MEB, adeta bir bardak suda fırtına koparma uzmanı oldu. Bir şeyleri iyi yapamasa da bu işi çok iyi beceriyor.
Temel liselere yönelik son açıklaması adeta kasırgaya dönüştü.
On binlerce aile ayakta.
Alkışlayan da var, eleştiri yağmuruna tutan da. Bu yüzden, tedirginlikleri ortadan kaldırmak için daha ayrıntılı bir açıklama yapmak zorunda.
Temel liseler, daha doğrusu, dershaneden dönüşen liseler ve özel kursların, yıl sonu itibarıyla kapanıyor olması doğal olarak bu okullarda öğrenim gören öğrenci, öğretmen, veli ve özellikle de okul sahiplerini tedirgin etti.
Her ne kadar takvim çok önceden biliniyor olsa da son gelişme tansiyonlarını iyice yükseltti. MEB’e düşen görev, tüm tarafları rencide ve mağdur etmeyecek bir düzenlemeye gidilmesi. Çünkü bu sistemi kendileri yarattılar.
Peki, ortada bir yol haritası var mı?
Varsa, ayrıntıları ne?
Bilen varsa, ne olur bizimle de paylaşsın...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konudaki tavrı çok net.
Dershane istemiyor.
Doğru olan da bu.
Ama dershaneye gerek kalmayacak bir ortamın hazırlanması da devletin ve özellikle de MEB’in görevi.
Hafta sonu okullarda açılan kurslar bu boşluğu doldurur mu?
Evet demek zor.
Keşke onlara da gerek kalmasa ve onlar da kapansa.
Amaç neydi?
Çocuklar çocukluğunu, gençler gençliğini yaşamalı.
Kurs kurstur ve nerede, nasıl olduğu hiç önemli değil.
Sonuçta, öğrencinin hafta sonunu çalıyorsa, mutlaka sorgulanmalıdır.
Bu arada, kursların sonuçları da mutlaka tartışılmalıdır.
Örneğin, bu kadar fedakârlık ve masraf sonrasında veli ve öğrenciler mutlu mu?
Akademik başarı yükseliyor mu?
Kazanımlar söz konusu mu?
Bir şeyler vermese, elbette kimse koşa koşa gitmez ve üstüne üstlük bir de para vermez. İşte bu yüzden olayın sosyolojik boyutu da mutlaka araştırılmalıdır.
Örneğin öğrenci, kurs ya da dershanelere, sadece daha iyi puan almak için mi gidiyor?..
Yani bu konu yeniden tartışıldığına göre enine boyuna irdelenmesi herkes için iyi olacaktır.
Yoksa herkesin kendi penceresinden baktığı bakış açılarıyla yol almak olanaksız.
Ülkemiz, eğitimimiz, öğrenci, öğretmen, veli ve girişimcilerimiz için doğru ve hayırlısı ne ise o olsun...
Bu yarış niye?
İyi lise ya da iyi üniversite arayışı içindeki 3.5 milyona yakın öğrencinin, ille de girmek istediği fen, Anadolu, kolej ya da fakültelerin toplam kontenjanı 50 bini geçmez!
Diğerlerine girmek ise hiç sorun değil. Kaldı ki iyi okul, başarılı sınav yoktur, iyi öğrenci vardır.
İyi öğrenci gittiği her yerde yolunu bulur, zirveyi zorlar.
Öyle olmasaydı, ülkeleri, kurumları yönetenler hep belli okul mezunları ve sınav şampiyonları olurdu!..
Ama bu sıradan okullar iyidir anlamına gelmemeli ve her okul eşit olmasa da birbirine yakın donanıma sahip olmalıdır. Çünkü iyi eğitim her çocuğumuzun hakkıdır!..
Unutuldu mu?
MEB proje üretmeye bayılır.
Peki ya sonrası?
O, o kadar da önemli değil.
Nasıl olsa takip eden yok sanıyor ama sorgulayan da var:
“Devlet okulunda görev yapan kadrolu bir öğretmenim.
Merak ettiğim konu, Bakanlığımızın başlattığı ‘Bir Milyon Fikir’ projesinin akıbeti. Büyük ümitlerle başlayan bu projede, girdiğimiz fikirleri takip edebileceğimiz, ne aşamada olduğunu görebileceğimiz söyleniyordu. Web sayfasında bu açıklamalar halen duruyor. Ancak girdiğimiz fikirleri takip etmek bir yana göremiyoruz bile. 14 yıldır çalıştığım MEB’de üstüne yatılan, unutulan bir dünya proje gördüm.
Bu proje de rafa kalktı da haberimiz mi yok?
Konu hakkında varsa bir bilginiz ya da fikriniz benimle paylaşırsanız çok sevinirim...”
Özetin özeti: Milli Eğitim Bakanı olmak dünyanın en zor işi olsa gerek!..