisi, zekâsı birbirinin aynı mı?
Hayır.
Ülkemizde, çocuklarımızın sahip oldukları donanım dikkate alınarak bir yönlendirme söz konusu mu?
Hayır.
Ve son iki soru daha:
İlgi ve yetenekleriniz doğrultusunda bir eğitim aldınız mı?
Eğitim gördüğünüz alanda çalışıyor ve mutlu musunuz?
Eminim ki yine pek çok kişiden hayır sesleri yükselecektir!..
Mersin’e, tersine
Hani bir tekerleme var:
Herkes gider Mersin’e, biz gideriz tersine!
Eğitimde de aynı durum söz konusu.
Testlere dayalı sınav sisteminden rahatsız olmayanımız yok gibi ama azaltacağız, kaldıracağız dedikçe, daha da artırıyoruz.
Gelelim yazımızın, başlığına.
Bize göre, daha doğrusu MEB, YÖK ve ÖSYM’ye göre, Türkçe, Matematik ve birkaç dersin dışında hiçbir şeyin önemi yok.
En iyi öğrencilerimizi hep belli alanlara yöneltiyor ve zekâ körelmelerine neden oluyoruz.
Oysa herkes doktor, mühendis, öğretmen, avukat olmak zorunda değil! Kuaförlük, tesisatçılık, teknisyenlik de bir o kadar önemli meslekler.
Eğitimi yapılan meslek çeşitliliği Batılı ülkelerde 10 binin üzerinde, biz de ise binin altında.
Yaşam kalitemizin sorgulanıyor olması da zaten bu yüzden!
Gelelim zekâ meselesine!
Howard Gardner Çoklu Zekâ Kuramı’nı ortaya atmadan önce, insanların zeki olup olmadığı matematik ve mantık sorularından oluşan IQ testleriyle ölçülmekteydi.
Sayısal zekâya sahip olmayanlar, tıpkı MEB ve ÖSYM’nin yaptığı gibi, düşük zekâlı ve düşük başarılı olarak gösteriliyorlardı.
Gardner ile birlikte insani duygular öne çıktı ve herkesin başarılı olabileceği alanların olduğu konuşulmaya başlandı.
Gardner, sadece IQ testlerinde başarılı olanların değil, farklı alanlarda yeteneği olanların da zeki kabul edilebileceğini gösterdi ve inandırdı.
Gardner’a göre sekiz zekâ tipi var:
Sözel-Dilsel, Sayısal-Mantıksal, Görsel-Uzamsal, Bedensel-Kinestetik, Ritmik, Doğacı, İçsel ve Sosyal zekâ.
Son yıllarda üzerinde en çok konuşulanlar ise yapay zekâ ile dijital zekâ!
Sanal dünyaya ayak uydurmak kadar, aktörlerinden biri olmak için de çok farklı özelliklere sahip olmak gerekir ki geleceğe damga vuran da onlar olacak!..
Özetin özeti: Eğitimi yenilemeden çağı yakalamak mümkün değil!