Tayfun Talipoğlu hızlı yaşayıp, genç ölenlerden.
Gazeteciliğe Milliyet’te başlamış ve uzun yıllar Ankara’da eğitim muhabirliği yapmıştı.
Ne zaman bir araya gelsek, o günleri hatırlatır, “Beni çok sıkıştırırdın, bu yüzden eğitimi bırakıp dağlara, taşlara vurdum kendimi” derdi.
Ben de, “Bak, iyi ki öyle yapmışım, bu sayede sen Türkiye’yi, Türkiye de seni tanıdı” der, kendime pay çıkarırdım.
Dünya tatlısı, dost canlısı, sevgi dolu biriydi.
Kabına sığmazdı.
Mülkiye mezunuydu, siyasi görüşü nedeniyle üzerini çizmişlerdi, arkadaşlarım kaymakam, vali oldu, ben hâlâ yollardayım diye dert yanacak gibi olur, sonra da tercihinden memnun olurdu.
Öğrenciyken harçlığını, barlarda, düğünlerde piyano çalıp, şarkı söyleyerek çıkarttığını hiç saklamaz, ortamını bulduğunda da eğlendirmeye bayılırdı...
Bam Teli’yle, en ücra köşelerine kadar, Anadolu’nun sesi oldu.
Ne yol yıldırdı ne de zor doğa koşulları. Memleketin her köşesini çok seviyordu. Çok kazıklar yedi, hem de en yakın dostlarından. Kendisine verilen sözler hep havada kaldı. En çok üzülmesi de onlaraydı. Ruhu şad olsun...
Ve Tayfun’la bir kez daha, şu soruyu kendimize sormadan edemedik! Bu koşuşturma, daha nereye kadar ve ne için?..
Okuldan beklentiler?
Okul dedi mi, hep en popülerini, en prestijlisini ararız.
Peki, çocuğunuz için en doğru okul, o okul mudur hiç sorgulamayız.
Zamanında ÖYS’de ilk 200’e giren, en iyi üniversitelerde burslu okuyup parlak bir kariyere sahip olan Nuriye Hanım, 13 yaşındaki oğlunun okul seçimiyle ilgili deneyimlerini paylaşırken, bakın olaya nereden ve nasıl bakıyor:
“Öğrencilik yıllarımdan beri yazılarınızı takip ederim.
Şimdi 39 yaşında, 11 yaşında bir erkek çocuğa sahip bir anneyim. Bilkent Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği’ni burslu okudum, ÖYS’de ilk 200’de idim.
İstanbul Üniversitesi’nde İşletme Yüksek Lisansı yaptım. Bu ülkede yetiştiği alanda çalışıp istediğini alabilecek gelire sahip olabilen ender azınlıktanım. Ne yazık ki bizim çocukluğumuzda ilkokul 5. sınıfta başlayan sınav maratonu, o günden bugüne hiç değişmedi. Özel ya da devlet olarak, başarıyı notla, sınav yerleştirme sonucuyla ölçtük ve çocuklara bırakın Matematik, Fen, kitap okumayı, Cumhuriyet’i bile öğretemedik.
Sonra içimizden bazıları, hâlâ umudu olanlar, eski idealist öğretmenlerim gibi kendi yağıyla kavrulup bu işe koyuldular, dün dündür, bugün başka şeyler söylemek gerek dediler.
Kolej İ’den bahsediyorum.
Oğlum gecen yıl bu okulun ilk mezunlarındandı.
Elleyerek, deneyerek, gezip görerek öğrendi. Okurunuz olarak sizden beklentim, bu küçük okullarımızı da dile getirmeniz.
İki küçük bina, 4 sınıfımız ve iki anaokulu sınıfımız vardı.
90 öğrenci her branştan bir öğretmen, biz bize bir aileydik.
Oğlumuzun ve bizim, eski okulumuza olan özlemi hâlâ devam ediyor. Keşke şartları elverse ve ortaokul düzeyinde de devam edebilselerdi.
İçimizden, ortaokulda, marka okullara giden çocuklarımız var ve hepsinin aklı önceki okullarında. Spor salonumuz, konferans salonumuz, ipad’li eğitimimiz, soru bankamız, yayınevimiz yoktu. İsviçre çakısı gibi sevgi dolu fedakâr öğretmenlerimiz vardı.
Tango da yaptırırlardı, İspanyol da.
Kapımızı açan güvenlik görevlimiz değil, bizim Mülayim Abimizdi.
Yemeklerimiz catering’den değil, Serpil Teyze’dendi, anne eli değmişti.
Ülke çapında turnuvalara gitmedik ama o küçücük bahçede futbol da oynadık, survivor da. Ağaçlarımızı da diktik, böcekleri de tanıdık, sere serpe kitap da okuduk, ders de çalıştık.
Hep beraber hayvan barınaklarına gidip fotoğraf çekmedik, okulumuza gelen sokak kopeğimizi sahiplendik.
Kısacası, çok ama çok mutluyduk...
Hiç hoşumuza gitmedi ama mecburiyetten, bizim de içimize TEOG kaçtı. Oğlum, akademik yönden süper, yeni düzene, ne zaman alışır bilemiyorum. İşte bu yüzden, çocuklarımızı eğitmekle kalmayıp, onları mutlu eden öğretmenlerimize minnet borçluyuz...”
Okulun ismini yazmadım. Çünkü aynen anlatıldığı gibi, mini minnacık pek çok okul var ve diğerlerine haksızlık olur. Ama siz gözünüzdeki at gözlüklerini çıkartarak, yanı başınızdaki bu okulları bulabilir ve çocuklarınıza en büyük armağanı verebilirsiniz.
Özetin özeti: Başarıyı ve mutluluğu, ya hep çok uzaklarda arıyor ya da hep öteliyoruz. Oysa, ya en yakınımızdalar ya da yarın yoklar!.