Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Vali Bey ile muhabir arka- daşımız arasındaki polemik, kendi aralarında tatlıya bağlandı.

Yerel muhabir Ali Kuş, Vali Cüneyit Orhan Toprak’ı makamında ziyaret edip özür dilemiş, Vali Bey de tavrından pişmanlık duyduğunu söylemiş ve iş tatlıya bağlanmış!

Peki ya, bu tatsız süreçte itibarları zedelenen öğretmenler? Onların gönlünü kim alacak?

Bakan Selçuk mu? Güldürmeyin. Umurunda olsaydı, bugüne kadar çoktan bir açıklama yapardı!

Benim asıl merak ettiğim, Vali Bey, öğretmen sandığı muhabire, “Hey birader...” diye fırça çekerken, kendisini alkışlayan öğretmenler? Neden hâlâ suskunlar, neden onların da gönülleri alınmadı, neden böylesi bir tavır sergilendi?..

Kendisi de bir öğretmen olan ünlü yazar Fakir Baykurt, “Öğretmen yalvarmaz, öğretmen boyun eğmez, öğretmen el açmaz, öğretmen ders verir” derken, acaba bu sahneyi mi hayal etmişti? Yoksa öğretmenlerin orada vermesi gereken ders, çok daha farklı mı olmalıydı?..

Devlet ile vatandaş arasındaki diyalog son yıllarda ne kadar yumuşatılmaya çalışılsa da görünen o ki değişen çok da fazla bir şey yok. Durum Konya’da böyle de diğer kentlerde farklı mı?

Kesinlikle hayır!

Valiler böyle de diğer devlet görevlileri daha mı hoşgörülü? Keşke öyle olsa.

Doğru yerde, doğru zamanda, doğru üslupla davranmayı öğretmek, eğitimin olmazsa olmazlarından biri. Yine aynı şekilde, o anda ben onun yerinde olsaydım, ne yapardım sorusu yani empati de bir o kadar önemli.

Aslında Vali Bey, otoritenin kendisine verdiği güçle, orada, öğretmenlere bir ders vermeye kalktı, ters tepti!

Toplantı bitiminde, öğretmen olduğunu sandığı kişiyle, tıpkı tartışmalar alevlendikten sonra yaptığı gibi bir araya gelip, onu anlamaya çalışsaydı, belki de bu noktaya hiç gelinmeyecekti!

Yaşananlar, çok sıradan bir olay gibi görünse de sosyolojik olarak çok trajik. Çünkü öğretmenlere ders verilmez, onlardan ders alınır. Yok eğer öğretmenlere, üstelik topluca ve aleni bir şekilde ders verme noktasına gelindiyse, işte o zaman eyvah eyvah demeliyiz...

Son olayda, kabahatli aramak ya da vurun abalıya demek yerine, çuvaldızın en büyüğünü hepimiz önce kendimize batırıp, benzeri olayların bir daha yaşanmaması için dersler çıkartmalıyız. Yoksa ne gönül almalar ne de özür dilemeler hiçbir işe yaramaz ve üzüldüğümüzle kalırız...

Eğitimin hedefleri?

Son olay bir kez daha gösterdi ki okullarda, her şeyden önce saygıyı, sevgiyi, hoşgörüyü, doğru iletişimin yollarını öğretmeliyiz.

Öğretmekle de kalmayıp, yaşam tarzı haline getirmeliyiz.

Ortada kesinlikle bir art niyet yokken bile hemen her konuda fırtınaların kopması bu yüzden.

Birbirimizi anlamak konusunda ciddi sıkıntılarımız var. Sevgimizi bile tepkiyle gösteren bir millet haline geldik. Kızmayı, bağırmayı, hakarete varan boyutlarda eleştiriyi, kızdığımız ya da aşağıladığımız için değil, çoğu zaman sevdiğimiz için yapıyoruz.

Daha önce de birkaç kez yazdım. Çocuklarımıza en büyük kötülüğü, iyilik olsun diye biz ebeveynler ve devlet yapıyor.

Çocuklarımızı sınav köleleri haline getirerek, herkesten, her şeyden kopartan, çocuklara çocukluğunu, gençlere gençliğini yaşatmayan bizler değil miyiz?
Gerekçelerimiz hep aynı: Onların iyiliği için!

Vali Bey’in fırçası da onların iyiliği içindi!..

Özetin özeti: Ne olacak bizim halimiz ve özellikle de eğitim sistemimiz?..