Dünya hızla değişiyor.
Değişim sadece bizi değil, bütün dünyayı ve her şeyi etkiliyor.
Yaya kalan ise sadece biz değiliz...
Dillendirilenlerin aksine, iki şey dünyayı derinden etkiliyor ve değiştiriyor.
Bunlardan ilki inovasyon, ikincisi de iç ve dış göçlerin yarattığı sancılar.
Peki, ne kadarımız bu hıza ayak uydurabiliyor?
Daha da önemlisi, değişime ayak uyduranlar yok mu?
Elbette var.
Örneğin bankalar, örneğin tıp, örneğin sanal ticarete ve Ar-Ge’nin önemine inanan ülkeler, şirketler, kurumlar.
Peki, ya nal toplayanlar?
Çuvaldızı önce kendimize batıralım.
Nal toplayanların ilk sırasında olmasa da ilk üçte kesinlikle medya var.
Başka?
Siyaset, eğitim, hukuk, demokrasi...
Olaya, ülkeler çerçevesinde de baktığınızda durum farklı değil.
Örneğin Avrupa’nın inovasyon çağını yakaladığını söylemek abartılı olur.
Amerika uçuyor, Asya da Çin’iyle, Güney Kore’siyle, Japonya’sıyla onu yakalamaya çalışıyor.
Diğer kıtalar ve ülkeler ise ya uykuda ya da kafa karışıklığı içinde!..
Ne kadar farkındayız?
Eskiden Diners kart vardı Visa ve Eurocard geldi, onu hatırlayan bile yok.
Mobil telefon deyince akla ilk gelen Nokia idi, şimdi müzelik.
Dünyanın en büyük 10 şirketi dünden bugüne çok değişti.
Haber deyince, en önemli adres gazetelerdi, şimdi akla en son o geliyor.
Lions’lar, Rotary’ler çok gözdeydi, şu an öne çıkan sivil toplum örgütleri çok farklı.
Üniversite diploması olmazsa olmazdı, şimdi yüzüne bakan yok!
BM, AB, G20, İSEDAK, NATO gibi uluslararası örgütler ise çoktan devrini tamamladı. Sokak oyunları çoktan unutuldu, varsa yoksa dijital oyunlar.
Yılbaşı kartı, mektup ve daktilo, faks, teleks ise tarih oldu.
Benzeri yüzlerce örnek saymak mümkün ama asıl önemli olan, bu konuda neler yapıldığı?
Eğitimde sürekli patinaj yapıyoruz.
Oysa her şeyin başı eğitim!
Eğitimde yeni çağı yakalamadan diğer alanlarda değişen dünya düzenine ayak uydurmak mümkün değil.
Peki, MEB ve YÖK, bunun farkında mı?
Sözde farkındalar ama uygulamalara baktığınızda, söylenenler ile yapılanların örtüştüğünü söylemek abartılı olur...
İnanmadan olmaz!
Değişen dünya düzenini çok konuşuyoruz ama gereğini yerine getirmek konusunda aynı hassasiyetimiz yok gibi. Hatta tam tersi yönde hareket edenlerimizin sayısı aldı başını gidiyor.
Değişim konusunda elbette bir günde, bir ayda, bir yılda mucizeler beklemek mümkün değil. Ama bu konudaki olumlu örnekler, olumlu davranışlar ve cesur adımlar sonrası için rol model olabilir.
İşte bizde asıl eksik olan o.
Sürekli eleştiriyoruz, sürekli değişimden söz ediyoruz ama gereğini yerine getiren yok gibi!
YÖK’ün üç beş yılda tüm üniversiteleri değiştirmesi elbette mümkün değil ama bir ikisini harekete geçirebilir.
Medyanın tümü yerinde saymaya devam etse de aradan fırlayanlar olmalı.
Siyasetin, hukukun, demokrasinin kendini yenilediğine yönelik sinyaller ise çok zayıf.
Gelecek 20 yıl, geçmiş 20 yıldan hatta yüzyıldan çok daha farklı olacak.
Çünkü son 50 yıldaki teknolojik değişim, son beş bin yıldakinden daha fazla ve gelecek 20 yıldaki de son 50 yılı katlayacak gibi gözüküyor.
Hep teknolojik değişimi, endüstride 4.0’ı konuşuyoruz. Peki ya sosyal değişim, yaşam kalitesi ve yapay zekâyla yok olacak değerler?
O da ayrı bir yazı konusu!..
Özetin özeti: Geleceği doğru okumadan doğru yol haritası çizilmez, o olmadan da çağ yakalanmaz.