Önceki Milli Eğitim bakanları tablet dağıtıyordu, şimdiki Bakanımız da saz dağıtmaya başladı.
FATİH Projesi’ne 10 milyar dolar harcandı, şimdi, ismini ağzına alan bile yok.
Bakalım on binlerce saz işe yarayacak mı?
FATİH Projesi de doğru bir projeydi, Saz Projesi de doğru bir proje.
Ama hakkını vererek yapar ve sahip çıkarsanız devamı gelir yoksa israftan başka bir anlam ifade etmez!..
FATİH Projesi sadece bir bakanın değil, Ziya Selçuk’tan önceki tüm bakanların hatta AK Parti hükümetlerinin vazgeçilmez projesiydi.
2023 Eğitim Vizyonu’nda tek satır da olsa kendisinden söz edilmedi. Ama daha şaşırtıcı olan, bugüne kadar FATİH’le yatıp, FATİH’le kalkanlardan, tek satırlık da olsa bir tepkinin gelmemesi!..
Umarız, Saz Projesi de aynı akıbete uğramaz...
Saz Projesi çocuklarımızı akademik dayatma ve sınavların boyunduruğundan kurtaracak bir sosyalleşme projesi. Her okula Müzik Odaları kurulacak ve her öğrenci bir enstrüman çalarak mezun olacakmış, bundan daha güzel ne olabilir ki!
MEB, 60 yıl önce Köy Enstitüleri’nde hayata geçirdiği bu projeyi, her türlü olanağın çok daha fazla olduğu günümüzde de başarıyla sonuçlandırabilir mi?
Onu hep birlikte göreceğiz.
Harikalar da yaratılabilir, üç ay sonra unutulabilir de.
Proje mezarlığı
MEB arşivleri ‘Cumhuriyet tarihinin en büyük projeleri’yle dolu.
Neredeyse her bakanın yere göğe sığdıramadığı projeler vardı.
Hemen hepsi de tarihin tozlu sayfaları arasında unutuldu gitti.
Bizim bakanların hiç değişmeyen ortak bir tutkusu var.
Öncekileri çöpe atıp, kendileri proje üretmeye bayılıyorlar.
Oysa devlette ve iktidarlarda devamlılık esas ama biz henüz o noktaya gelemedik!
Bu yüzden de sürekli patinaj yapıp duruyoruz.
En vahimi de enerjimizin ve kaynaklarımızın heba olması.
Bakalım bu kandırmaca daha nereye kadar devam edecek?..
Fikri takip
Gazeteciliğin temel kurallarından biri de yaptığınız haberi takip etmektir.
Saman alevi gibi bir haber yapıp, sonrasını düşünmezseniz, görevinizi layıkıyla yerine getiremiyorsunuz demektir.
Biz orta kuşak gazeteciler, abilerimiz kadar olmasa da bu geleneği sürdürmeye çalışıyoruz ama genç arkadaşlarda ve genç politikacılarda bunu görmek çok zor.
Hemen her şey günü kurtarmaya yönelik.
En fazla önem verdiğimiz değer ve projelerimize bile yeterince sahip çıkmıyoruz.
Peki, bu nereye kadar böyle devam edecek?..
Roma’da, üç dört insan ömrünü aşan mimari şaheserler gördüğümde, hangi dönemde kim yapmış diye sordum, uzunca bir süre ve beş altı isim saydılar.
Şunlar başladı, şunlar bitirdi dediler.
Ağzım açık kalmıştı...
Belki de oturtmamız gereken ilkelerin ilk üç beşinden biri de bu olmalı!..
Ayser Doğramacı
Her güçlü erkeğin arkasında çok daha güçlü bir kadın vardır derler.
Bunun en önemli kanıtlarından biri de önceki gün aramızdan ayrılan Ayser Doğramacı.
Hacettepe, YÖK, Bilkent ve daha pek çok üniversitenin ve şirketin kurucusu Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın sevgili eşi Prof. Dr. Ali Doğramacı’nın da sevgili annesiydi.
Tam bir hanımefendiydi.
Tanıyıp da saygı duymayan yok gibiydi.
Doğramacı negatif uçsa, o da pozitif uçtu ve en büyük kızgınlıkları bile nötrleştirirdi.
Vitrine çıkmayı hiç sevmez, göz bebekleriyle gülümser, eşini ve çocuklarını asla yalnız bırakmazdı.
Onu tanımak büyük bir ayrıcalıktı...
Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.
Yakınlarına sabır diliyoruz...
Özetin özeti: Zaman öyle hızla akıp gidiyor ki geride hoş sada bırakanlara ne mutlu!..