Eskiden in, out çok modaydı.
Bugün popüler olan, yarın gözden düşerdi ama bu biraz zaman alırdı.
Şimdi ise anlık değişimler yaşanıyor
Sabah in olan akşam out oluyor.
Örneğin doları ele alalım.
Gün içerisinde, en ünlü oryantalleri bile gölgede bırakıyor.
Peki ya Trump?
Attığı her tweet ile olay yaratıyor.
Yatırımcıların güvenli sığınağı olarak adlandırılan altının durumu da hiç farklı değil.
Hemen her gün farklı bir seyir izliyor.
Şu sıralar en gariban durumda olan ise petrol zengini ülkeler.
İstikrarsız fiyatlar tepetakla olunca ekonomileri de, düzenleri de altüst oldu.
Ama son haftalarda hiçbir şey bizi patates, soğan, patlıcan, biber kadar şaşırtmadı.
Barış Manço yaşıyor olsaydı, o ünlü şarkısı “Domates, biber, patlıcan”ın yeni versiyonunu kesinlikle yapardı.
İtibar erozyonuna gelince, bu konuda etkilenmeyen yok gibi.
Dünün en itibarlı kurumları bile bugün yerlerde sürünüyor.
Örnek mi istiyorsunuz?
ÖSYM.
Dünyanın en itibarlı kurumlarından biriydi, şimdi eleştirmeyen yok!
Sınavları, eğitim sistemini, MEB’i, YÖK’ü ve eğitimin diğer paydaşlarını sormuyorum bile!..
Peki, değer kazanan yani yükselen değerler skalasında zirveye ulaşan hiç mi bir şey yok?
Elbette var!
Örneğin turizm yükseliyor.
Örneğin katma değeri yüksek teknolojik ürünlerimizin sayısı hızla artıyor.
Örneğin kadın cinayetlerine karşı çok daha güçlü duyarlılık var.
Değerler manzumesi
Bu noktada asıl sorulması ya da sorgulanması gereken, yükselen ya da alçalan değerlerin ne olduğu!
Dedelerimizin, anne babalarımızın değerleri ile torunlarımızın değerleri çok hem de çok farklı...
Onlar vatan, millet, üretim, tasarruf, iyilik, ahlak, dürüstlük, yerli malı, üretim, liyakat, hak, hukuk, adalet diye söze başlar, her ne söyleyeceklerse ondan sonra konuya girerlerdi.
Şimdi ise para ve güç için sanki her şey mubah hale geldi.
Ne milli ve manevi ne de etik değerlerin, neredeyse hiçbir anlamı kalmadı.
Bu bizde böyle de dünyada farklı mı?
Her yer aynı.
Globalleşme dedikleri bu olsa gerek!
İyilikler, güzellikler zor değer kazanırken, tüketimin her türlüsü ve yozlaşma anında prim yapıyor.
Bu yüzden de iyinin kötüyü kovması gerekirken, kötü iyiyi ezip geçiyor!..
Peki, bundan memnun muyuz?
Evet diyeni bulmak mümkün değil.
Peki, o zaman kalite arttıkça ilgi niye azalıyor?
En çok eleştirilen diziler, kişiler, oyunlar, parodiler, tweet’ler ya da benzeri argümanlar niye prim yapıyor?..
Gidişat, gidişat değil.
Değişmesi gerektiğine herkes inanıyor ama aynı yanlışı herkes yapmaya devam ediyor.
Birinin zorladığı mı var, hayır!
Örneğin 20 liraya çıkan patlıcanı birkaç hafta yemesek ne olur?
Yine o fiyatta kalır mı?..
Önce biz!..
Kimden ne bekliyorsak, önce kendimiz yapmalıyız ki başkalarından istemeye de hakkımız olsun.
Ama biz ne yapıyoruz?
Zehir zemberek eleştirdiğimiz ne varsa, fazlasıyla kendimiz de yapıyoruz.
Yoksa kendimizi enayi gibi hissediyoruz.
İşte önce bu anlayıştan kurtulmamız gerekiyor.
Değerleri yerle bir olmuş zengin ve güçlü biri yerine, saygısını ve saygınlığını asla yitirmemiş enayi biri olmak sanki daha kalıcı ve onurlu.
Özetin özeti: Dünya sizi bozmaya çalışsa da, siz, siz olmaya devam edin. Yoksa kaybettiklerinizi bir daha zor bulursunuz...